27 Ekim 2013 Pazar

Leyleğin Ömrü- 8

  • Başarısızlık korkusu var bir de insanı kıpırdayamaz hale getiren. Özellikle son adımı atmak kabus olur. İnsan işe kalkışmaya korkar. Bu biraz mükemmeliyetçilik ve yüksek ego sorunu gibi görünüyor.

  • Yaşam tarzı takıntımız var. Bu takıntımız belli bir yaşam tarzına yaklaşma veya orada kalmaya odaklanmış. Çocukluktan itibaren hedeflediğimiz bir yaşam tarzı var. Yaşamımızda gerçekleşen veya gerçekleşme olasılığı beliren bütün değişimleri biz bu yaşam tarzına uygun olup olmadığı kriterine göre değerlendiririz. Eğer bizi hedeflediğimiz yaşam tarzımızdan uzaklaştırıyorsa aksilikten felakete kadar bir skalada kötü değerlendiririz. Eğer bu yaşam tarzına daha fazla uyum sağlamamızı sağlayacaksa fırsat olarak değerlendiririz.Ayrıca bu yaşam tarzınının sembolleri de vardır. Bunları elde etmek için çabalarız. Yaşam  tarzına tam uymasak bile ona uyduğumuzu göstermeye çalışır bu sembolleri gösterme gayretine gireriz. Bizi yargılayanlar ancak bizim yaşam tarzımıza ait olduğunu düşündüğümüz insanlardır. Diğerlerinin değerlendirmeleri bizi pek ilgilendirmez.


  • Statü endişesi sadece kendi yaşam tarzımız içerisinde geçerlidir.

  • Bir yaşam tarzının mutluluk getireceğini düşünerek, onu takıntı haline getiriyoruz. Hiç bilmiyoruz acaba mutluluk gerçekten de o hedeflenen yaşam tarzında mı?

  • Bir çoğumuz çocukluktan kalma bir his ile yaşıyoruz. Kendimi özel, biricik, sempatik, el üstünde tutulması gereken, sevimli bir şey zannediyoruz. İnsanların bize kıyamayacağına, bizi mutsuz görmek istemeyeceğine inanıyoruz içten içe. Ama maalesef bizler sıradan insanlarız. Bizi diğerlerinden farklı kılan bir şey yok. Hiç birimiz bir prens veya prenses değiliz. Sempatik olmaya çalışmamız da bizi diğer insanların gözünde korunup sakınılması gereken biri haline getirmez.

  • Tatminsizlik bizi çıldırmış gibi ordan oraya koşturan.

  • Yıllardır aradığım cevap: Tembellik. Mutlak tembellik, ruhun temizlenmesidir.

  • Çok fazla şey olmak istiyoruz. Çok fazla şey olmamak istiyoruz. Çok fazla şeye sahip olmak istiyoruz. Çok fazla şeye sahip olmamak istiyoruz. Çok fazla şey yaşamak istiyoruz. Çok fazla şey yaşamamak istiyoruz. Çevremizden çok fazla şey olmasını istiyoruz. Çevremizden çok fazla şey olmamasını istiyoruz. Çevremizin çok fazla şeye sahip olmasını istiyoruz. Çevremizin çok fazla şeye sahip olmamasını istiyoruz. Çevremizin çok fazla şey yaşamasını istiyoruz. Çevremizin çok fazla şey yaşamamasını istiyoruz. Bunların hepsini yapmak için her türlü olasılığı hesap edip ona göre hareket etmeye çalışıyoruz. Hiç bir fırsatı kaçırmayıp, her tedbiri almaya çalışıyoruz. Çok fazla şeye yetişmeye çalışıyoruz. Çok yoruluyoruz.

  • Bir alıntı Otoyol 60 (Interstate 60 ) filminden "Biz görmeyi beklediğimiz şeyleri görürüz ve gerçekte ne olduklarının bir önemi yoktur"

  • Kafanın içinde dönüp duran insanların sesleri Totalitarizmin sesleridir.






  • Toplum sürekli daha enerjik, daha hızlı olman yönünde sana baskı uygular. Bir kaç işi bir arada yürütmeni bekler. 

  • Müzik dinlemek artık gerçek anlamda müzik dinlemek değil. Müzik bir şeyler yaparken arka fonda çalan şarkı oluyor. Dinlemiyoruz ne çaldığına da bakmıyoruz. Sanki o an bir klipdeyiz de müzik bizim senaryomuza eşlik ediyor. Yada sadece ses olsun yalnız hissetmeyeyim diye müzik açıyoruz. Ama kesin olan bir şey var dinlemiyoruz. Yaptığımız işe eşlik ettiriyoruz sadece. Gerçekten dinlemek güzeldir. Çok şarkıyı, dinlemediğmiz için değerini anlamıyoruz.

  • İnsanların sempatisini kazanmaya çalışmak, düşmanlıktan kaçınmak boş bir çaba. Hele bunun için kendinden taviz vermek aptalca.

  • Çok zaman bizi kısıtlayan tek kelimelik yargılarımız oluyor. "Assembly yazmak zordur. Hiç bulaşma." gibi. 

  • Her gün bir kaç kez mesaj geliyor telefonuma bir şeyler satmaya çalışıyorlar. Mal satmak zor iş. Satın alacak adam bulmak zor iş. İnsanlar ellerindekini satabilmek için çırpınıyorlar. Çalıştığın şirket binlerce kilometre uzaklıktaki ülkelerde bir şeyler satabilmeye çalışıyor. Burada alıcısı bulamıyor demek. Çıkardığım sonuç hemen her sektörde gereğinden fazla mal var. Çok fazla üretilmiş. Alacak adam yok. Buna karşın insanlar hala fazla mesai yapıyor. Çıldırmış gibi çalışıyor ki bir şeyler üretilsin de satılsın diye. Alıcı ise o kadar az ki. Diğer yandan ihtiyaçlarını karşılayamayan o kadar çok insan var ki. Bunlar ise fazla üretilmiş mallara erişemiyorlar. Bir tarafta artık satılamayan ürünler, diğer tarafta fazla üretilmesine rağmen ihtiyaçları karşılanmayan insanlar. İhtiyaçlarını karşılamak için ise satılacak ürünleri üretmek üzere çalışmak iş bulmak gerekiyor. Ama zaten o ürünlerin alıcısı artık almıyor. Bu döngü bariz bir şekilde parası olan insanların daha çok parası olmasını körüklerken olmayanların daha kalabalıklaşmasına neden olacak gibi görünüyor. Bu üretilen malların satılabilmesinin bir yolu aklıma gelen üretime yönelik olmayan iş yapan insanlar. Memurlar, pazarlamacılar, hizmetçiler, sanatçılar vs. Diğer bir yol da verimsiz üretim olabilir. Bunlar medeniyetimizi ayakta tutan insanlar olabilir.

  • Kimseye eyvallahın olmadan yaşayacaksın. 

  • Ne için eyvallah ettiğin senin ne kadar onurlu bir insan olduğunu gösterir. Kendinden vazgeçtiğin kendin gibi davranmaktan vazgeçmene neden olan şey ne ise senin değerin odur. Özgürlüğünü ne karşılığında satıyorsan senin değerin odur. Köpek nasıl ufacık menfaat için insanın istediği hor gördüğü küçümsediği her şeyi yaptığı için aşağılık görülür. Birine köpek dediğinde bu yüzden o insanın zoruna gider. Aslan eyvallah etmez diye bilindiğinden aslan bir övgüdür. 

  • Fiziksel, mental, duygusal kapasitemizin sınırlarında yaşıyoruz. Çıldırmak üzereyiz. Bu fedakarlık çok fazla. Lanet olsun, ne olacaksa olsun demenin vakti geleli çok oldu çoğumuz için. 

  • Aklına her geleni hemen uygulamaya kalkma. Biraz dur soluklan sonra karar ver. 

  • Taraf olduğunda kendin olmaktan vazgeçmiş oluyorsun. 

  • Hiç bir şey sadece olduğu şey olarak algılanmıyor. Hepimiz herşeye anlam yüklüyoruz. Bu anlam ise bizim geçmişimizden özellikle de travmalarımızdan kaynaklanıyor. 

  • Özgürlük vazgeçebilmektir. Vazgeçebileceğini düşündüğün her konuda özgürsündür. 

  • İlerleme, yükselme, hedefler hepsi ilizyon.

11 Ekim 2013 Cuma

Leyleğin Ömrü - 7


  • Kafamızın içinde toplumun sesi susmak bilmiyor. Bizi her an yargılıyor, tehdit ediyor, uyarıyor. Bu kimi zaman kafamızda tanıdığımız birinin sesi oluyor. Kimi zaman meçhul komşumuz. Sürekli izleniyor muşuz gibi. Arka arabadaki adamın sesi çınlıyor kafamızın içinde. Hiç bakmadığımız ve aslında var olup olmadığını bilmediğimiz üst katlarda bir genç, yürüyüşümüzün ne kadar bezgin göründüğünü söylüyor. İş yerinde kim olduğu belli olmayan biri işe geç kalmayı alışkanlık ettiğini söylüyor. Bunlar toplumun kafanın içindeki sesi. 

  • İnsan alışınca tuhaf acı biber bile şiddetle arzulanan bir şey oluyor. Ama benim gibi acı yemeyen insan için kaçılması gereken bir şey. O acıyı bir kaç kez çeken adam için ise çok güzel. Bütün acılar için aynısı geçerli mi acaba?

  • İnsan gücünü test etmeyi kapasitesinin sınırlarını bulmaya çalışmayı çok seviyor. Acaba bunu bunu yapabiliyor muyum? Tamam bunu yaptım. Peki, şunu şunu yapabilir miyim? Hep sınırlarımızı zorlayacağız. Hep sınırlarımızı öğrenmeye çalışacağız. Hatta arada sırada öğrendiğimiz sınırlarımız değişti mi diye tekrar kontrol edeceğiz.


  • Mevlana'nın söylediği bir şey vardı, çok hoşuma gidiyor. İnsan yerden 10cm yukarıda 20 cm genişliğinde bir duvar üzerinde çok rahat yürür. Kolay kolay düşmez. Ama duvarın yüksekliği 5m olursa yürümek zorlaşır. Genişlik aynı bile olsa.

  • Şimdi, kabullenmek önemli. Yaşadığın ortamı, olanları, memnuniyetsizliklerinle birlikte kabul etmek ve bunlarla yaşamayı bilmek gerek. İyi kötü bir gelirin var. Ve zengin olmak istiyorsun. İşte zengin oluncaya kadar şu  hayatından nefret etmemen, dört gözle zengin olacağın gün için gün saymaman, kendini paralamaman, şu an ki koşullarını kabul etmen ve böyle yaşamanın tadını çıkarman gerek. Yoksa hakettiğini düşündüğün zengin olma düşüncesi seni yiyip bitrecek. Zenginlik konusu sadece bir örnek. Benzeri çok fazla. Sen daha iyisini hakettiğini düşünsende elinde olanı bilecek gerçekleri kabul edecek ve bunun için kahrolmayacaksın.

  • Memnuniyetsizliklerinden bir an evvel kurtulmaya çalışmak ve başarmayınca veya başarısızlık ihtimali ortaya çıkınca umutsuzluğa kapılıp kahrolmak çok sık yaptığımız bir şey. Memnun olmadığın şeylerden kurtulma demiyorum. Fırsat gelirse kurtul. Ama kendini paralama. Gerçekleri kabul et. Ve teslim ol. Hayatını bu şekilde sürdürmeye ve bundan tad almaya alış. Kötü de olsa bir örnek. Teybinin bir hoparlörü bozuldu ses vermiyor diye, tek hoparlörle de olsa müzik dinlemeyi kesecek misin? Teybinin bir hoparlörü gitti. Tabi ki ses eskisi kadar güzel gelmeyecek. Çift hoparlörün verdiği sesi tek hoparlörden alamayacaksın. Teybin eski haline gelinceye kadar müzik dinlemeyi mi bırakacaksın. Yada müzik dinlemeyi bırakıp hiç bunun tadına varmadan bütün enerjini teybin tamirine yada yeni teyp almaya mı harcayacaksın. Ben işte teybin yenilenmesine karşı değilim. Ama akşam bozulduysa , en sevdiğin albümü sabaha kadar asla dinlememktense bununla yaşamayı kabul edip tek hoparlör ile o akşam dinlemek gerek. Sabah fıursat bulduğunda tamirciye gidersin. Ama o akşam teybi tamir ettirmek için çabalamak, mesela tamircinin evine gitmek bunlar lüzumsuz. Her istediğin her an olmak zorunda değil, her memnuniyetsizliğinde hemen kaybolmak zorunda değil, sabırlı ve kabullenmiş olarak yaşamak gerek.

  • İnsanın birincil amacı acılardan ve ölümden kaçınmak olmuştur. Bunun için farklı dönemlerde farklı toplumlarda farklı yaklaşımlar oluşmuş. Çocukluktan çıkarken bizde hayatımızda acılardan kurtulmak için bir yol yordam bulma arayışına gireriz. Kendimize acılardan kurtulmanın yollarını bulmuş olduğunu düşündüğümüz insanları model olarak seçeriz. Bu sayede korkularımız ile başedebileceğimizi zannederiz. Hayatımızın geri kalanında bu insanlar gibi olmak için uğraşırız. Sonrasında bu insanların sahip olduğu özelliklere sahip olduğunu düşündüğümüz insanların onayını almaya çalışırız. Aynı şekilde farklı modellerin oluşturduğu insan topluluklarını aşağılarız. Onları hor görürüz. Kendimize sürekli kendi modelimizin en doğru en az acı veren olduğunu ispatlamaya çalışırız. Ama hep hüsrandır aslında. Çevremize diğer insanlara ise acılardan ne kadar uzak olduğumuzu gösterecek şekilde yaşamaya çalışırız. Sanki keyif yapıyormuş gibi yaparız. Endişemiz, korkumuz yokmuş gibi davranırız. Modelimizin hatalı olabileceği ihtimalini yok sayarız. Sadece modele uyulmamıştır. Model dediğimde işte insanın gözetmesi gereken bir kaç yetenek, tavır falan. Yoksa karmaşık bir şet değil.


