31 Aralık 2012 Pazartesi

Serbesatış

  • Neden ve nasıl sorularını bırakmak mı gerek acaba? "Hava soğuk" diye başlayan cümleyi orada bitirmek mi lazım çünküyü yapıştırmadan? Veya lüks bir araba istediğimizi nasıl sorusunun cevaplarına bağlamadan taşımalı mıyız. Daha net olarak olan şeyleri nedenleri ile ilgililenmeden kabullenmek ve olması istenenleri nasıl olabileceğini düşünmeden istemek.

  • Olanlara dönüp bakmadan olabileceklere düzen vermeye çalışmak ne saçma bir alışkanlık.

  • Bir şey olacaksa zaten olur. Olmasını gerektirecek nedenleri ortadan kaldırmak bunu engellemyecektir. Yada olması için gereken ortamı yaratmak olmasını sağlamayacaktır. Su yollarına takılıp kalmamak gerek su kaynağına bakmalı.

  • Bütün dünya firavun ve firavuncuklarla dolu, hepsi de güç ve iktidar kullanmak için can atıyor. Buna onbaşı sendromu adını koyuyorum. Onbaşı olan ilk önce kendi arkadaşlarını ezer ya ordan esinlendim.

  • Korkularımız kaygılarımız endişelerimız var. En basitinden en gücüne hiç birisini engellyecek gücümüz yok. Endişenlemeyi engelleyecek gücümüzde yok ki görmezden gelelim. Yapacak ne var? Hiç bir şey. Ama dua etmek.İsteklerimiz, beklentilerimiz, hayallerimiz var. Bunları gerçekleştirecek gücümüz yok. Bunlardan vazgeçmeye de niyetimiz yok. Ve yine yapacak bir tek dua etmek var.

  • İstediklerimiz sadece görünendir. Asıl istediğimiz veya endişelendiğimizin görüntüsüdür. Belki en derinde isteklerin endişelerin kaynağı birdir. Bunların üzerine daha fazla düşünmek belki düşünmek değil de hissetmeye çalışmak gerek.

  • İnsanı motive eden üç unsur var. Birincisi korkular, endişeler, kaygılar; İkincisi istekler, arzular, hırs bunlar birinci kategoriye bağlı ve daha zayıflar ; üçüncü unsur ise coşku,aşk en nadir görülen en güçlü motivasyon unsurudur. İnsan doğası gereği coşku ve aşk'a eğilimlidir. Arasıra bunun tadını da alır. Alsında hırsların, isteklerin bazıları da bu coşkuyu getireceği umulan nesneye olaya yöneliktir. Ve isteklerin bir çoğunun altında yatarak dolaylı yoldan veya doğrudan insan davranışlarını motive eden korkular vardır ki coşku'ya ulaşma yolunda elindeki materyalden olmak kaygısıdır. İnsan coşkuyu aşkı bir şeyler yaparak bir yere giderek veya bir şeyi elde ederek ulaşacağını umar ve bu onun asıl yanılgısıdır ki coşkuya erişmenin önündeki egeller bunlardır. Sanırım aşkı (aynı anlamda kullandığım coşkuyu) yaşadığı anda çevresinde bulanan şeyleri insanlık coşkunun kaynağı gördü. O an bir şarkı dinliyorsa o şarkıyı coşkunun kaynağı zannedip tekrar tekrar dinledi ama aynı coşkuyu bulamadı. O ise benzer araçları aradı durdu o şarkı ve yanında ne vardı deyip hepsini tekrar etmeyi denedi. unun yanı sıra hiç coşkuyu yaşamayıp yaşamış olanların tecrübelerine göre öğrendiği davranışlar ve hedefler peşinde koşanlar var. Yeter kendime döneyim ben.

  • İstediklerini elde etmek insanı asla tatmin etmez. Mutlu etmez. İsteklerinin kaynağına inmeli. Canın sigara çektiğinde içtiğin sigara senin beklentini karşılamaz. Sigara içmek isteği, hagi his, duygu vb. ile geliyor ona bakmak gerek.

  • Korkuların hayaller üzerine inşa ettiğin yalan benliğinin çatlamasına neden olabiecek yüzleşme ile zorunlu karşılaşma olasılığıdır.

  • Küçük hesapların peşine düşmemek gerek. Bunlardan kazanacakların harcadığın emeğine değmez ama çokça alışkanlıktan uğraşıyoruz. Kurtulmamız lazım. Küçük kayıplarımız için endişelenmemiz yersizdir. Bunlardan bahsederken hem maddi hem manevi olarak bahsediyorum.