  • Günümüzde insanların hemen hemen tamamının kabul ettiği teori modern yaşamın çözümlerinin acılara engel olabileceği ve yegane çözüm olduğudur.

  • Kafanın içinde konuşan kim olursa olsun, hepsi senin bilinçaltının sesidir. Ciddiye alma.

  • Kendini kusurların, hataların, zayıflıklarınla olduğun gibi kabul etmelisin. Kendini değiştirmeye çalışmamalısın. Mükemmel olmaya hiç çabalamamalısın. Senin bazı yönlerin seni sıkıntıya sokabilir. Kendi kendinle çelişebilirsin. Mantıksız yönlerin olabilir. Çok aşağılık bulduğun bir tarafın olabilir. Veya toplumda kötü karşılanan, sakladığın yönlerin olabilir. Bunlar gibi bir çok şey olabilir. Boş ver. Değişmeye çalışma. Değişmemeye de çalışma. Su akar yolunu bulur. Sen de bırak nasıl oluyorsan ol. 

  • Sabah erken kalkacaksın. Gece yarısı oluyor. Hiç uykun yok. Ama uyuman gerekiyor. Çünkü sabah erken kalkacaksın. Eğer hemen uyumazsan yarına uykusuz kalacaksın. Uykusuzken kendini kötü hissetmen bir yana. Performansın da düşecek. Kimbilir insanlar sana ne gözle bakacak. İşte bu tür durumlar için diyorum ki boş ver. Uykun yoksa yok. Uyuma. Evet yarın uykusuz kalcaksın. Ama bunu engellemek için çırpınma. Olmuyorsa olmuyor. Bırak olan olsun. Bir günü uykusuz geçir. Hayatında her şeyi düzenleyebileceğin düşüncesinden vazgeç. Bırak belki olması gereken uykusuz kalmandır. Niye mutlaka uyumak zorunda olasın. Belki performansın düşmeli ve tazminatınla kovulmalısın ki daha iyi şartlarda çalışabilesin. Veya kapasiteni anlayabilesin. Kontrolü bırak biraz. Otur televizyon seyret. Olmadı çık gez biraz. Sıkıntı stres yapma.

  • Zorlayarak değil de, doğal olarak gelen değişme açık olmak gerek. Değişime direnmeye çalışmamak gerek. Diğer bir ifade ile hiç bir şeyi muhafaza etmeye çalışmamak gerek. Mesela sağlığın, toplumsal statün, arkadaşlıkların vb. Değişime açık ol korkmana gerek yok. Değişim bazen sana zarar kayıp olarak da gelebilir. Boş ver. Değişirse değişsin. Bu çaba değişime neden olacak diye kendini engellemeyi de içerir. Bırak kendini dizginleme. Ne değişirse değişsin. Yani kendini zorlamaman gerektiği gibi, kendini dizginlememen de gerek. 

  • Gerginliğinin en büyük nedeni insanları kafanın içinde konuşturman ve kendini olduğun gibi kabul etmemen. Kendini olduğun gibi kabul etmediğin için, insanlara da farklı sunmaya çalışıyorsun. Başaramama ihtimalin için de senaryoları düşünyorsun. Kafandaki senaryolara son versen kendini olduğun gibi sunacaksın ve gerilimin azalacak. Daha rahat ve yaratıcı olacaksın. 

  • Yaptığın işin kusursuz olması gerekmiyor.

  • Bilinçsiz bir şekilde her değişimi ve değişim olasılığını fırsat mı, felaket mi değerlendirmesine tabi tutuyoruz. Kafamız sürekli bunlarla meşgul. Fırsat olunca atılmak zorunda hissediyoruz, felaket olunca savuşturmak zorunda hissediyoruz. Ama değerlendirmeyi neye göre yaptığımız muallak ve bilinçsiz.

  • Dövüş Kulübü'nde bir sahne var. Tyler, Jack'in elini öpüp, kimyasal döküyor. Jack'in eli yanıyor. Jack çırpınıyor, Tyler onu tutmaya devam ediyor. Jack kurtulamayacağını anlayınca, acıyı hissetmemek için zihin oyunları, meditasyon gibi şeyler yapıyor. Tyler bir tokat atıp, bu senin acın bununla ölü adamlar gibi başetmeye çalışma diyor. Ve ekliyor. Bu senin acın, onu kabul et, hisset. Ona teslim ol. Bu sahne çok vurucuydu. Ve hayata yaklaşımımızı güzel özetliyordu. Bizlerde her memnun olmadığımız şeyden kurtulmak için çırpınıyoruz, hatta ilerde memnun olmayacağımız şeyler olabilir diye çırpınıyoruz. Onu yaşamıyor, onu kabul etmiyoruz. O tecrübe bize ne kazandıracak bilmeden ondan kurtulmaya çalışıyoruz. 

  • Yine Dövüş kulübünün meşhur sahnelerinden bar çıkışı ilk kavga sahnesinde Tyler, Jack'den kendisine vurmasını ister. Çünkü daha önce hiç dayak yememiştir. Jack bunun iyi olduğunu söyler. Tyler ise bunu dayak yemeden bilemeyeceğini iddia eder. Burada Jack normalde bizim her zaman takındığımız tavrı takınıp, kötü olduğunu kabul ettiği veya toplum tarafından kötü olarak kabul ettirilen bir şeyi yaşamamak için kaçınmaya çalışıyor. Tyler ise kötü olduğunu nereden biliyorsuna getiriryor. Bizlerin hiç tecrübe etmeden kaçındığımız binlerce şey vardır. Bırakalım olsun.

  • İş filmin psikolojik tahliline döndü ama bu aralar bu hoşuma gidiyor. Tyler diyor ki, babam üniversite okumamıştı. Bu yüzden benim okumam önemliydi.Üniversiteyi bitirdim. Babama sordum şimdi ne yapayım. Git bir iş bul dedi. Sonra yine aradım. Bilmiyorum, evlen mesela dedi.Tyler hep ona yapacaklarını söyleyecek birini arıyor. Kendi kararlarını almıyor. Bizlerde böyleyiz. Hep yapacaklarımız bize söylenmiştir. Bize hep yol gösterilmiştir. Hatta hayatımızı adayacağımız şeyler bile.

  • Tyler Durden'a göre uçaklarda oksijen maskesi konmasının nedeni, oksijenin kafa yapması, yani uyuşturması, panik durumda derin ve sık nefes aldığından bol oksijen alıyorsun. Bu da seni rahatlatıyor. Sakinleşiyorsun. Ve en önemlisi kaderine razı oluyorsun. Rahat rahati, çırpınmadan, sakince ölüme gidiyorsun. Burada yine kaderine razı olmak, ona direnmemek konusu işleniyor. İnsan uçak düşerken bile sakin kalabiliyor. Bütün hayat boyunca da yapılacak şey, öncelikle aksilikleri veya felaketleri kabullenmek, sonra rahatça kontrol almaya bakmak.

27 Eylül 2013 Cuma

Leyleğin Ömrü-6



başarısız olduysan oldun
yıkma kendini zaten yorgunsun
ya bu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin
ya vazgeçer unutursun
ya da yolun açık olsun, hadi


  • Statü kaygısı hepimizin bir çok kabusunun kaynağı.

  • Kendindeki ve çevrendeki statü savaşlarını ve kaygılarını görmek insanın hayata bakışını değiştiriyor. Kendini ve çevreni büyük ölçüde tanımış oluyorsun.

  • İnsanlar statü çatışmasında çok saldırganlaşabilir. Statüsünün tehdit altında olduğunu hissederse anında saldırgan bir tavır alıp statüsünü hissettirir.

  • Statü kaygısı kendisini değişik şekillerde gösterebilir. Mesela en barizinden biri zoruna gitmesidir. Senin zoruna giden statüne uygun muamele görmemiş olmandır. Bu senin o ortam da beklediğin statüye sahip olmadığını farkettirir. Böylece statünün var olduğunu gösterebilmek için çılgın atarsın. Statüsünün senden aşağı olduğunu düşündüğün insanlara agresif tavır gösterirsin. Sorun o karşındekilerin senin statü üstünlüğünü kabul etmemesi ile başlar. Çatışma kaçınılmaz olur.

  • Statü kaygısının en çok beslendiği yer, senin insanları yargılamandır. Sen her insanı bir statüye sokup ona göre değerlendirdiğin için, zaman geldiğinde kendine de yapıyorsun. Bu sende gerilim oluşturuyor.

  • Statü edinmek toplumun olabildiğince geniş bir kesiminin onayını, hayranlığını, saygısını kazanmaktır.

  • En kötüsü toplum içinde küçük düşmektir. Kabuslarımızdan biri de budur. Karşılık veremediğiniz bir durumda azarlanmak, alay edilmek, dayak yemek, hor görülmek, acınmak gibi durumlar kaçınmak için bin türlü fırıldak çevirdiğimiz durumlardır. Aslında bizim bunları yanlış yorumlamamız bu sonucu doğurur. Bunlar karşıdaki kişinin statüsünü göstermeye çalıştığı bizi toplum önünde küçük düşürerek kendi pozisyonunu topluma ispat etmeye çalıştığı durumlardır. Konunun özünde bizimle ilgisi yoktur. Şimdi aynı değerleri kabul ederde küçük düştüğümüzü onaylarsak, toplum tarafından yaşadığımız veya yaşayacağımız zahmetlerin üstüne bir de kendimize eziyet etmiş olacağız. Durumu olduğu gibi kabul edip, bunun senin değerinle bir alakası olmadığı bilmen gerek. Aynı şekilde bir başkası da bu duruma düştüğünde yine o insanın değerinin olayla ilgisi olmadığını görmek gerekir. Hiç kimsenin değeri yaptığı veya yapmadığı bir şey yüzünden değişmez. Dayak yemişsen dayak yemişsindir. Oran buran ağrıyorken bir de kendi statünün derdine düşme. Evet toplumda bu durum etkisini sürdürecektir. Bu toplumun ahmaklığıdır. Onlar seni bir derece düşük statüde görecektir. Bari sen onlara katılmada kendinle kaldığında rahat et.

  • Basit düşünüp, yada hiç düşünmeyip haz peşinde koşanlar vardır. Aslında insanın yaşadıklarından zevk alması, zevk almak üzere yaşamasında yanlış bir şey yok. Sorun zevk peşinde koşan insanların, onlara öğretilen zevk objesinin dozajı artmadıkça zevk alamaması. Sebep, hepiğmizde bulunan zevkin beynimize ulaşmasını engelleyen bakış açımız. Bir şeylerden zevk alacağız, aslında yaşadığımız her an, her şeyden tat alabiliriz, ama bin türlü endişe üretip bunların hepsini es geçmeyi tercih ediyoruz. Yemeğin tadının çıkaracağımıza, onun sağlıklı olup olmadığını, bir sonraki öğüne yemeğimiz olup olmadığını, başkası ile paylaşıp paylaşmamayı, daha lezzetli bir şeyler yeme şansı olup olmadığını, kilo alıp almayacağını düşünmekten yemeğin tadını alamıyoruz. Biri ile sohbet edip belki yeni bir ufuk kazanacakken biz hemen refleks olarak karşımızdakini kolluyoruz, tartıyoruz, statü savaşı veriyoruz, ve sonunda ona kendi statümüzü ispat etmek çabasından hoş sohbet etme, yeni bir şeyler öğrenme şansını kaçırıyoruz.





  • Bazen yada çok zaman insanları yerer, eleştiririz. Bu kendimize veya yanımızdakilere ondan daha üstün olduğumuzu ispat çabasıdır. Eleştirirken kullandığımız bütün argumanlar gün gelir kendimize yönelttiğimiz yada başkalarının yöneltmesinden korktuğumuz yargılara dönüşür. Bunlardan kaçınmak için bin türlü çaba gösteriririz. Kaygılanırız. Boşuna stres. Bırak kimsenin kusurunu görme.

  • Statüne göre toplum sana baskı uygular. Belli sınırlar içerisinde hareket etmeni bekler. Yani özgür olmanı engellemeye çalışır. Toplumda her statünün belli bir özgürlük alanı vardır. Bu yüzden kendi özgürlük alanının dışına çıkmaya başladığında ters bakma, ayıplama ile başlayan cezalandırmalara maruz kalırsın. Toplumun bu sınırları yani kuralları sabit değildir. Bu kuralları her kes statüsü oranında etkileyip değişmesine neden olabilir.

  • Okullarda kendi hayatına bir yön verememiş, takıntılı, birilerinin adamı olmaya çalışan, benliği oturmamış insanların saf çocuklarımızı şekillendirmeye çalışması, kendi ruh hastalıklarını çocuklarımıza bulaştırması ne acı.Dünyaya saf bir heyecanla bakan, çocuklarımızın içini karartmaya çalışan okullar.






  • Toplumsal statü ile ilgili sorulacak soru: Seni toplumda değerli kılan nedir? Mevki sahibi olman mı? Varlıklı olman mı? Bilgili olman mı? Yetenekli olman mı? Yardımsever olman mı? Güzel yada yakışıklı olman mı?

  • Sen toplumda neye değer veriyorsan kendini de onunla yargılıyorsun. Ayrıca toplumun neye değer verdiğine inanıyorsan, ona göre yaşamaya çalışıp kendini kısıtlıyorsun ve insanları da bunlarla yargılıyorsun. Kendini kısıtladığın gibi başkalarını da eleştiriyorsun ve onlarında kısıtlanmış olmasını bekliyorsun.

  • İnsan hakettiğini almak ister. İstediğini haketmek için çabalar. Ne için ister onu karıştırmıyorum şimdi. Peki nasıl hakeder. Bir şeyi haketmek nedir? Haketmek, ona ulaşmak için konmuş, toplum tarafından kabul edildiği düşünülerek tarafımızdan kabul edilen görev belli bir derecede yerine getirebilmektir. Bu görevler çok zaman yanlıştır veya değişkendir. Hayal kırıklığının nedeni de budur.

  • Statümüzü oluşturan vasıflarımızı göstermek, ispat etmek; statümüz ile çelişen vasıflarımızı gizlemek gayretimiz var. Ve bu çok yorucu.

  • Trafikte hızlı araba kullanmak, dar yerlere park etmek övünülecek niteliklerdir. Bunu kötü görenler bunu yapmayan yada yapamayanlardır. Bu nitelik neden bir övünme sebebi oluyor? Öncelikle her niteliğin toplumda övünme nedeni olmadığı açık. İnsanların boyları, kiloları, saç renkleri de övünmeye neden olabiliyorlar. Sesli osurabilmek övünülecek bir nitelik değil. Toplumun rekabete girmesi olabilir mi? Diye sorayım şimdilik. Yani rekabet edilen özelliklerin gelişmiş olması övünülecek nitelik oluyor tezini ortaya atıyorum. Bu tezi geliştirerek insanların çocukluktan gelen bir yarışma güdüsüne sahip oluğunu yarışta önde olduğunu gösterme gayretinde olduğunu ve dönem ve mekana bağlı olarak farklı toplumlarda farklı yarışların yapıldığını söyleyeyim. Statümüz bu yarışlardaki pozisyonumuzu gösteriyor olmasın.


  •  Sahip olduğun niteliklerin sıradan olduğunu kabul edebilmek insanı rahatlatabilen ve bir çok sıkıntıya girmekten kurtaran bir nitelik.

  • İnsan onay almak ister. Her düşüncesinin, her hareketinin mümkün olduğunca çok insan tarafından onaylanmasını sağlamaya çalışır. Ki diğerleri ile aynı yolda ilerlediğini ve onlara göre önde mi arkada mı olduğunu bilsin. Sürü ile birlikte misin? Sürü sen arkanı döndüğünde ayrılmış mı? sürekli kolaçan edersin. Eğer sürü hala bu tarafa koşuyorsa tamamdır daha hızlı koşup aynı yönde ilerlemeli önündekileri geçmeli. Ama sürü başka tarafa döndüyse bunu bırakıp o tarafa koşmalı. Trend takip etmek böyle bir şey olsa gerek.

23 Ağustos 2013 Cuma

Leylegin Ömrü - 5




  • Motivasyon kaynağın isteklerin olmalı, endişelerin, ön yargıların vs. değil.


  • Şunu anlıyorum ki mesele özgürlük meselesidir. Kafandaki zincirleri kırmak meselesidir. Self control (kendi kendini kontrol) kafamızda dolayısı ile gündelik hayatımızda bir hapishane yaratır. Bütün uğraş bundan kurtulmak içindir.

  • İşin felsefe tarafında ise özgürlüğün mümkün olup olmadığı veya ne kadar mümkün olduğu sorusu vardır. Mutlak özgürlük yakalanabilir mi?  Yada ne kadar erişilebilir? Ayrıca özgürlüğün bedeli var mıdır? Varsa nedir? Özgürlük ne kadar tercih edilebilir? Neden özgür değiliz?

  • Özgürlük ve güvenlik arasında sıkışıp kaldık. Hemen herkes okula gitmiştir. Çünkü okul geleceğini güvene almanın ilk adımlarından diye bilinir. Ayrıca örgütlü toplumun zirvesi devlet seni tehdit eder okula gitmen için. Çocuğu okula göndermemenin cezası var. Sonuç okul eşittir güvenlik. Okula giden herkes ders bitse de okuldan çıkıp eve gitsem diye bekler. Öğretmenler dahil. Çünkü herkes orda kendi kendisini hapis etmiştir. Ve özgür olmak ister.

  • Hayatında hiç bir an bir diğerinden daha önemli değil. Ve hayatında hiç bir an bir diğeri için feda edilecek kadar önemsiz değil. Herhangi bir anı tekrar tekrar yaşamak için şu anı es geçmemek gerek. Hiç bir anı da dondurup akışın dışına çekmemek gerek.






  • Ait olduğumuzu düşündüğümüz yada olmaya çalıştığımız toplumların bir değerler sistemi vardır. Biz o değerlere erişmeye ve o sistemin hiyerarşisinde yükselmeye çalışırız. Bunun için çok zaman en geçerli yol olarak toplumun kahramanlarını taklit ederiz. Gündelik hayat tercihlerimizin bir çoğunu bu taklitlerimiz gerçekleştirir.

  • İnsan özgürlüğünü kısıtlayan unsurlardan biriside işte ait olma çabasıdır. Toplulukların değerlerine göre hareket edip yüceltmeye ve yücelmeye çabalamak özgürlükten taviz vermektir.


  • İnsanın özgürlüğü başkalarının özgürlüğüne müdahale ile sınırlıdır. Bu noktayı aşmak artık özgürlük değildir. Bu düşünce saçmalıktan ibaret. Özgürlük tamamen başına buyruk olmaktır. Kendine sınır koymamaktır. Bu saçma düşünce toplum nizamını ön plana alan bir yargıdır. Ve bu yargı ile özgürlük kısıtlanmaktadır.

  • Özgürlüğü kısıtlayan bir başka tutum da sadakat gösterisidir. Bu sadık olmak demek değildir. Sadık hissedersiniz ona göre davranırsınız. Ama sadık gibi görünmek gerektiği için öyle davranmak özgürlüğü kısıtlar. Zaten insan hayatında normalde çok fazla sadakat hissi ile istediği bir şeylerden çok nadir mahrum kalır. Çoğu sadık görünme çabasıdır. Yada öyle olmak zorunda hissetmektir. Normalde insan mahrum kaldığı şeyden rahatsız oluyorsa ve tek sebep kendisi ise kendi özgürlüğünü kısıtlıyordur. Gönüllü mahrum kalmada ise memnuniyet vardır.

  • Hayatın gerçekleri olarak öğrenilen ön yargılar yığını sana güvenlik ve bilinirlik vaat eder. İnsanların yıllar süren yaşamından sonra artık görmüş olması lazımdır. Acı çekmekten kurtulmanın yolu yok. Bütün bu hayatın gerçekleri palavra. Mutlu da olacaksın, acı da çekeceksin başka yolu yok. Bu öğretilenler toplum kabulleri sadece mutlu olacağın zaman seni kısıtlar olma der.

  • Ne zaman ki bir şeyler seni gererse, ne zaman bir şeylerin olmasından endişelenirsen, bırak. N'olursa olsun. Bırak. Olacaklara meydan oku. Kokularına meydan oku. Bırak.  

  • Bir şeyler seni üzüyorsa, geriyorsa, sinirlendiriyorsa; kısacası seni sıkıntıya sokuyorsa, orada mutlaka senin korktuğun bir şeyin gerçekleşme olasılığı görmüşsündür. Otomatik tepki veriyorsundur. Bu durumda korktuğun şeyin ne olduğunu görebilirsen. Olmasını engellememeye çalışarak "bırak olsun" diyebilirsin. Aslında bir çok konuda "bırak olsun" demek, özünü anlamak ve rahatlamak için gerekli. 

  • Özgürlük ve bağımsızlığın aynı şey olduğunu düşünüyorum. Değilse bile özgürlüğün bir ön koşulu bağımsızlıktır. 

  • Kendine sık sık hatırlatman gereken "Her şey yolunda. Sen dahil her şey ve herkes olması gereken yerde, olması gereken durumda. Düzeltmen gereken bir şey yok. Güvendesin."

  • Ait olduğunu düşündüğün veya ait olmak istediğin topluluk nereye yönelirse en başa geçip oraya gitmeye çalışmak çok yorucu.

  • Bazen bir şeyler olur üzülürüz. Bu olanın yanlış olmaması gerek olduğunu göstermez. Bizim bakış açımız ile ilgili bir sıkıntı vardır. Biz bunu da değiştiremeyiz ki mükemmel değiliz. Üzüleceğiz. İnsanız biz.

  • Yaşam tarzımıza sıkı sıkı tutkuyla bağlıyız. Bu da bizim hapishanelerimizden.

  • Kader ile satranç oynama. Sen onun binde biri kadar hamle hesaplayamazsın. 

  • Hedeflerinin kaynağı sen misin? Yoksa sana dayatılmış hedefler mi bunlar?

  • Biri agresif davrandığında yada öyle hissedildiğinde insanı kızdıran cevap veremeyişidir. Boyun eğmektir.




  • Gerçeği, olanları kabullenmek önemli. Yani hazmetmek olduğu gibi görmek. Bu nasıl olur. Böyle olmamalı. Bunun değişmesi gerekir. Böyle olursa ben yokum. Bu tavırlar lüzumsuzdur. Biz istesek de istemesek de olanlar sabit. Şartlar bizim beklentilerimize uymuyorsa da bunlarla yaşamaya alışmamız. Bu şartlar altında hayatımızı istediğimiz hale yada istediğimiz yöne çekebiliriz.

  • Pek alıntı yapmıyordum ama bu hoşuma gitti. "Kendimize, bir DNA taşıyıcısından çok daha fazlası olduğumuzu ve aslında güvende olduğumuzu hatırlatabiliriz. Yaşamsal tehdit duygusu yatıştığında ve içinde bulunduğumuz durumu gerçekçi bir şekilde değerlendirebildiğimizde, ne yapılması gerektiğiyle ilgili doğru kararlar verebiliriz.

    Hiçbir sistem, hiç bir yol, yaşayan ve hayata tutunan bir canlı olmanın üzerimizde yarattığı baskıdan koruyamaz bizi... Ve bu güzel bir haber çünkü bu sayede bizi mutlu edeceğini umduğumuz mükemmel dünyayı beklemekten vazgeçip, kendi mutluluğumuzu yaratmaya başlayabiliriz.
    " (Radikal gazetesinden) 

  • İnsan bir şeyler yapabileceğine bir şeyleri elde edebileceğine potansiyeli olduğuna başarılı insanların kendisinden farkı olmadığına inanınca. Bunları başaramadığı için kendisini suçluyor.  Şunları yapmadın yapamadın gibi . Yada daha fazla çaba göstermedin gibi.

23 Temmuz 2013 Salı

Leyleğin Ömrü - 4


  • Şunu başarmak zorundayım yoksa şu hale düşerim, bu olur, bilmem kim bilmem ne yapar vs. liste böyle uzar gider. Burada iki ön yargı var. Birincisi, başardığın zaman o olmamasını istediğin şeyin olmasını engelleyebileceğine dair kesin kabul, ikincisi olmasını istemediğin şeyin sana iyi gelmeyeceğine dair kesin kabul. Başarı insanı memnun etmeyebilir. Senin memnun olacağın sonuçlar doğurmayabilir başarıların. Aynı şekilde başarısız olmak da senin memnun olmayacağın sonuçlar oluşturacak diye bir kabul de yanlıştır. Yine de plan yapmak istenilen sonuca doğru yol almaya çalışmak doğrudur. Planını uygulayamama durumunda telaş panik yapmaya gerek yoktur.

  • Başarı baskısı bizi yalana dolana iten, olmadığımız biri gibi görünmeye çaba gösterten, stresten kendimizi yiyip bitirmemize neden olan nedenlerden birisi. Ve bu baskının  elle tutulur bir yanı da yok. Ne yapacağına karar ver yapabildiğin kadarını yap. Olursa olur olmazsa olmaz. Sonuç ne ise senin için olması gereken odur. Emeğin boşa gitmez. Seni olman gereken yerde tutar planların yoksa başarıp başarmamak mesele değil.

  • Tecrübelerimiz bilinçaltında işlendikçe olabilecekler hakkında içimizden fikirler doğar. Bunlar aslında net gelecek değildir ama biz öyleymişcesine hareket ederiz. Ayrıca bunların olması iyimidir kötümüdür bilmeyiz. Bazen de bırakmak lazım olsun ne oluyorsa yarının endişesi için bu günü harcamamak gerek.

  • Hayat bize öcüleri öğretti. Oraya gidersen öcü yer seni denildi. Hep korktuk, artık öcülerle yüzleşmenin zamanı geldi.




  • Vazgeçilmezlerin, vazgeçilebilir olduğu kadar özgürsündür. 

  • İstediğin şeylerin başına gelmesi, istemediğin şeylerin başına gelmemesi için istediğin şeyleri yapmayıp istemediğin şeyleri yapmak ne tuhaf.

  • Sahip olduğuna inanmadığın meziyetlerini, varmış gibi göstermekten vazgeçmelisin.

  • Bir şeyleri yapmaya mecbur olduğun düşüncesinden vazgeçmelisin.

  • Şunu unutmamak gerek, sen ne kadar olmadığın biri gibi görünmeye çalışıyorsan, diğerleri de en az senin kadar olmadığı biri gibi görünmeye çalışıyorlar.

  • Düşman edinmemeye çalışmaktan vazgeç. Bunun için kendini kısıtlama. İnsanları öfkelendirmemek için kendini tutma. 

  • Mecbur olduğunu hissetsen bile altından kalkamayacağın hatta zorlanacağın bir işin altına girme. Sen sıradan bir insansın süpermen değilsin, dahi değilsin.

  • Kaybetmek, hata yapmak, başaramamak, yanlış tercih yapmak bunlar sıradan normal şeyler ve herkesin başına geliyor. Şimdiye kadar hep oldu ve yine olacak. Normal karşıla bunları.

  • Yetersizlik hissi depresyonun en büyük kaynaklarından. İş hayatında herkese hissetirilen ve asla kabul edilmemesi gerek his.

  • Hayatında her dönem birileri veya bir şeyler sana yetersizlik hissi yaşatacaktır. Gerek yaptıklarının gerekse sahip olduğun özelliklerin yetersizliği yüzüne vurulacaktır. Bu senin talepkar olmanı engeller. Başkalarının yüceltilmesini onaylamanı sağlar. Sen ise diğeri ile aynı şeyi talep etmek için daha fazla çaba göstermeye yönelirsin. Suçluluk duyarsın. Kendini eksik kıldığın için. Sürekli kendini geliştirmen gerektiğini, daha fazla çaba sarfedip yeteneklerini eksikliklerini başarılarını geliştirmen gerektiğini düşünürsün. Bundan sıyrılman gerek. Yetersizliği kabul etmemen gerek. Talep ettiğine erişmek için dağları devirmen gerekmiyor. Kimse de devirmiyor zaten. Sana öyle geliyor. Kendini eksik hissettiğinden öyle geliyor.

  • İnsanların takdir etmesi sende kibir yaratabilir. Aynı şekilde eleştirileri de yetersizlik hissi verebilir. İkisi de aynı derecede yanlıştır.Kibir ve yetersizlik.