  • Elimizdekini kaybetme korkusundan, elimizde olduğu sürece onu tatmadan mahrum oluyoruz. Yakınlarımız, arkadaşlarımız, mallarımız, işimiz, statümüz vb. bunları arttırıp azalmasına engel olma mücadelesine öyle kaptırıyoruz ki kendimizi birisinin dahi zevkine varanıyor, onu anlayamıyor, derinine inemiyoruz. En önemliside kendimizin farkına varmıyoruz.

  • On insanın dokuzu kesinlikle deli. İma veya mecaz yapmıyorum doğrudan akıl hastası diyorum. Bu yüzden çokça çevremizde gelişen olaylar konuşan insanlar takınılan tavırlar insana özgü herşey için yapılacak tek şey aldırmamak olmalı üzerinde kafa yorulamamalı. Bu delilere güven de olmaz boşverin onları sakın onlara güvenmeyin tutarlı olmalarını bir düşünsel altyapıya bağlı kalmalarını beklemeyin. Onlara kesinlikle aldırış etmeyin. Üzülmeleri, sevinmeleri, tutkuları, acıları ne görürseniz görün tamamen onların hastalıklarının dışa vurumudur. Duygularına eşlik etmeyin onların. Tavırlarına cevap vermeyin onlara tepki göstermeyin. Ne duygusal, ne düşünsel nede fiziksel tepki vermeyin. Rahat olun. Onlardan herhangi bir beklentiniz de olmasın. Dikkat etmeniz gereken tek konu tehlikeli deliler yada delilerin tehlikeli halleri bu durumlarda uzak durun kendinizi koruyun. Benden şimdilik bu kadar.

  • Bir bedenin içinden dünyayı görmek hissetmek film izler gibi ama daha fazlla boyutlu ne kadar garip ama alıştı herhalde ondan garipsemiyoruz. Yada dünya bizim içimizde varoluyor benim zihnimde bir görünüşe bir sese vs. sahip oluyor. Ve bu dünyadan hala medet umuyorum bu çok garip. Bir şey var var olduğunu hissettiğim bedenim bazan acı veriyor yada acı çekiyor. Ben de bu acıdan nasibimi alıyorum. Bu durumda beden benim bir parçam ve ben bedenimim ama bedenim bu gördüğüm şekil hissettiğim doku veya benim içimde varolmuş olan dünyanın içine hapsolmuş bir zavallı değil. Ona haz vermenin veya onu acıdan kurtarmanın yolu dünyada bir şeylerle meşgul olmak mı? Acısına merhem sürdüğünden mi acı geçiyor yoksa geçeceğini düşündüğünden mi? yoksa asıl varolduğumuz ortama uygun bir hareket yapmış olmamızdan mı? Bizim duygu düşünce dünyamız mı bizim asıl hareketlerimiz ve bu dünya bir yansımamı bunların yanında. Bu kadar.

  • Kadın erkek ilişkilerinde erkek daima en zorlu av peşindedir. En zor avı yakalayan en iyi avcıdır.Bu yüzden hep en çok arzulanan kadının peşinden gider. Tabi bu daha sonra yakalayabileceği en çok arzulanan kadına dönüşür. Bu yüzden erkek daima en çok arzulanan kadını modelini bilmek zorundadır. Bu toplum içinde her çağda başka bir kanal ile erkeklere iletilmiştir. Erkek ideal kadın modelinin peşine düşer. Aynı en iyi av için av öncesi özelliklerin bildirilmesi gibidir. Aslında ideal olan kadın yoktur bu erkekleri doğası için gerekli olan bir uydurmadır. Bunları ara ara duyarsınız kadın şöyle olur böyle olur falan gibi. Sonra erkekler bunların peşinde koşarlar. Her dönem bu kadın modeli az çok değişir. Kadınlarda bu modele uyum sağlamaya çalışıp en iyi av olmak hevesindedir. Bu da kadınlar arası bir yarıştır. Kadın açısından bakınca en iyi av olmak an iyi avcıya yakalanmak ile olur. Bu yüzden olabilecek en iyi avcıyı peşine düşürmelidir. Ama her zaman zor av olmak zorundadır. Çünkü kolay av en iyi av olamaz. Neyse işte bakın etrafa zor av konusunda hiç bir kadın kolay elde edilen olmak istemez hiç bir erkek ise kolay elde edilen bir kadını istemez (hatta istediği kadar ideal modele uysun) bu kadın sadece zor avı ararken yolda rastlanan sıradan avdır. Kadın bu yüzden zor olamalı, nadir bulunduğunu göstermelidir. Falan da filaaaan.