  • Çevrende herkesin hatta herşeyin senden zaman zaman beklentileri olur. Bunları kimi zaman doğrudan görürsün, kimi zaman hissedersin açıkça beyan edilmese bile. Beklentiler çok zaman tehdit içerir. Beklentiyi karşılamazsan başına şunlar gelecek diye. Ama beklentileri karşılamak çok zaman mümkün değildir.



  • Mucizeler yaratmaya, imkansızı gerçekleştirmeye, büyük fedakarlıklar yapmaya çalışma. Kahraman olmak hevesi ile kendini paralama. Bırak nasıl olursa öyle olsun. "Let it be". Mucizeler yaratanlara, çok güçlü insanlara, çok akıllı insanlara, kahramanlara, büyük fedakarlıklara inanma. Hiç kimse o kadar büyük bir şey yapmıyor. Var olan bir tık ekliyorsa o işte.

  • Hedefine aşırı konsantre olup, o yolda ilerlemeye çalışırken, yaşayabileceğin güzellikleri es geçmek büyük hatadır. Hedefin yolundan daha değerli değildir. Seni sen yapan o yolda yaşadıklarındır. Bir mücadeleye girmiş bir endişeni gidermeye de çalışıyor olabilirsin. Ama bunu yaparken kendini sadece bu iş ile boğup yaşamayı unutmaman gerekir.




  • Sana verilen sorumlulukları yerine getirirsen ödüllendirileceğin ve getirmezsen cezalandırılacağın tamamen bir yalan. Uyumlu uysal olmanın sana bir hayrı yok.

20 Haziran 2013 Perşembe

Leyleğin Ömrü - 3


  • Minnet duymak özgürlüğü kısıtlar, kimseye minnet duymanın  gereği yoktur. Kimseden de minnet beklemenin gereği yoktur.

  • Kendine acımak yanlıştır. Kendini daha acınası bir hale getirir. Aynı şekilde kendine kızmak da seni hapseder. 

  • Kendini değiştirmeye çalışmak gereksizdir. Kendini değiştiremezsin. Sadece değişmiş gibi görünürsün yada göründüğünü zannedersin. Zaten değiştirebilsen bile artık sen sen değilsindir. Asıl önemli olan kendini tanımaktır. 

  • Korkularımız, bağımlılıklarımız, bir çok muhtaçlığımız, bir çok kısıtlayıcı unsurlar, zihnimizin ürünüdürler.

  • İster gündelik hayatında olsun, ister iş hayatında her zaman doğru ve açık olarak sorunu tanımlamak, yani doğru soruyu sormak çok önemli. Eğer sorunun sıkıntının ne olduğunu belirleyemez isen onu çözemezsin. Direk çözüme gitmek hep yanıltır. Her zaman bir şeyleri kaçırırsın eğer direk çözüme gidersen. Bir şeyi halletmeden önce neyi halletmeye çalıştığını netleştir.

  • Telaş ve panik yapabileceğinin en kötüsünü yapmanı sağlar. Soğuk kanlılık hep kazanır.

  • Hem daha önce bir çok kişi tarafından denenmiş yolu takip edip sıradan olup kendini rahat bir konumda tutup hem de herkezden daha önde olmayı beklemek bir hatadır. Eğer ki diğerlerinden fazlasını istiyorsan, yada farklı olmak istiyorsan farklı yol seçmek veya farklı işler yapmayı göze alman yani riske girmen gerekir. Hiç bir konuda bilinen metotları kullanarak öne geçemezsin. Herkes gibi olmayı kabul ederek öne geçemezsin. Kaybetmeyi göze almadan, kazanamazsın. Kimseye kızmaya gerek yok öne geçmeye korkuyorsun sadece.

  • Eğer kendi doğruların, isteklerin, hislerin vs. yerine toplum normallerine göre hareket ettikçe toplumdaki gerçek yerini ve toplumda ve kendinde bırakacağın izi asla bulamayacaksın. Silik sıradan robotumsu bir şey olacaksın. Ve işe yaramadığın anda çöpe atılacaksın. İşte o zaman kimseye kızma bu kaderi sen seçtin.

  • Bilinçaltı hayaller görüntüler ile konuşur. Çok yavaş öğrenir. Çok yavaş değişir. Sürekli devreye girmeye senin bilinçli hareketlerin yerine otomatik tepkiler vermene sebep olmaya çalışır.

  • Bilinçaltını dinle onun ne istediğine, nelerden endişelendiğine kulak ver. Ama kontrolü ona bırakma. Bilinçli karar ver. Bilinçaltın çok yaratıcıdır. Hayalgücünün kaynağıdır. Hafızanı yönetir. Çözüm önerileri sunar. Olası tehlikeleri haber verir. Ama bilinçli karar ver. Soğukkanlılıkla.


  • Bilinçaltın sana sürekli hayaller gösterir. Bunlar bazen korku temalı, felaket temalı, umut temalı vs. hayaller olabilir. Film gibi işte.

  • Bilinçaltı bedenin ve bilincin arasında senden bağımsız ve bilincinden çok daha kapsamlı bir yapıdır.

  • Bir durumda bilinçaltın olası bütün sonuçları istenmeyen felaket senaryosu olarak sana sunabilir. Her zaman olduğu gibi bunları abartacaktır. 

  • Bilinçaltının kendine ait bir dünyası vardır. Yaşadığımız herşey bilinçaltı için yorumlanacak veridir. Ve kendi dünyasına göre yorumlanıp bize sunulur. O kadar ki etrafımıza baktığımızda gördüklerimiz bile çok zaman bilinaltının filtresinden geçirilmiş haldir. Bu farkındalık testi diye verilen videolarda insan çok abzürd şeyleri görmez kaçırır. 

  • Bilinçaltı sürekli geçmiş ve gelecek üzerine yoğunlaşır.

  • Kararlı olmamak, kendinden kararlarından şüphe etmek yanlıştır. Şüpheler seni sürekli yoklar. Ne kadar üstüne düşersen o kadar zayıf kalırsın.

  • Bir şeyler gözünde büyüyor ise onunla alakalı alakasız korkuların o konu ile ilgili değerlendirmelerin sonucu ortaya çıkmıştır. Değerlendirmeler ve sonuçlar üzerine hayaller seni korkutan uzak tutandır.

  • Kendini eleştirirken acımasız olmamak gerek. Hatta eleştirmemek, kendini olduğun gibi kabul etmek gerek. 

  • Bilinçaltı önyargılıdır. Hemen her konuda keskin kabullere sahiptir. Her zaman nesneldir, taraftır. Olaylar arasında çok katı nedensel bağlar kurar. Bunlar akla mantığa uymasa bile yine de yapar. Bilinçaltı geçmiş ve gelecek ile sürekli meşgul olduğundan hikayelere düşkündür. Herşeyin bir hikayesini oluşturur. Ve herşeyi hikayesine sadık kalmaya zorlar. Buna kendin de dahilsin. Hikayeye uygun gitmeyen şeyler alarm üretilmesine panik ve telaşa neden olur.

  • İnsan duyguları ile hareket etmez. Duygusal karar verdiğini söyleyen düşünen yada duyguları ile hareket ettiğini söyleyen bilinçaltının tepkilerine dorudan boyun eğiyordur. 

  • Kime neye, ne zaman, niçin itaat ediyorsun? Bu önemli soru.

  • Bir şeyleri kaybetmemeye çalışmaktansa, bir şeyleri kazanmaya odaklanmak daha akılcı geliyor. Örneğin dostluklarını kaybetmemeye çalışmaktansa yeni dostluklar kurmak gibi. 

  • Nelere sahip olup nelere sahip olmadığının muhasebesini yapma. Durumunu değerlendirme. Nasıl olsa hepsi azalır da artar da. Gelip geçicidir. Unutma ki kaybettiğin her şeyin yerine başka bir şey kazanabilirsin.

  • İstediğin bir şeyi almak için uğraş, elindekini kaybetmemek için değil.

  • Hiç bir zaman sızlanma. 

  • Çok zaman harekete geçmiyor, planlarımızı uygulamıyorsak, yapmamız gerektiğini düşündüklerimizi erteliyorsak nedeni hata yapmaktan korkmamızdır. Risk almaktan, hata yapmaktan , suçluluk duymaktan korkarız.

  • Bilinç altına işlenmiştir risk almaman gerektiği. Cesaret gösterip risk aldığında bilinçaltın bedeninde ateşler oluşturur, kaskatı kesilirsin. 

  • Bir olayı, kararı veya sonuçlarını aşırı önemli görünce o karar da verilemez o adım da atılamaz. Korku sarar insanın bütün hücrelerini. Kasılır kalır insan. Hafife almayı bilmek gerek. Yaptıklarını yapacaklarını bunların sonuçlarını hafife almak gerek.

  • Alman gereken karar, atman gereken adım yüreğini sıkıştırıyorsa boşver git bir hava al. Bilinçaltından baskı geliyordur. Değişime direniyordur. alışılmışın dışına çıkıyorsundur muhtemelen.

  • Kızdığımız sinirlendiğimiz içimizden bir şeylerin yükseldiği zamanlar genelde köşeye sıkışmışızdır. Bir sırrımız ifşa oluyordur. Saklamaya çalıştığımız şeyi saklayamama ihtimalini farkederiz. Buna da aşırı önem ve hassasiyet gösteririz. Ve bizim alt beynimiz bütün vücudumuzu gerer içimiz sıkışır. Aslında saklmasak bu kadar sorun olmazdı.

  • Dürüst olmak başlarda cesaret ister ama bir süre sonra yalan söylemekten çok daha kolay ve rahat hissettirir.

  • Yalan söylemek veya eksik bilgi vermek hep kendinde olan veya olmayan bir şeyi saklamak için var. Bunlar içinden çıkılmaz duruma gelebildiği gibi, kendin olmanı engeller. Yalan söyleyerek kendin olarak kabul görmediğinden kendini asla kendin gibi göremezsin. Sen bile kendini tanıyamazsın. Kendine karşı da başkalarına karşı da dürüst olmak seni uzun vadede rahatlatacak bir yöntemdir.

  • Sadece yalan söylemek de değil, insanların seni farklı bir şekilde tanımasını sağlamak yada seni olmadığın bir şekilde tanıdıklarını farkedip bunu sürdürmeye çalışmak da yıpratıcı bir durum. Farklı bir görüntü çizmek farklı bir imaj sahibi olmak için kendini zorlayan davranışlarda bulunmak bir şeylere katlanmak da ayrı bir gerginlik ve huzursuzluk kaynağı. Olduğun gibi olmak sadece başlangıçta cesaret ister fakat zamanla olman gereken yerde olacağın için çok daha huzurlu rahat olacaksın.

  • İçinden yükselen hisler sana korkular salıyor seni olmadığın bir hale gelmeye zorluyor. Korkma sakin ol. Sabret biraz geçecek korktukların. Artık onlardan korkmaz olacaksın. Sakin ol bekle. Korkularına uyup da kendine yalanlar hapishanesi kurma. Olmadığın bir kalıp yapıp içine hapsolma. Bırak korktuğun başına gelsin daha iyi.

  • Korkularına endişelerine karşı kıvırma durumu kurtarma çabalarına girişirsin. Yapma! Bırak sen doğru bildiğini sana uyanı yap da artık başına gelecekse gelsin. Vardır  bir hayır. Tabi bir de bunun için de kendini sıkma rahat ol. Rahat rahat yap yapacağını. Felaketini(!) huzur içinde bekle. Senin kurtuluşun olabilir. Bilemezsin sana kabuslar yaşatacağını düşündüğün olay seni bir bataktan kurtarabilir. Bırak bu yüzden olacağı varsa olsun. Neyin iyi geliip neyin gelmeyeceğini bilemezsin. Bu yüzden olacakları felaket ve mükemmel arasındaki sıkalada yerleştirip ona göre hareket etmeyi bırak. 

  • Aslında hepsi ukalalıktan oluyor. Neyin ne getireceğini bildiğimizi zannettiğimizden. geleceğe dair hayalimizdeki senaryolara kendimizi kaptırıp gerçek olarak görüyoruz. Bu gün doğruları ve kendimize uygun olanı yaşayamıyoruz. Korkuyoruz. Bir şeyler olacak ve sen erteleyerek iyi yaptığını zannediyorsun.

5 Haziran 2013 Çarşamba

Leyleğin Ömrü-2


  • İsteklerin ihtiyaçlarla bir ilgisi yoktur. Evet ama bu yüzden hiç istememek veya isteklerini bastırmak tamamen saçmadır. İsteklerimiz de kaderimizin bir parçasıdır. Bizi hayat serüveninde yeni yollara düşürür.İhtiyaçlarımıza giden yolu bilemeyiz ama içimize doğan istekler bizi ihtiyacımız olan serüvenlere götürürler.

  • Tersi olarak istemediklerin ise seni serüvenden uzak tutar. Ya da aslında sen serüvenden uzak durmaya çalışırsın. Serüveni yaşaman gereklidir. Hayat serüveni seni ihtiyacın olana götürür. Eğer kabul etmezsen zorla götürür.

  • Kuran yorumlarında yazdım bu gün "zan"nın çoğu günahtır diyordu. Tabi anladığım kadarı ile birileri hakkında zanda bulunmayı tahmin yapmayı kastediyordu. Bana göre geçmiş gelecek ve şu an için her türlü zanda bulunmak tahmin yapmak öngörüde yapmak hep sıkıntı yaratan şeyler. Zaman ve mekanda tahmine ne kadar az dayalı olursak o kadar huzurlu oluruz.Zaman derken geçmişte olmuş olabilecekler ve gelecekte olabilecekler. Mekan derken fiziksel erişimimizin olmadı yerler kişiler ile ilgili tahminler. Bizim tadımızı kaçıran bunlar oluyor. 

  • Özgür olmak isteyebilmektir. İsteyemeyen insanın özgür olma şansı yoktur. İnsanların çoğu istemez. Tek bir istekleri olur o da bir şeylerin olmaması. Yani istemediği şeyler vardır. İnsanların istekleri bile saf bir istek değil. Hep bir şeyleri engellemek, bir şeylerin olmamasını sağlamak için araçlardır. İstemek, saf istek bambaşkadır. Saf istek hiç, amaçtır. Diğer istek görünümlüler ise sadece bir araçtır. Buradan anlaşılabilir. 




  • Modern yaşamın, kent yaşamının çok fazla rutini var. Çok fazla monoton. İnsanları kaos yaratmaktan uzaklaştırmak için sürekli bir düzen telkini oluyor ve bu insan doğasına uygun değil. Kaos korkusu tüm medeniyetlerde yerleşmiş kitle yönetimini kolaylaştıran bir araç olmuştur. Yani sürü içerisinde kalmak özendirilirken, düzen dışı olan dışlanır ve hikayeleri anlatılır. Bu baskı insanlarda kendi kendine sansür uygulamaya, kendi kendine telkin de bulunmaya neden olur.



  • Özgüven eksikliği olan insanlar, kendilerinde buldukları kusurlar, eksiklikler nedeni ile sürekli kendilerine yönelttikleri eleştirilerden dolayı özgüven eksikliği yaşarlar. Bu insanlar daha çok mükemmelliyetçi insanlar arasından çıkar. Mükemmelliyetçi insanlar kusur bulması çok kolaydır. Her şeyi sık sık değişen kafalarındaki ideal ile kıyasladıklarından hiç bir şey mükemmel olamaz. Kendileri de tabi. Burdan yola çıkarak diyorum ki özgüven ekskliği olan insanlar ya diğer insanlar ile pek ilişki kurmayanlardır. Ki böylece onların hatalarını arayamazlar. Yada her kesi kabahatli bulurlar.

  • İstediğin sonuca erişmek için aklına bir kaç yol gelir. Yada araştırır bir kaç yol bulursun. Sonra hangisinin seni sonuca ulaştırabileceğini düşünüp karar vermeye çalışırsın. Bu durumda kararını içinden geldiği gibi yapamazsın. Çünkü içinden gelen bir durum yoktur. Zaten istek sonuçtur. Bu durumda insan ya kara kara düşünür yada hangisinin kendisini sonuca ulaştıracağını bulmak için araştırır. İşte kader burada seni yönlendirmiştir. İçine doğan istek yani ulaşmaya çalıştığın sonuç seni araştırmaya iterse kader senin bir şeyler bulmanı gerektirmiştir. Yada diğer şeeyler işte.





  • Sinirlendiğinde sinirini içine atacağına her neye ise ona yansıtmış olsan bir daha bu kadar sinirlenmezdin. Sinirlendiğinde git bir şeyler yap kız azarla falan bir şeyler yap. Yoksa korkup içine attığında kendini daha fazla baskı altına almış olursun ki bu seni en ufak şeylere ve güç yetirebildiğin insanlara karşı tahammülsüz yapar.

  • Hayatımızda bizi en çok sıkıştıran şey başkalarının verebileceği tepkiler. Bunları hesap etmek için harcıyoruz vaktimizi. Dalgın dalgın bunları düşünürken şu an neler oluyor farketmiyoruz hem çevremizde hem de duygusal dünyamızda, içimizde , isteklerimizde.

  • Çok zaman büyülenmiş gibiyiz. Hani hastayken yorgunken kızgınken düşüncelerimizi duygularımızı yönlendiremeyiz ya . Çok zaman bir olayın bir durumun etkisi altında oluyoruz. Her şeyi o etkinin süzgecinden geçiriyoruz. Bütün motivasyonumuz o oluyor.

  • Bir şarkı dinlerken etkisinde olduğumuz ne ise ona göre tepki veriyoruz. Onun yönlendirmesine göre dinliyoruz. Onun ön yargılarına göre dinliyoruz. Bu yüzden bir şarkıyı bazen sevip bazen sevmiyoruz. Büyüden kurtuldukça her şey daha net ve güzel gelmeye başlıyor.




  • O an neyin etkisinde isek onun yönlendirmesine göre etrafta bir şeyler arıyoruz. Dinlediğimiz şarkıdan bir beklentimiz var. Baktığımız manzaradan bir beklentimiz var. Sürekli bir süzgeçten geçiriyoruz. Olduğu gibi göremiyoruz.

  • Ne kadar çok sırrın varsa o kadar çok sorunun vardır. Bütün sıkıntıların  kaynağı demiyorum ama gizlediğin, insanların fark etmemesine uğraştığın her şey sende sıkıntı yaratır. Böyle bir çaban olduğunda refleks olarak gizleme tepkisi vermeye başlamamış isen bilinçli tepkin açık olmak olsun. Rahatla.

  • Hassasiyetleri gözetmektense, başına buyruk olmak daha iyidir.

  • İnsan hiç bir topluluğa ait olmadan yaşamaya alışmalıdır. İçinde bulunduğu topluluğa bağımlılık hissetmemelidir.

  • Yaptıklarını, yapacaklarını sorgulama. Neyi doğru yaptın neyi yanlış yaptın boş ver.

  • Günümüz insanının her gün mutlaka bir kaç kez bir şeyleri zamanında yapıp yapamayacağını düşünmesi alışkanlık olmuş. Kafamızda hep bir şeylerin bir zamana kadar gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini hesaplamaya çalışıyoruz. Bir şeyleri yetiştirmeye çalışmaktan canımız çıkıyor. Bu düşünce bizim sağlıklı düşünmemizi etkilediği gibi önümüze bakıp sonuca doğru yol alacağımıza onun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini düşünerek hem gereksiz enerji sarf ediyoruz hem de paniğe sürükleniyoruz.

  • Bir çoğumuz mütevazi olmak, göze batmamak, talepkar olmamak üzere eğitilmişizdir. Bu yüzden hiç aksini denemeyiz.

26 Mayıs 2013 Pazar

Serbesatış-12



  • Diğerlerinin aptal olduğunu düşünmek, yada kale alınamyacak derecede senden kötü durumda olduğunu, seni başkalarının seninle ilgili düşüncelerine aldırış etmez hale getririr. Böylece rahatlar gerginliklerini azaltırsın. Riski ise öyle şeyler yaşarsın ki böyle düşünmek zorlaşır ve artık  çok büyük bir gerginlik, saplantı kaynağın olmuş olur. Bu düşüncede ısrarcı olabilirsen her an bunu kendine ispatlamaya çalışman gerekir, ki aptalca işlere koyulman kaçınılmazdır. Israrcı olmayınca kendini çok ypranmış aciz, bezgin yenilmiş hissedersin.

  • Aslında her türlü telkin bir yerde seni köşeye sıkıştırır. Ya telkinden vazgeçmek zorunda kalırsın ve yıkım olur. Ya da telkin yoğunlaştırırsın ve aptal aptal işler yaparsın.

  • Bezginlik ve yılgınlık için bir sebeb mi desem bir tanım mı? İşte her neyse yenilmişlik hissi. İnsan yenilmiş ve çıkmazda hissediyorsa bezgin olur. Yenilgiyi kabul etmiş, mücadelesinden ümidi kalmamıştır.

  • İnsanı yıldıran bir konu da sonuç odaklı olmasıdır. Bu bir işe koyulduğunda onu sonuca ulaşma ihtimalini sürekli hesaplama uğraşına sürükler. Tabi her işde ara ara umutsuzluğa düşüşler olduğu için yılgınlığa düşer. Bu yüzden yolun sonuna değil de bir sonraki adıma odaklanmak daha iyidir.

  • Nefret bağlarından kurtulmak için ilginç bir yol. Nefret ettiğin şey konusunda artık hiç bir hassasiyetin kalmamıştır. Aynı şekilde küçümsemek de öyle. küçümsediğin aşağıladığın şey artık seni hiç ilgilendirmez. Rahatça boşverip rahatlayabilirsin.

  • İnsanı rahatsız eden bir konu daha var. Kural dışı, beklenti dışı hareket edenler. Bunlar iki şekilde rahatsızlık veriyorlar. Birincisi, tehlike hissi veriyorlar. Ne yapacaklarını kestiremediğimiz için tehlike içeriyorlar. İkincisi, biz kurallara uygun hareket ediyorken onlar böyle istediği gibi hareket edince rahatsız oluyoruz. Kendimizi kandırılmış hissediyoruz. Onları da yola getirmeye çalışıyoruz. En azından kızıyoruz. Bir de toplumsal uzlaşma ile gerek sözlü gerek yazılı kurallar oluşmuştur. Bu adamlar bu kuralların oluşturduğu toplumu pek kale almazlar. Ya da başka bir kurallar zincirine bağlıdırlar. Bu bizi rahatsız eder çünkü bir şekilde kurallar dahilinde hak ettiğimiz bazı şeylerin güvencesi kalmaz. Bu adamlar bunları irili ufaklı ihlal ederler. Farklı toplumların karşılaşması da bu tür bir çatışmaya neden olur. Çok zaman bir grup diğerine baskın çıkar ve kendi kurallarını dayatır. Diğer gruplar ise haksızlığa uğradığını düşünerek sineye çeker. Ama her fırsatta kendi kurallarına göre hareket etme çabasına girer. Güçlü taraf ise diğerinin neden haksızlığa uğramış hissettiğini anlamaz. Zayıf tarafı ise bir tehlike olarak görür. Kendisindeki kurallara uyarak elde ettiklerine bir zarar gelir korkusu ile.

  • İnsan bağlarından tutunduklarından kurtulduğunda özgür olur. Bir anlamda sahip olduklarından, kendisi dahil. Kendisi ve sahip olduğu her şey değersizleştiğinde mutlak özgür olur insan. Ve kendisinin de sahip oldukalrınında ne kadar güzel olduğunu ancak o zaman farkeder. 

  • İnsan dogmalarından dolayı bir şeyleri muhafaza eder. Daha kötüsü bu dogmalar yani kabul ettiği fikirler onu sürekli muhafaza edecek yeni şeyleri elde etmeye yönlendirir. Bunu gelişme iyileşme olarak görür. "Daha iyi" denilen budur.

  • Hepimiz bir tatminsizlik yarışındayız her konuda.

  • Her türlü şımarıklık küstahlık yapmak hakkımızdır. Herkesin hakkıdır. 

  • Başına gelecekler üzerine öngörüde bulunmak, seni bezdirmekten öte bir işe yaramaz.

  • Olacaklar, yani olası sonuçlar üzerine fazla kafa yormamak lazım. Yapmak istediğin veya yapmanın doğru olduğunu düşündüğün şeyin sonuçlarını düşünmemek, hesap etmemek, tahmin etmeye çalışmamak gerek. Aynı şekilde olası sonuçları hesap etmeye çalışıp da bunlara tedbir hazırlamak da bir başka yanlış. Olası geleceği, sonuçları hesaplamaya çalışmak bizi hem yapacağımız bir şeyleri yapmaktan alıkoyar, hem de yapmayacağımız şeyleri yapmamamıza neden olur. Bu pratiği edinmek lazım. Yani hareketin değil de düşünme pratiğinin yapılması lazım. Olası sonuçları düşünmeme pratiği edinmek lazım. Olası geleceği tahmin etmeye çalışma alışkanlığından uzaklaşmak lazım. Tabi bir de bize bu geleceği tahmin etme alışkanlığı kazandıran geçmişi irdeleme huyumuz var. Geçmişde olanların nedenlarini aramak, geleceği tahmin etmek ile aynı şeydir aslında. Şimdi bir de şu gerginliği yaşamamak gerek, bir kez aklına geleceğe dair bir şey geldi diye ona göre hareket etmemeye çalışıp gerilmek. Bu da mantıklı değil. Benim yapılması gerek dediğim düşünce boyutunda faaliyet boyutunda değil. Faaliyetin ne olduğu o kadar önemli değil. 

  • Durum değerlendirmesi yapmak bizim alışkanlığımız. Sürekli farklı konularda durmumuzu sorgular çok zaman kıyaslarız.  

  • Bir şeyden ne kadar rahat vazgeçebilyorsan onu o kadar rahat kazanabilirsin. Eğer parayı çok rahat elden çıkarabilyorsan bir şeylere hiç gözünü kırpmadan verebilyorsan. O kadar kolay kazanabilirsin. Bu sadece bir örnek. Kaybetmeyi göze almak kazanmaktır. Neyin üzerine titrersen o senin kabusun olur ve onu kaybetme riski ile her an karşı karşıya kalırsın. İçin acımadan bir şeyleri kaybedebilmek, bir şeylerden vazgeçmek gerek. Elindekini çat diye verebildiğin zaman onu kazanmaya hazırsın demektir.

  • Malını, parasını, mevkisini, saygınlığını vs. korumak için bin takla atan mıymıntı adamlar gibi olma. 

  • Başladığın bir işde başarılı olup olmayacağını düşünüyorsan, sonuç elde edip edemeyeceğini düşünyorsan kafanda ne olacak acaba diye sorular varsa o işden sana hayır gelmez. 

  • Tecrübelerimiz ve yaşadığımız coğrafyanın geçmişin birikimlerinin yarattığı kültür bize korkmayı öğretiyor. Her yerde cesaret cezalandırılıyor. Bu hepimizi korkak, sinmiş, uysal, minnet eden, boyun eğen insanlara çeviriyor. En bariz örneği askerde hiç kimseye cesur bir savaşçı olmayı öğretmemeleri. Gözü kara olamıyoruz. Her an her olayda, Kırk haramilerdeki üç kağıtçı vezir gibi hesap yapıp duruyoruz. Burdan ne yaparsam ne sağlarım ne kaybederim gibi. Oysa çocuklukda herkes rezil olmak pahasına, böylesine pısırık bir vezir olmamaya çalışır. Hayalinde kendisini hep bir kahraman olarak görür. Sonra bu ezilmiş sinmiş toplum bize güvende olmak için cesur olmamak gerektiğini öğretir.  

  • Güçlü olduğun için değil, zeki olduğun için değil, popüler lafı-sözü dinlenen bir adam olduğun için değil, arkan sağlam olduğu için değil, varlıklı olduğun için değil, sadece gözü kara kaybetmekden korkmadığın, kazanıp kaybatmeye odaklanmadığın için cesur ol.

  • Kendi gücünün, yeteneklerinin, kapasitenin, tecrübenin vs. hesabını hiç bir zaman yapmamak gerek. Hiç bir şey için bunları kıstas yapmamalısın. 

  • Soru yapabilir miyim değil. Soru yapmak istiyor muyum. Yapmam doğru mudur.  