  • İnsan çaresiz hissettiğinde sıklıyor. Bir şeyler yapması gerektiğini düşünüp yapamaması aslında sıkıldım laflarının başlaması.

  • Gerçek kabullendiğimiz veya inandığımızdır. Bir şeyin var olması için onun varlığına ikna olmamız lazımdır. Gerçeklikdeki değişiklikler yani vay be demek yanlış biliyor muşum dediğin şey aslında yanlış bildiğinden değil gerçekliğin değişimdendir.

  • Geçmişte unutulup hatırlanan her şey geçmişin değişimidir. Bir kitabın arasında para bulup bir gün lazım olur diye koyduğunu hatırılarsın ve dersin ki hatırladım buraya para koymuştum. Oysa orada para yoktu kader orada para olmasını gerektirdi ve geçmiş değişti. İki teori birbirinden daha kuvvetli değil ama insan hep ilkini tercih ediyor. Yani hatırlamak mı geçmişin değişmesi mi? Bu gün geçmişi değiştirilebilir mi? Ben hatırlamanın aslında geçmişi değiştirme metotlarından biri olduğunu düşünüyorum.

  • Merak önce bir hayalle başlıyor. Anlık bir parıltı zihninde.

  • Merak olarak zihnimizde oluşan istek sanırım. Bir parıltı olarak görüdüğümüz hayalin isteği. Bir an hayalinde televizyon görüyor kalbinde bir istek duyuyorsun ve gidip televizyonu açıyorsun.

  • Herşeyin bir nedeni olduğu tamamen bizim varsayımımızdır.

  • Artık peygamber gelmemesinin sebebi kimsenin peygamber istememesidir.

  • Bu gün bir peygamber yaşasaydı.Kendisi bir sabah kuşağı yıldızı, kutsal kitabı bir kaç hafta bestseller, dini de tüketilmek üzere bir trend olurdu. (kendini geliştirme kitapları okurken aklıma geldi)

  • İnsanların nasıl yönlendirilebildiğini gördükçe kafası çalışan veya kafasını çalıştıran insanların yalnızlıktan bunalmamasının imkanınnın olmadığını düşünüyorum.Belki sonra açarım bu konuyu.

  • Belki de hayatın çok fazla içinde olmaktan oluyor bu kadar kaygı endişe biraz çıkmak sadece yapmak ve muhafaza etmek zorundaolduklarının dışında içinden geleni yapmak gerek

  • Hiç bir şey yapmadan durmak zordur ya , hatta uzun süre durmak imkansız, acaba bizlerden belgesellerdeki geyikler gibi sürekli endişeli olduğumuzdan birşeyleri kolaçan mı ediyoruz?

  • Sevincimizin hepsi değilse bir kısmı endişelerimizle baş edebilme ihtimalimizin zihnimizde canlanmasıdır. Bu doğrudan endişemizin çözümüne hizmet eden bir olay olmasa da, bizi sevindiren, çözüme yaklaşma yada çözümün çözümünün çözümü v.b. ulaşmak düşüncesidir.


  • Kibiri kendini kendi kendine yüceltme olarak anlıyorum. Ve bu durumda herkeste yoğun bir şekilde var olduğunu görüyorum. gurur kırılması, haksızlık yapılması, gereken değerin görülmemesi, yaptığının kıymetinin bilinmemesi, nankörlük yaılması kendine karşı bütün bu tanımlar bence kibir kaynaklı. Türkçede kibir güzel tanımlanmış bir kavram aslında. Kibir kimseye dönük olamaz. Kimseye veya bir şeye kibir duyamazsın. Sadece kendi durumundur kibir. Gururdan farkıda bu olsa gerek gurur bir kişi veya nesne veya bir soyut isme yönlendirilebilir ama kibir değil. Burada kibir iyidir kötüdür demiyorum. Onaylama reddetme yok benden yana. Sadece bunu okuyan bilsin kendi yaşamında bir çok tavrını kompleksini vs. yönlendiren aslında kibirdir.

  • Kibirli insan kendisinden daha kibirli biri ile karşılaştığını anladığında bozuluyor.

  • Kavgada en büyük sorun küçük düşmek daha zayıf olduğunun görülmesidir. Eğer bir kez zayıflığın ortaya çıkarsa diğerleri de kendi güçlerini kendilerine ve diğerlerine göstermek amaçlı olarak seni kavgaya zorlayacaktır. Bu yüzden bizler zayıf olduğuğumuz halde güçlü görünmeye çalışırız.