  • Her şey geçici hiç bir şeyi kendine dayanak olarak alamazsın. 

  • Zaaflarını, zayıflıklarını, eksikliklerini, sırlarını, utançlarını saklamaya çalışma bunu ancak korkaklar yapar. Saklamak için korkak insanlar bir şeyler arar durur. Sürekli bir çaba içinde kalırlar.

  • Hangi konuda olursa olsun insanlar cesur, gözü kara olmak için teşvik edilmeli. Bu tür örnekler yüceltilmeli. Cinlik yapmak, uyanıklık yapmak, birilerine kulluk yapmak, pimpirikli olmak aşağılanmalı.

  • Hiç bir zaman kazanımlarının ve kayıplarının değerlendirmesini yapmamak gerek. Bu da bizim kötü alışkanlıklarımızdan.

  • Bizim isteklerimiz ile ihtiyaçlarımız birbirini tutmadığı gibi. Sevdiğimiz insanların da istekleri ve ihtiyaçları birbirini tutmayabilir. Biz böyle bir durumda nasıl üzülüyorsak, onlarında üzüldüğünü görürüz. Aynı şekilde bizim ve sevdiklerimizin istemedikleri de ihtiyaçlarımız ile uyumlu olmayabilir. Biz istemesek de ihtiyacımız olan bir şey ile karşılaşabiliriz. Mutsuz olsak bile ihtiyacımız olabilir.

                    Serbesatış-11


                    • Hemen her konuda, yada bilgimiz olan her konuda, bildiğimiz bir modeldir. Biz gerçekleri modelleriz. Olayları, nesneleri, insanları, her şeyi modelleriz. Hangi konuda bir teorimiz varsa bir fikir sahibiysek o fikir görünenin bir modeli olur. Bu modeller olaylar zincirini içerir. Karşılaştığımız her şey için bir modele başvurur ona uydurmaya çalışırız. Modele uymayan bilinmeyen anlaşılmayandır. Bu durumlarda modelimizi güncelleriz. Fikir, teori, düşünce vs. hepsi modellemedir.
                    • Belirsizlik dediğimiz modelimize uymayan durumlardır. En rahat ettiğimiz kendimizi güvende hissettiğimiz yer, en fazla modelleyebildiğimiz yerdir. Yani ne zaman çevremizdeki nesneleri olayları bir modele oturtursak orda rahat ederiz. Çünkü modelimize uyan durumlarda gelişecek olayları kestirebiliriz ve Modele uygun olarak düzenleme yaparız. Böylece olaylar üzerine hakim oluruz.

                    • Modelleyebildiğimiz dünyada tabi etkin de olmak isteriz. Ne olacağını kestirdikten sonra. Ona müdahale edecek gücü de bulmak gerek. Bunun için kendimizi de modelleriz. Kendimizi tanımlamış oluruz. Aslında kabaca kendimiz için bir taslak oluştururuz. Bu durumda dışarıda gelişen olayın modeli, taslağı ile kendi modelimizi bir araya getirip istenilen sonuca doğru kendi modelimizde harekete geçiririz. Bu şekilde deterministik dünyayı kabaca modelleyerek düzenleyebileceğimizi zannederiz. 

                    • Tabi modelleme haliyle kategorize etmeyi de beraberinde getirir. Tek tek nesneleri değilde nesne gruplarını modeller insan. Yada olay grupları, insan grupları ... Biz insanları kategorize ederiz. Etmez isek onların ne zaman ne yapacağına dair öngörüde bulunamayız. İnsanları tanımak da işte bu kategorilerden birine oturtmak demektir.

                    • Ayrıca insan olabildiğince güven içerisinde bilinen dünyasında yaşamak isterken, özgür olmak hareket alanını genişletmek de ister. Bunun için daha fazla kategori için daha fazla model oluşturur. Yada yeni durumlarda modele tam uymayan durumlar için modelini günceller. Müdahale etmeyecek bile olsa gelişen olaylar ile modeller eşleştirilir. Uygunluğu kontrol edilir. Televizyon haberleri bunun için izlenir. Aslında müdahale edilmeyecektir. Ama modelin uygunluğu kontrol edilir. Kazalara bu yüzden durup bakılır. Çok nadir bir durumdur her zaman yakalanamaz ve modelin güncellenmesi için bulunmaz bir fırsattır. Kitap okuyup, film izlenir. Daha az tecrübe edilen şeyleri modelleyebilmek için. Bilmek bir şeyleri modellemek, taslak çıkartmak demektir.

                    • Modellerimiz çok zaman görseldir. Kafamızda kabataslak nesneler hareket ederler. Öngörülerimiz modellerimizin sonucudur. Geçmişe dair düşünceler hayaller modellerin testidir.

                    • İnsan modelleyemediği yerde safe mode'a geçiyor. Bu modda tetikde olup yoğun modelleme çalışması yapar. Minimum hareket ile minimum özgürlük alanı kullanır. Bilmediğimiz bir ortama girdiğimizde başımıza gelen budur.


                    • Bu modeller öngörülerimizin kaynağı. Öngörüler ise bizi güvenli yaşam sınırları içinde tutan sinyaller. Ne zaman ki güvenli yaşam sınırlarına yaklaşsak uyarı hemen gelir.Modellere bakarak kendimize güvenli yaşam alanı buluruz ve ancak bu alan içerisinde özgür oluruz. Doğamız gereği  bu özgürlük alanı eninde sonunda bizi sıkar. Hayatımızdan nefret eder hale geliriz. İşte kırmızı çizgiler ve bunlara yaklaşma uyarıları bizi hareketsiz bırakır. Monoton bir hayat yaşamaya başlarız gönüllü olarak.

                    • Arada bırakmak gerek. Sınırlara yaklaşmak gerek. Monoton hayatını yaşamak zorunda olmadığını hissetmek gerek. Yapman gerekene , yapmaman gerekene aldırış etmemek gerek. Yap yapma farketmez.

                    • Mesleğim ile ilgili bir şeyler okurken insanların dillerinin gramerini veya aritmetik işlemlerin sistemini kafasında "hardwired" (doğrudan bağlı gibi) şekilde oluşturduğu yazıyordu. Bu benim aklıma gündelik hayatımızda da bir çok konuda hardwired düşünme şeklimiz olduğunu getirdi. Zihnimizde bir çok konuda hiç başka şekilde olması mümkün değilmiş gibi hardwired bir ilişki bağ düşünce oturduğunu düşünüyorum. Bunlar refleks düşünceler üretiyorlar. Bir çok konuda bu yüzden hiç farkına bile varmadan fikir oluşturuyoruz.

                    • İsteklerimiz ile ihtiyaçlarımız her zaman uyumlu olmayabilir.

                    • İnsanlar bir garip, azıcık rahata kavuşunca hemen kendini müthiş yenilmez armada görmeye başlıyor. İşleri azıcık yolunda gitmesin hemen küçük dağları yaratmış moduna giriyor.

                    • Kendini ayrıcalıklı, aşmış, üstün, kutsanmış... görmek gerilim yaratıyor. İnsanı kendini rahat hissetmediği durumlara sokuyor. Sıradan olduğunu kabul etmek, yaptıklarının, başarılarının,  farklarının sıradan olduğunu kabul etmek, bunların getirilerini tabi ki tatmak ama bunun seni farklı kılmadığını bilmek insanı daha rahat ve huzurlu bir yaşama sokar. Bu yüzden hiç bir şeyi seni ayrıcalıklı yada farklı kılıyor diye düşünme. Hele ki üstün olmayı kesinlikle bırak. Sen de sahip olduklarında sıradanlar. Aslında insana kötü geliyor başta ama çok zevkli bir şey sıradan olmak. Sıradan bir hayatın var. Ne yapsan da neyi başarsan da sıradan bir hayatın olacak. Tabi şimdi insan diyor Abramoviç gibi zengin olsam sıradan olmam. O da zaten sıradan olmadığını ispatlamaya çalışmıyor mu? Sıradan olmadığına inanmaya çalışıyor ki zengin insanlar da sürekli farklı görünmeye yada farklarını ortaya koymaya çalışıyorlar. Kariyerinde de sıradan olacaksın. Bil Gates sıradan bir adam. Einstein sıradan bir adamdı. Aslında bunlar ne kadar farklı olduklarını kafalarına takamyan. Bu yüzden bu farklarını korumak zorunda olmadan bildikleri gibi yaşayan rahat insanlar oldular. Sıradan insanlar da başarılı olurlar. Ama başarı bağımlısı olmazlar. Ben yaptığı iş bir kaç yıl piasada tuttu diye kendini dahi zanneden insanlar tanıdım. Einstein kendisine dahi demiyordu. Hatta bakklalıktan toptancılığa geçince girişimci özellikleri ile övünen insanlar var. Bill Gates'in Microsoft ile hava attığını duymadım hiç.  Nihayetinde insan genelde elinde ne varsa kendisinde bulunan bir kaç özellikten kaynaklandığını düşünür. Bu yüzden kendisinde bulunduğunu düşündüğü özellikerin üstüne yüklenir. Kendini bu yüzden üstün görür. Bunları geliştirmek kaybetmemek için uğraşır. Planlar, planlar... Kafada sürekli döner. Hayatından hiç bir şey anlamaz. Sıradan ol bile değil, sıradansın zaten de artık bunu gör kabul et ki huzura eresin.

                    • Sıradanlık konusunda bir ekleme yapmak lazım. Başkalarının da sıradan olduğunu görmek, kabul  etmek lazım. Aynı şekilde başkalarının yaptıkları, kendileri, hayatları vs. 

                    • Bir de sadece üstün gördüğümüz yanlarımız, başarı hikayelerimiz değil. Zayıf gördüğümüz anlarımız, başarısızlık hikayelerimiz de sıradandır. Onları da abartmayalım.

                    • Sahip olduklarımız bizim için hem ödül hem cezadır.

                    • İnsanın en büyük düşmanı korkusu, belki de en büyük günahı. Hiç bir şeyden hiç kimseden korkmamak, çekinmemek gerek.

                    • Mevlana da diyor ya hayatından şikayet etmeyi bırak da kaderine boyun eğ diye. Galiba yapılacak en kötü şey şikayet edip sızlanmak. Böyle bir memnuniyetsizlik gösterip, sonra da hiç bir şey yapmamak gibi.

                    • Bizde yılgınlık, bezginlik yapan çok zaman kafamızda sürekli bizi rahatsız eden sorun veya sorunlardır. Ne zaman onu unutsak bir anlığına rahatlar ve bezginlikten kurtuluruz. Böylece bizi hareket edemez hale getiren bezginlik bizi daha fazla rehin alamaz. Aslında bu bize sorunlarımızı ne kadar unutursak o kadar rahat hareket edebileceğimizi açıklayan bir teori.

                    • İnsanı yılgın veya bezgin yapan bir başka neden de ruhunda yaşanmış travmalardır. İnsanı mücadele edemez hale getirir. Daha önce dediğim "travma kalıntıları" kendini bezginlik, yılgınlık olarak gösterir.

                    Serbesatış-10



                    • Olmasını istediklerimiz gibi olmak istediklerimiz de var. Olmamasını istedilerimiz gibi olmamayı istediklerimizde var. Yanlış olanlar olduğu gibi, yanlış olduklarımız da var. Olmsaı gerekenler olduğu gibi olmamamız gerekenler var. Velhasıl çevremizi düzenlemek konusunda, daha az hassas olmak gerektiği gibi , kendimizi düzenlemek konusunda da daha az hassas olmak gerek. Kendimizi de olduğumuz gibi kabul etmek gerek. 

                    • Çok şeyin farkına varıyoruz. Arada bazı şeylerin bizi çok iyi hissettirdiğini yada bir şeylerin çok doğru olduğunu farkediyoruz. Sonra , bunlara asılıyoruz. Hep aynı olmasını sağlamaya veya aynı olmaya çalışıyoruz.  Bu da gayet normal yine o yönde olmak istememiz yani. Ama olmuyorsa olmuyordur. Çevreni bu yönde düzenleyemiyorsan. Yada o hale gelemiyorsan. Öyle düşünemiyorsan. Olmuyordur. Sen de busun zorlama artık. Aynı şey olmaması veya olmaman gerekenler ile de aynı şekilde.

                    • Oluruna bırak diyorum çokca ya. Bırakamıyorsan bırakma napacan. Zorlama kendini aldırış etmeyecem kafama takmayacam diye. Takıyorsan tak. Korkuyorsan kork. endişeleniyorsan endişelen. Diyorum ki kabullen. Her şeye gücünün yetmeyeceğini, kendine bile sözünün geçmediğini, her şeyi kontrol altında tutamayacağını kabul et. Olmuyorsa olmuyor. Yapamıyorsan yapamıyorsun. 

                    • Zayıf, güçsüz olduğunu gördükten sonra kendini kasıp da bir şeyleri yoluna koymak da ısrar etmeyeceğin gibi kendini de herhangi bir şekilde disiplin altına almana gerek kalmaz. Bütün kusurlarınla, eksikliklerinle, çaresizliğinle, isteklerinle, ego'nla, olduğun gibi özgürsündür. 

                    • Birileri sana kızıyorsa nedeni senin yaptığın bir şey değil, kendi düşünsel çelişkileridir. Sen birilerine kızıyorsan bunun nedeni onların yaptıkları şeyler değil senin düşünsel çelişkilerindir. Kendine aşırı yüklenme de bir nedendir tabi bir şeylere kızmak için. Hepimiz kendi dünyamızda yaşıyoruz aslında kimse kimseye tepki vermiyor, kendi kendisine tepki veriyor.

                    • Acı çekmekten kaçınmaya çalışmakla çok fazla meşgul olmak meşhur deyimi ile hayatı ıskalamaya neden oluyor. Bir şeyleri yaşamak yerine, bir şeyleri yaşamamaya odaklanıyoruz bu durumda. 

                    • Hiç kimsenin etkisinde kalmadan sadece kendi bildiğin gibi yaşamak en güzeli. Kendi kendine yanıla düzele, kararlarında hiç kimsenin tepkisini düşünmeden. Insanları kızdırmak veya sevindirmeyi umursamadan.


                    • Bildiğinden şaşmayacaksın. Tamam tavsiyeleri, öğütleri değerlendirebilirsin ama sonunda şu olacak bu olacak diye korkup bildiğinden şaşırmamalısın. Yada hoşuna giden şeyden. Özellikle de birilerinin tepkisi yüzünden. Rahatsız etmek de gerekebilir. Sence doğruysa rahatsız olan olsun kızan kızsın veya üzülen üzülsün hem sen ne yaparsan yap o insanlara yardımcı olmuş olmayacaksın. Bırak kendileri ile yüzleşsinler.

                    • Kimse için bir şey yapma demiyorum. Sen istediğinden dolayı birileri için bir şeyler yap. Birilerinin sana karşı tavrını düzenlemek için değil.

                    • Acılardan kaçmak yerine mutluluğa doğru yönelmek. Bir şeyleri yaşamamak değilde bir şeyleri yaşamak üzerine yoğunlaşmak. Korku motivasyonlu değil de coşku, aşk motivasyonlu olmak. Endişelenmemek. Ve bunlar gibi yazdığım bir çok şey hep aynı şeyi anlatmak için.

                    • Arada sırada tetikte olmayı, kendini dizginlemeyi, bir şeylere çeki düzen vermeyi, olacakları şekillendirmeyi, olanları yorumlamayı v.b. bırak. Arada bir yap da bir rahatla. Beş dakika olsun rahatla. Beş dakika olsun her şeyi berbat et. 

                    • Bazen insan çok gergin oluyor ama farkında olmuyor. Bu durum çok zaman insanı sürekli bir şeyler yapmaya yönlendiriyor. Kendini paralarcasına bir şeyler yapmaya çalışıyor insan. Ne olursa ama yaptığı hiç bir şey onu tatmin etmiyor. Çünkü onu geren bambaşka bir şey. Asıl sorununa müdahale edemiyor ve başka şeyler yapmaya çalışıyor. Boş durmamaya çalışıyor. Oysa  bunlar hep bir ve daha fazla sorun sürüncemede bırakmaktan oluyor. Ya o sorunu olduğu gibi kabul edeceksin yada onun çözümü için bir şeyler yapacaksın. Ama önce şu saçma sapan koşuşturmacayı bir durdurmak lazım ki derdimiz sıkıntımız nedir çıksın yada sıkıntımızın olmadığını anlayalım. Şöyle bir rahatlamak gerek.

                    • Susadığında susuzluktan acı çekmen, kafanda sürekli su bulmak üzere düşüncelerin dönmesi, gözü dönmüş bir şekilde su araman vs. normaldir. Doğrudur da. Yanlış olan tıka basa su içmiş iken susuz kalma korkusu ile yanına 20 kiloluk damacana alıp bundan sonra o damacana ile gezmektir. Çünkü acıktığında da yanına yirmi kiloluk bir çuval yüklendiğinde artık bu yük ile devam etmen olanaksız hale gelecektir. Bu yüzden susadığında susuz kal acıktığında aç kal. Onları o zaman düşün.

                    • Rahatsız edici, kışkırtıcı, sinir bozucu, aşağılık, utanç verici vd. de olsan kendini dizginleme. Hayat zaten seni yeterince istemediğin duruma sokuyor. 

                    • Doğduğumuzdan beri bize yaşamamız gereken durumlar öğretiliyor. Kırmızı çizgiler kafamıza işleniyor. Bir de üstüne bizim yaşadığımız travmalar eklenince yaşam alanımız çok kısıtlanıyor. Ve bu istenmeyen durumlara çıkan bütün yolları tıkamak için gayret gösteriyoruz. Böylece hayatımızı acılardan kaçarak geçiriyoruz. 

                    • Kendini tanımlıyorsun. Kendine çok zaman hoşuna giden bazen de rahatsız eden sıfatlar yüklüyorsun. Kendi tanımlarından uzaklaşmamak için uğraşıyorsun. Çünkü hoşuna gidiyor memnun ediyor, rahat ettiriyor. Ama bunlardan mahrum kalmak korkusu doğuyor. Mesela cömert sıfatını kendine yakıştırmışsan, sonrasında cimrilik yapmak istesen bile bu sıfattan mahrum kalmak korkusundan istemediğin şekilde davranıyor ve geriliyorsun. Gerginlikler ise zamanla birikerek senin kontrolünü eline geçiriyor.

                    Serbesatış-9




                    • Hayatımızda ektiğimiz bir sürü tohumumuz var. Bunların fidan olup gelişip serpilmesi için uğraşıyoruz. Tabi ordan burda yada gördüklerimizden öğrendiğimiz fidan-ağaç yetiştiriciliği konusunda bilgilerimiz var. Bunlara bakarak fidanlarımızı büyütmeye çalışıyoruz. Her an onlara bir şey olacak diye endişeleniyoruz. Kafamızda bunlar için bin tane düşünce bütün gün ve hatta gece dönüp duruyor. Aslında hiç uğraşmasak da bu fidanlar toprağımızın iklimimizn doğamızın izin verdiği ölçüde büyüyecekler. Yada inat edip büyütmeye çalıştığımız fidan yerine aslında bize çok daha uygun fidanlar vardır. Boşversek bunları keşfedebiliriz belki de. Ekiyoruz. Kariyer tohumu ekiyoruz. İmaj tahumu ekiyoruz. Arkadaş tohumu ekiyoruz. Bunlar gibi bir dolu tohumumuz var ve geliştirmeye çalışıyoruz. Bir türlü rahat edemiyoruz. Bir yandan başkalarının fidanlarının nasıl büyüdüğüne bakıp umutsuzluğa kapılıyoruz, hatta kıskanıyoruz. Biraz rahatlamak, fidanlar için extra çaba sarfetmeyi bırakmak ve doğru fidanın zaten doğru topraklarda rahatça büyüyeceğine inanmak gerek. Fidan soluyorsa sen ona extra gayret göstermediğinden değil, senin toprağına uygun olmadığındandır. Rüzgar eser yeni tohumlar gelir. 

                    • Hayatı her an tatilde, hiç bir şey yapmak zorunda olmadığın boş gününde olduğu gibi yaşamak gerek. Öyle farzederek yada. Ektiğin tohumlarını kendi haline bırak. Sen de kendi keyfine bak.

                    • İnsan, özgürlük ve güvenlik arasında kalıyor. Özgür olmak, özgür olduğunu hissetmek müthiş tat veriyor. Yanısıra korkutuyor. Hayatın gerçekleri işin içine giriyor. Çekinceler oluşuyor. Bunlar ideal, rahat, mükemmel yaşamın yollarında ilerlemek için, acı çekmeden yaşamak için uyulması gereken kurallar. Bir yanda özgür olmak var, yanda ideale yaklaşan hayatınında ilerlemek var. Hedeflerinin yolunda ilerlemek, gelişmek için hayatın gerçeklerine uymak zorundasın, ve zorunda olduğun andan itibaren özgürlük biter. Hayatın gerçekleri sana sorumluluklar yükler. Bunları yerine getirmeden sana acıdan başka bir şey sunmaz. Ancak bunları yerine getirdiğinde eline bir fırsat geçeceğini yada ilerleyip bir sonraki seviyeye gelebileceğini söyler. Özgür olmak istersen sorumlulukarına veda etmen gerekir. Bir şeyi zorunda olduğunu düşündüğün için yapmaman gerekir. Hayatın gerçekleri hep senin veya sevdiklerinin acı çekmesi ile korkutur. Özgürlük ise geleceğe dair hiç bir şey söylemez sadece şu andan tat almanı sağlar. Hayatın gerçeklerini temeli yaşanmışlıklara dayanır. Travmalara. Her zaman korku endişe hakimdir. Hayatın gerçekleri seni rahat bir rutin ile ölene kadar tutabilir yada öyle varsayılır. 

                    • Her şeye karşı olabildiğince tarafsız kalmak çok önemli. Hiç bir şeye karşı pozisyon almamak. Hiç bir şeyi kendi gözünde bir yerlere yerleştirmemek. En dar kapsamı yargılamamak ama dar kapsam işte sadece yargılamamak da değil. Hiç bir şey derken nesneler kişiler olaylar ... ne olursa.

                    • Kendimize biçtiğimiz bir çok misyonumuz var. Geçmişten getirdiğimiz bir çok bitmemiş hikayemiz var. Kendimize biçtiğimiz bir çok rol var. Hayatımızı bu gibi şeyler kısıtlıyor bizi elikolu bağlı kımıldayamaz hale sokuyor. Bunları farkettikçe vazgeçmemiz gerekir. Vazgeçmeliyiz. Bunlar oldukça her şey çok önemli kılı yararak karar verilmesi gereken şeylere dönüşüyorlar. En ufak konuda panikliyoruz. Çünkü bunlar hayatımızda bulunan herşeye müthiş önemli roller veriyor. 

                    • Ne mükemmel olmaya çalış. Fiziksel ve mental olarak. Ne hayat hikayeni mükemmel yapmaya çalış. Ne çevreni mükemmel yapmaya çalış. Bırak istediğin gibi olmazsa olmasın.

                    • Çevremiz bize rol yüklemede çok heveslidir. Mesela bize dürüst rolü yüklediklerinde biz bu role kendimizi severek kaptırır ve artık hayatımızda bu role bürünmeye çalışırız. Bir konuda çok yetenekli olduğumuz söylendiğinde onda kendimizi göstermek için kendimizi heba ederiz. Başarısız olsak bile bunu saklamaya çalışırız. Tabi rolün tadını çıkarırken iyiydi değil mi :) Unutmamak gerek ki bizler sıradan insanlarız. Sıradan işleri yapıyoruz. Kendimize olur olmaz roller üstlenmeyelim. Yada bize yüklenen rolün tadını çıkarırken ona uymak istemediğimizde o rolü kaybetmeyi göze almalıyız. 

                    • Aslında rolü üstlenmek ona alışmak demek. Sana bir çok kez zeki dendiyse ve sen bundan hoşnut bir şekilde duymaya alışmış ve kendini zeki olarak kabul etmişsen. Artık alışmışsındır. Bu bağımlılık gibi bir durumdur. Sigara bağımlısının sigarasız kalma kabusu gibi. Sen de zeki görülmeme, zeka gerektiren yerlerde başarılı olma gereksinimi duyarsın. Artık bağımlısın. Her şekilde kendini ispatlamalısın. Bunu yapamasan bile insanların öyle zannetmelerini sağlamaya çalışırsın. Başarılı olarak görülmüşsen herhangi bir konuda ve sen bununla yaşamaya alışmışsan. Artık o gerginlikten kurtulman mümkün olmaz. Her şekilde kendine ve başkalarına başarılı olduğunu ispatlamalısın. Hayatın bununla geçer. Sigara içen adamın gerginliğinin geçmesi gibi sen de  bir rahatlama duyarsın, her başarı sağladığında. Bunların tamamından sıyrılmak (zeki, başarılı, güzel, varlıklı, yardımsever, güçlü...) zor sıkıntılı bir süreçtir. Sigara bırakmak gibi. Üzerimizdeki gerginliğin çoğu bunlardan kaynaklıdır. Kendimize biçtiğimiz rol. Oynadığımız karakter. Bize uymadığında sıkmaya başlar. Ama biz kendimizi o karakter. O rol zannederiz. Kendimizi onunla tanımlarız. Hayatımızı O rolün o karakterin gereksinimlerine göre şekillendirmeye çalışırız. Kurtulmak için aslında çok fazla yol bilmiyorum . Mücadele etmek olabilir. Yada bırakalım bu bizi geren hususlara karşı farkettikçe rolümüzden çıkalım bakalım ne oluyor. O gerilim bizimi geriyor oynadığımız karakterimi.

                    • Dürüst olmak, çalmamak, hak yememek, zulmetmemek vs. iyidir. Ama bunlar hazır kalıplardır. Herkes tarafından onaylanır. Ama sen bu kalıba sığıyor musun? Dürüst olmakta zorlanıyor musun? O halde bu kalıp sana göre değil dürüst olma. Hak yemek kötü ama içinde hak yemeye dair fırtınalar mı kopuyor. Ne yapalım sen de kabul et sen bazen zalim biri oluyorsun. İyi özelliklere sahip olmak için yada öyle görünmek için kasmak niye? Boşversene ne isen O'sun kendini olduğun gibi kabul. Kabul edilmez isteklerin olabilir. Yokmuş gibi kendini kandırmaya çalışma. Bir türlü benimseyemediğin ama çok mantıklı kurallar olabilir. Aptal kolay kandırılan biri olabilirsin. Enayi olabilirsin. Günahkar olabilirsin. Olmaman gerektiğine inansan da olabilirsin. Kendini bir kalıba sokmaya çalışmaya. Kurtulmaya çalışmıyorsan da bir şekilde kalmaya veya olmaya uğraşma. Hatta kendini bu doğrular konusunda hiç değerlendirme. Ne bileyim güzel miyim? Çirkin miyim? Bırak olduğu gibi olsun. 


                    • Ne kendine ne de başkasına ispatlaman gereken hiç bir şeyin yok.

                    • Sahip olduğunu düşündüğün özelliklerinini hepsi geçici onlar ile kendini tanımlaman doğru değil.

                    • Yaşadaıklarına bakarak çıkarımlarda bulunursun. Kendini suçlar yanlış yaptığını yanlış yolda olduğunu değişmen gerektiğini düşünürsün. Derim ki: Zorlama. Kendini suçlama. Kendinde hata eksiklik veya istemediğin durumlara maruz kalma nedeni arama. Hatta kendine hiç bir sıfatı yakıştırma. Diyelim ki korkak olduğunu düşünüyorsun. Bİr sürü şey için kaybetme nedenin korkak olman diyorsun. Ben diyorum ki kendine sıfat yakıştırma. Korkak olmak sorun değil eğer bu sen isen ve hiç kimse statik değildir. Sen her zaman korkak değilsindir. Sen olduğun gibisin düzelmeye çalışma kendin olmaktan memnun ol. Kendini olduğun gibi kambul et.

                    • Yaşadıklarından ders çıkarmaya çalışma. Zaten gereğinden fazla ders veriyor. Sen istesen de istemesen de.