  • Çok zaman insan hislerini düşüncelerini kelimelere dökemiyor. Çok zaman dile getirdiğin fikirler vs. milisaniyeneler içersinde kafanda oluşup kaybolan bir şey oluyor. Ve sen onu biliyorsun ama dile getiremiyorsun

  • Kendini çok dokunulmaz yıkılmaz zannersin.Hayata sıkı sıkı bağlı bir sürü şeye hükmeden birisindir.Bir tek bir haber ,mesela hastasın, ömür boyu ufacık bir şeye(bir ilaç,bir metal çubuk, vücuduna monte edilmiş plastik bir kese vs.) muhtaçsın. Hepsi gitti toprak ağası veya bir istanbul beyefensisi, asi genç, muhafazakar teyze hiç farketmez.Kim olursan ol.

  • Düşüncelerin çelişmesi normaldir. Sadece düşüncelerin değil insanın değdiği herşeyin çelişmesi normaldir. Ama çelişki içerisinde görünmekten korkar çoğu kişi ve tek neden mükemmel görünme çabasıdır.

  • İnsanlar hakkında fikir yürütmek onları eleştirmek, yüceltmek, düzeltmek, vs. bir süre sonra kendimizi kıskaca almamıza neden oluyor. Başkası hakkında yaptığımız her yorum dönüyor kendimize dönük yorum yaptırıyor. Diyelim market sırasında biri kasayı gereksiz meşgul ediyor. (ki gereksiz olması bizim görüşümüzdür.) Biz bununla ilgili eleştirel düşünüyoruz. Ne hakkı var bekletmeye falan. Bir süre sonra market sırasına girdiğimizde kasaya gelince aklımıza hemen o eleştirilerimiz geliyor ve baskı hissediyoruz. Acele etme gereği duyuyoruz belki normalden daha hızlı olmaya çalışıyor ve belki de alacaklarımızın bi kısmını unutuyoruz gibi. Aynı şekilde birinin bir yönünü yüceltince de başlıyoruz benzer davranış sergieleme çabasına. Diyorum ki; boşverin kim ne ise nasıl ise boş verin aldırış etmeyin kimseyi yargılamayın. Kişiye özel düşündüğünüzü farkettiğiniz zaman kendinize hakim olun bu sizi daha özgür kılacağı gibi rahatlama ve gevşeme hissi de verecektir.

  • Gözünü kapattığında bütün görüntüsünü yitiren sen farketmesen varolamayan kafanın içinde yorumladığın şeyden başka bir şey olmayan (ki kafan bile senin yorumlaman ile senin zannettiğin varlığa dönüşüyor) dünyada neyin kavgasını güdüyorsun neyin peşindesin boşversene.

  • Kilondan şikayetçiysen iki konuya dikkat edeceksin. Bir depresyondan çık herşeyi kafana takma biraz eğlen ne bu sıkıntı, iki yemek seçme her ne sebeple olursa olsun yemek seçme ben bunu yemem deme. Önüne geleni ye. Ama dediğim gibi depresyona girip de aç değilken yemeğe verme kendini. Görüyorum insanlar sağlıklı diye kendini belli şeyleri yemeye odaklıyorlar. Bu yemek seçmektir. Boşver ne bulduysan ye. Yeterki aç ol.

  • Bundan bin yıl önce yaşamış olsalardı, doktorlar (özellikle televizyona çıkanları) peygamber olduklarını idda ederlerdi. Adamlar herşeyi düzeltebilecekmiş, yaşlanma ve ölümü önleyebilecekmiş gibi konuşuyorlar.

  • Yapabileceğimiz herşeyi yapmak zorunda değiliz. İnsanlarda bu huy giderek ağırlık kazanıyor. Eğer bir şeyi alabiliyorsa alıyor. Eğer bir mevkiye gelebiliyorsa geliyor. Yapbilecği ne varsa yapıyor. Oysa yapmak isteyip istemediğine bile bakmıyor. Yapmasının gerekli olup olmadığına yada sonuçlarının ne olduğuna aldırış etmiyor. Bu üniversite sınavına giren bir öğrencinin sırf matematik puanı iyi olduğundan kazanabileceği en yüksek mühendislik bölümünü seçmesi gibi. Orda okumayı istiyor mu? Orada okuyarak nereye ulaşır bu onu nereye götürür? Önemli değil. Sadece kazanabildiği en yüksek bölümü yazar. Belki tıp alanında daha iyi olacaktı ama onun fen puanı düşüktü ve kazanacağı tıp fakültesi daha düşük puanlıydı. (puanların sıralamalarını veya tiplerini bilmiyorum eskiden böyleydi). Sırf paran var diye en pahalı arabayı almak zorunda değilsin. Kendi beğenini oluşturmalısın. Kendi karakterin oluşmalı.