                    • Bir şeylerin farkına varmak iyidir. Buraya da yazıyorum. Mesela işte endişelenmemek gerek, endişelenmek daha kötüye götürür gibi bir şeyler. Evet bunları farketmek iyidir. Sorun farkına vardığın bir şeyleri düzeltmede zorlamak. Yani endişelenmemeye çalışmak. Kendini değişmeye zorlamamalısın. Zaten farkına varmak. Bir şeylerin düzelmesi için yeterlidir. Hayatın veya kendinle ilgili bir şeyler keşfetmek, onu uygulamaya zorlamak değildir kendini.

                    •  Karar verirken nasıl rahat hiç aldırış etmemek daha iyise, farkettiğin bir isteğin veya endişen olduğunda yapacağın bir şey varsa zorlamadan yapabiliyorsan yapıp, yapamıyorsan yapmayıp yada yapamayıp olacaklara razı olmak iyidir.

                    • Diyorum çokca şöyle olmak iyidir böyle olmak iyidir diye. Okuyorum da çok yerde şöyle ol böyle ol diye. Bunları okudukça hak verebiliyoruz. Mesela Mevlana'nın yazdıklarına. Ama öyle olmaya zorlamamak gerek kendini. Eğer sende o cevher varsa sen yoldaysan zaten bu sende etkisini gösterir. Seni heyecanlandırdıysa senin ilgili çektiyse yeterlidir. Senin kafanda bir şeyler düşündüürüyorsa ne güzel. Bu yüzden bırak herşey sana rahat rahat nüfuz etsin etmiyorsa bu sana göre değildir. Yada henüz değildir. Öğrendiğin bir şey ilgini çekti diye kendine uygulamaya çalışma zaten olursa o olur.

                    • Mesela birilerinin senin hakkında ne düşündüğü seni endişelendiriyor. Endişelendirmese daha iyi ama ne yapalım endişelendiriyor. Bu durumda eğer rahat bir şekilde kendini hiç sıkıntıya sokmadan, diğer insanların kafasında oluşması muhtemel düşünceleri ortadan kaldırmaya yönelik bir tedbirin varsa uygula, yoksa bırak düşünsünler ve olanlar olsun. Ya yap ya katlan.

                    • Üzülmemek, sinirlenmemek, kibirlenmemek, eziklenmemek, kin tutmamak, endişelenmemek, korkmamak, kahrolmamak, kızmamak ... v.d. Bunlar iyi değil ama hayatın içinde. Hayatının bir aşamasında bunların seni kötü etkilediğini farketmiş olabilirsin. Ama hala devam ediyorsan, bil ki kendini inkar etmeye çalışıyorsun. Beğenmesen de hoşuna gitmesede olmak istediğin insan bu olmasa da sen busun. Bunlardan kaçınmak da doğaldır. Kimse üzülmek istemez. Ama tamamen üzülmemek, kızmamak senin elinde olmayabilir. Derim ki, olduğu kadar kaçın ama üzülmek varsa da artık yapacak bir şey yok üzüleceksin. İstemediğin şeyler gerçekleşebilir. Elinden gelmiyorsa engel olmak zorlama artık. Olacak işte. Ve kusursuz hayat diye bir şey yok. Kusurlu hayat da yok ayrıca. Acı çekmek hayata dahil. Kaçmak için çırpınmanın anlamı yok. Arada farkediyoruz hatalı kusurlu yapımızı. Bir daha böyle davranmayacağım diyoruz. Ama zorlamanın anlamı yok. Biz böyleyiz. Kendimizi de olduğumuz gibi kabul etmek hayatı da kendimiz gibi yaşamamız gerek. Acı da olsa güzel de.

                    • İstemediğin bir şeyin olmasından çok, onu engellemek için gösterdiğimiz gayret bizi yıpratır, gerer, bunaltır.

                    Serbesatış-8

                    • Başına gelen veya gelecek olanı ya kabullen, razı ol yada ona karşı hamleni yap. Ama gerilme kendini kasma. Çok fazla ciddiye alma. Razı olmayı öğren. İstediğin bir şey için hamle yapacaksan yap ama kafanda sürekli kurup da kendini gerilime sokma, ince hesaplar yapıp durma.

                    • Dün bir yerde okudum haklı gibi geldi. Vücudun gerginken sen rahat olamazsın gibi birşeydi. Vücudun gerginse durup bir gevşemeye çalışmak lazım.

                    • Kimsenin tepkisinin kimseyle alakası yok. Hepimiz iç dünyamızda yaşıyoruz. Hepimiz kendimizle başbaşayız. Hepimiz ayrı birer dünyayız.

                    • İnsanlar günah sevap muhasebesine çok takıyorlar. Bunu şöyle yapsam günahtan kurtulur muyum diye açık arıyorlar üçkağıtçı muhasebeciler gibi. Günah dediğin senin için kötü olandır. Yoksa kimse sana bir şey yapmayacak yaptığın sana zarar veriyor. Mutluluktan huzurdan uzaklaşıyorsun.  Boş ver işte şöyle yapsam da yırtsam düşüncesini zaten seni yiyip bitiren bu düşünce uzaklaşman gereken o.

                    • Bir durumu bir başkasına tercih ettiğimizden, hatta bunlar arasında hiyerarşi oluşturduğumuzdan sürekli bir mücadele içerisinde oluyoruz. Tercih edilebilir olmayan bir durumdan tercih edilebilir olan duruma geçiş yapmak için yollar arıyor fırsatlar kolluyor geriliyoruz. Yanı sıra daha tercih edilebilir olan bir durumdan daha az tercih edilebilir duruma geçiş olasılıklarına karşı da ayrıca bir mücadele veriyoruz. Bu mücadele bizi yoruyor. Hayatı yaşamamıza mutluluğumuza engel oluyor. 

                    • Biriktiriyoruz. Yeteneklerimizi biriktiriyoruz. Ünvanlarımızı biriktiriyoruz. Başarılarımızı biriktiriyoruz. Mallarımızı biriktiriyoruz. Arkadaşlarımızı biriktiriyoruz. Sıfatlarımızı biriktiriyoruz. Biriktirmeyi başarıp arttırınca mutlu oluyoruz, tersi durumda üzülüyoruz, korkuyoruz. 

                    • Şunu bilmek gerek ki ne olursa olsun ne karar verirsen ver bir şey değişmeyecek. Bu yüzden olacaklara veya yapacaklarına vereceğin kararlara çok fazla önem verme bırak ne oluyorsa olsun. Rahat ol. Zaten sorun olanlarda değil. Senin olanlara bakışında. Bırak ne oluyorsa olsun her şey iyidir. Verdiğin karar o kadar da büyük bir etkiye sahip değil sen ona çok fazla anlam yüklüyorsun aslında sen bir çok şeye çok fazla anlam yüklüyorsun. 

                    • Çok fazla şeye çok fazla önem, değer verdiğin için çıkmazlara giriyor ne yapacağını şaşırıyor. Bir şeylere katlanıyor çok basit şeyleri zorlaştırıyorsun.

                    • Bir sürü şeye tutunuyoruz. Vazgeçemediğimiz maddi manevi bir sürü şey var. Bunları kendimize dayanaklar yapıyoruz. Bunlar bizim hayatımızın irili ufaklı binlerce direği. Ve herhangi birinden mahrum olma durumunda kahroluyoruz. Panikliyoruz muhafaza etmeye çalışıyoruz.

                    • Sen yine istediğini yap. İstediğine yönel. İstediğin gibi hareket et. Olan güzeldir. İyidir. Telaşa gerek yok.

                    • "Kıvrıl ama kırılma" söylemine katılıyorum. Katı olmamak gerek. Kırmızı çizgilerin olmamalı. Bu mutlaka olmalı bu olmamalı gibi hislere, düşüncelere yer vermemelisin.  

                    • Bir şeylerin olmasını istersin bunun olması için bir şeyler planlarsın (aslında bunun için zihninde canlanan ve yine senin kontrolünde olmayan fikirlerdir) ve uygulamaya çalışırsın.Aslında istediğini bile sen seçmiyorsun.İstekler bile nasıl olduğu bilinmeden sende doğuveriyor. İsteğinin yönünde hareket ediyorsun. İşte burda senin inadın başlıyor. İsteğinin gerçekleştiğinde seni memnun edeceğini zannediyorsun. Bu bilinmez bir durum. Kader sana o isteği ve yolları gösterdiğinde seni memnun edecek şeyin o istek olduğu kesin değil. Başaramamak seni daha memnun edebilir. Sadece isteklerin ile senin mutluluğunun ilgisi olmadığını bilmek gerekir. Aynı şekilde seni endişelendiren bir durum oluştuğunda aynı şeyler gerçekleşir ve endişelerin gerçekleştiğinde o kadar da kötü olmayabilir. Ayrıca daha sonra yaşayacakların bu endişenin gerçekleşmesine seni memnun edebilir. Neyse işin özeti olanlar zaten olacaktı senin isteklerin çokça senden kaynaklı değil. Olan her şey iyidir. Yeter ki bakmayı bil. Her şeye sıkı sıkı sarılma, her şeyi illa da başarman gerekmiyor. İsteklerin gerçekleşse de gerçekleşmese de korkuların gerçekleşse de gerçekleşmese de olan hep iyidir.

                    • Aksilikler planladığımız geleceğe uymayan hiç beklenmedik engellerdir.

                    • İnsanın kendisine telkin edeceği tek cümle "her şey yolunda rahat ol" olmalı.


                    • Ne olursa olsun güvendesin. Allah seni çepeçevre sarmış. Şeytan ise kafanda senin güvenliğinden endişe etmene neden olan düşüncelerindir.

                    • İnsan kendisini beğenmeli. Kendini sevmeli. Kendini hiç bir şey için suçlamamalı. Hiç kimseyi gözünde büyütmemeli. Kendisini sorgulamamalı. Böylece kendini çok da ciddiye almamalı. Kendini kıyaslamamalı.

                    • Gideceğin yer vereceğin karar yapacağın iş bellidir. Sen motivasyonunu seçersin. Korkular seni ne motive ediyorsa Tanrı (doğa de istersen) seni korkularınla yönlendirir, sen coşku ile hareket ediyorsan Tanrı sana coşku göstererek karar aldırır. Sonuç aynıdır. Sen nasıl görmek istersen işte.

                    • Özellikle yazılım yapanların bilecekleri prensiplerden bir kaçı var. Bunlar günlük yaşamda da uygulanması gereken kurallar diye düşünüyorum. İşe yarayabilir. Ben tabi yazılım olarak değil de günlük hayata adapte edilmiş olarak yazacağım. Bir şeye (iş de olur gün de olur sorun olur vs.) başlarken, yapacağın şeyin başlangıcını olabildiğince basit tut. Yapacağın şeyin bütününe dair effort sarfetme. Basit adımlarla ilerle. Yaptığın şeyi adım adım geliştir. Sonuçtan çok bir sonraki adımı düşün. Bir seferde sadece bir iş yap. Bir çok şeyi bir arada yapabilen yaratıklar değiliz. Sadece bir konuya odaklan bir kerede. Aynı anda hem sohbet edip hem iş yerinde yapacaklarını düşünme birini seç. Yola çıktığında henüz varacağın yere gelmeden nereye parkedeceğini hesaplamaya başlama. Arabayı kullanmaya bak. Diğeri sonraki adım.Bir seferde bir iş. Attığın adımın sonlandığından emin ol. Bir önceki adımı kesin ve iyi bir şekilde tamamladığından emin ol. Aslında burada test etmekten bahsediyorum ama günlük hayatı debug edemiyoruz. Ama yaptıklarının sonlandığından şöyle emin olursun bir daha o adıma dönmeme kararı aldıysan tamamdır. Yani başarılı da olsa başarısız da olsa bir kısmıda bitmiş olsa sen tamam yeter dediğin ve bir daha bu adıma dönmemeye karar verdiğin an o adım bitmiştir. Bu kadar.

                    • Bir de yine yazılımcılar bilirler. İşletim sistemleri sizin uygulamanıza mesajlar gönderir. İşte kullanıcı mouse'u şurda hareket ettirdi, yok işte şu butona tıkladı, yok listenin şu elemanını seçti falan. Bunlar için mesajları yöneten fonksiyonlar yazarsınız. İşte şu butona tıkadığında şu dosyayı silsin gibi. Tabi çok fazla ve çeşitli mesajlar geldiğinden siz yaptığınız yazılımın gerektirdiği mesajları işlersiniz. Diğerleri ise sistem tarafından işlenir. Aslında siz işlediğinizde bile ardından yine sistem kendi işlemini yapar. İşte insanın zihni de sürekli mesaj gönderiyor. Bunların büyük çoğunluğunu işlemiyoruz. Farkına bile varmıyoruz. Ama işlediğimiz mesajlar var . (Event'da diyenler oluyor) İşte işlediğimiz mesajlar arttıkça artık bunalıyoruz. Aynı anda bir kaç işi birden yürütmeye çalışıyoruz. Çalıştığız iş yerinde bir şey yaparken faturaları düşünüyoruz, ardından tipini düzeltmeyi, ardından yaz tatilini ... bunların hepsi üstüste biniyor. Aynı anda bir çok konuya odaklanmak zorunda kalıyoruz. (multi-thread diyoruz buna) İşte bilgisayara aşırı yüklendiğinde işlemci ısınıyor ya. Biz de bunalıyoruz. Çok fazla program çalıştırınca hepsi yavaşlıyor ya biz de öyle yavaşlıyoruz. Bu yüzden olabildiğince az mesaj işlemek ve sisteme bırakmak gerek. Ne olabilir ki.

                    • Eğer biri sana öfkeleniyorsa büyük ihtimal korkuyordur.

                    • Hata yapamazsın. Bir şeyleri doğru veya yanlış yapacak güç yok sende. Bu yüzden kaderi etkileyemeyeceğinden sen yap bir şeyler her şey olacağına varır. Rahat ol. Yaptığın hiç bir şey hata değil.

                    • Ne olursa olsun insan gün içerisinde mutlaka en az bir kez kutlama yapmalı.Herşeyi bir kenara bırakarak kutlama yapmak lazım. Neyi kutlayacağım diyenlere "Şükür kutlaması" diyorum. Sadece kutlama yapabildiğin için kutlama yap.

                    • Bütün çekincelerini bir kenara bırak. Özgür düşün özgür yaşa. Uzak kalınacak kavram çekinceler.