  • Korktuğumuz şeyler bizim zannetiğimiz kadar kötü olmayabilir. Her korkumuz şeyden sakınmaya çalışmak bizi hem boş çabaya hemde pasif yaşamaya yönlendiriyor. Şunu tecrübe etmek gerek korktuğumuz veya istemediğimiz şeye birazcık maruz kalıp onu yaşayıp hissetmeye çalışsak belki sakınmak için yaptığımız bize yakışmayan, bize yanlış gelen, hoşumuza gitmeyen bir sürü tepkiyi vermek gereğini duymayız. Bakın bir sürü dinde oruç tutmak var. Orucun faydası açın halini anlamak değil açlık ve susuzluğun düşündüğünüz kadar korkunç olmadığını görmenizdir. Bu yüzden oruç tutun orucu tutarken açlığınızın nasıl bir his olduğunu iyice hissetmeye çalışın susuzluğun nasıl bir his olduğunu ne kadar acıttığını falan hissedin düşündüğünüz kadar korkunç olmayabilir. Zaten temelde hiç bir şey onun korkusu kadar kötü olamaz.

  • Bir yerde olmak, bir konumda bulunmak, bir şeyler elde etmek vb. bizi rahatlatmaz, mutlu etmez, bizi sıkıntılardan kurtarmaz, sorunlarımızı azaltmaz. Padişah olsan ne yazar yine sıkıntıların sorunların vardır ve bunlar şu ankinden daha az değildir. Çok görmüşüzdür işte şu oldum mu hani mesela bir şey müdürü şöyle olacak böyle olacak diye toz pembe hayaller kuranları. (kimi zaman bu biziz) Peki bunları elde edipde hala başka bir şey için aynı cümleleri kurmuyorlarmı bu insanlar. Yok efendim boğazda yalıda otursam süper olurdu. İyi de orada yaşayana bir sorsan o sana bilmem neyi yapmazsan mutlu olmazsın yalı yetmez yada yalıya gerek yok diyecek ki koca padişah yaşamış boğazda bir gün rahat uyumamıştır. Bunu biraz idrak etsek, ne kadar basit şeyler için kendimizi hırpaladığımızı farkedeceğiz. Biraz sakin olalım bir şeyi çok isteyebiliriz ama zannetmeyelim o bize mutluluğu verecek, rahat olalım isteğimiz olursa olur olmaz ise kaybettiğimiz bir şey yok zaten. Zaten kader seni ihtiyacın olana götürecektir. Hayatında düzeltebileceğin çeki düzen verebileceğin tek şey kendinsin. Bu konuda da en büyük yardımcın kaderdir. Bunun da ayrıntısına girmeyeyim. Kendimizden başka daha iyi olabilecek bir şey yok. Kendini geliştireceksin tabi istersen.

  • İstediğimiz veya ihtiyaç duyduğumuz şeylere ulaşmak konusunda sabırlı olmak gerekli (ki sabır elde edilebilecek en önemli şeylerdendir). İstediğimizin altında neler yattığı çok zaman bilmiyoruz. Bir çoğu eksikliklerimizi saklamak için oluşuyor gibi geliyor bana. Biraz sabırlı olup beklersek biraz daha netleşecektir. Bizde daha rahat gözlemlemiş olacağız. Elimizin altında bolca sevdiğimiz yiyeceğimiz olabilir her istediğimizde direk eriştiğimizi düşünürsek biz kendi can sıkıntımızdan kurtulmak için yiyen bir insana rahatça dönüşebiliriz. İşin özü sabır bize ihtiyacımızı iyice hissetmemizi onu yaşamamızı sağlar. İsteğin kendisini hissedebiliriz. isteğin ne olduğunu idrak edebiliriz. Canının kola çekmesi gibi hemen içeceğine bu isteğin kendisini daha fazla göstermesini sağlamak hem içmemenin kolaya erişememenin sıkıntısını geçirir hemde kola isteğinin kendisini daha iyi anlamamızı sağlar. Aynı şey daha önce dediğim gibi sakındığımız şeyler için de gereklidir. Hemen refleks olarak kurtulmaya sakınmaya değil de sakin ve rahat bir şekilde endişemizi iyice hissetmek gerekir.