26 Mayıs 2013 Pazar

Serbesatış-12



  • Diğerlerinin aptal olduğunu düşünmek, yada kale alınamyacak derecede senden kötü durumda olduğunu, seni başkalarının seninle ilgili düşüncelerine aldırış etmez hale getririr. Böylece rahatlar gerginliklerini azaltırsın. Riski ise öyle şeyler yaşarsın ki böyle düşünmek zorlaşır ve artık  çok büyük bir gerginlik, saplantı kaynağın olmuş olur. Bu düşüncede ısrarcı olabilirsen her an bunu kendine ispatlamaya çalışman gerekir, ki aptalca işlere koyulman kaçınılmazdır. Israrcı olmayınca kendini çok ypranmış aciz, bezgin yenilmiş hissedersin.

  • Aslında her türlü telkin bir yerde seni köşeye sıkıştırır. Ya telkinden vazgeçmek zorunda kalırsın ve yıkım olur. Ya da telkin yoğunlaştırırsın ve aptal aptal işler yaparsın.

  • Bezginlik ve yılgınlık için bir sebeb mi desem bir tanım mı? İşte her neyse yenilmişlik hissi. İnsan yenilmiş ve çıkmazda hissediyorsa bezgin olur. Yenilgiyi kabul etmiş, mücadelesinden ümidi kalmamıştır.

  • İnsanı yıldıran bir konu da sonuç odaklı olmasıdır. Bu bir işe koyulduğunda onu sonuca ulaşma ihtimalini sürekli hesaplama uğraşına sürükler. Tabi her işde ara ara umutsuzluğa düşüşler olduğu için yılgınlığa düşer. Bu yüzden yolun sonuna değil de bir sonraki adıma odaklanmak daha iyidir.

  • Nefret bağlarından kurtulmak için ilginç bir yol. Nefret ettiğin şey konusunda artık hiç bir hassasiyetin kalmamıştır. Aynı şekilde küçümsemek de öyle. küçümsediğin aşağıladığın şey artık seni hiç ilgilendirmez. Rahatça boşverip rahatlayabilirsin.

  • İnsanı rahatsız eden bir konu daha var. Kural dışı, beklenti dışı hareket edenler. Bunlar iki şekilde rahatsızlık veriyorlar. Birincisi, tehlike hissi veriyorlar. Ne yapacaklarını kestiremediğimiz için tehlike içeriyorlar. İkincisi, biz kurallara uygun hareket ediyorken onlar böyle istediği gibi hareket edince rahatsız oluyoruz. Kendimizi kandırılmış hissediyoruz. Onları da yola getirmeye çalışıyoruz. En azından kızıyoruz. Bir de toplumsal uzlaşma ile gerek sözlü gerek yazılı kurallar oluşmuştur. Bu adamlar bu kuralların oluşturduğu toplumu pek kale almazlar. Ya da başka bir kurallar zincirine bağlıdırlar. Bu bizi rahatsız eder çünkü bir şekilde kurallar dahilinde hak ettiğimiz bazı şeylerin güvencesi kalmaz. Bu adamlar bunları irili ufaklı ihlal ederler. Farklı toplumların karşılaşması da bu tür bir çatışmaya neden olur. Çok zaman bir grup diğerine baskın çıkar ve kendi kurallarını dayatır. Diğer gruplar ise haksızlığa uğradığını düşünerek sineye çeker. Ama her fırsatta kendi kurallarına göre hareket etme çabasına girer. Güçlü taraf ise diğerinin neden haksızlığa uğramış hissettiğini anlamaz. Zayıf tarafı ise bir tehlike olarak görür. Kendisindeki kurallara uyarak elde ettiklerine bir zarar gelir korkusu ile.

  • İnsan bağlarından tutunduklarından kurtulduğunda özgür olur. Bir anlamda sahip olduklarından, kendisi dahil. Kendisi ve sahip olduğu her şey değersizleştiğinde mutlak özgür olur insan. Ve kendisinin de sahip oldukalrınında ne kadar güzel olduğunu ancak o zaman farkeder. 

  • İnsan dogmalarından dolayı bir şeyleri muhafaza eder. Daha kötüsü bu dogmalar yani kabul ettiği fikirler onu sürekli muhafaza edecek yeni şeyleri elde etmeye yönlendirir. Bunu gelişme iyileşme olarak görür. "Daha iyi" denilen budur.

  • Hepimiz bir tatminsizlik yarışındayız her konuda.

  • Her türlü şımarıklık küstahlık yapmak hakkımızdır. Herkesin hakkıdır. 

  • Başına gelecekler üzerine öngörüde bulunmak, seni bezdirmekten öte bir işe yaramaz.

  • Olacaklar, yani olası sonuçlar üzerine fazla kafa yormamak lazım. Yapmak istediğin veya yapmanın doğru olduğunu düşündüğün şeyin sonuçlarını düşünmemek, hesap etmemek, tahmin etmeye çalışmamak gerek. Aynı şekilde olası sonuçları hesap etmeye çalışıp da bunlara tedbir hazırlamak da bir başka yanlış. Olası geleceği, sonuçları hesaplamaya çalışmak bizi hem yapacağımız bir şeyleri yapmaktan alıkoyar, hem de yapmayacağımız şeyleri yapmamamıza neden olur. Bu pratiği edinmek lazım. Yani hareketin değil de düşünme pratiğinin yapılması lazım. Olası sonuçları düşünmeme pratiği edinmek lazım. Olası geleceği tahmin etmeye çalışma alışkanlığından uzaklaşmak lazım. Tabi bir de bize bu geleceği tahmin etme alışkanlığı kazandıran geçmişi irdeleme huyumuz var. Geçmişde olanların nedenlarini aramak, geleceği tahmin etmek ile aynı şeydir aslında. Şimdi bir de şu gerginliği yaşamamak gerek, bir kez aklına geleceğe dair bir şey geldi diye ona göre hareket etmemeye çalışıp gerilmek. Bu da mantıklı değil. Benim yapılması gerek dediğim düşünce boyutunda faaliyet boyutunda değil. Faaliyetin ne olduğu o kadar önemli değil. 

  • Durum değerlendirmesi yapmak bizim alışkanlığımız. Sürekli farklı konularda durmumuzu sorgular çok zaman kıyaslarız.  

  • Bir şeyden ne kadar rahat vazgeçebilyorsan onu o kadar rahat kazanabilirsin. Eğer parayı çok rahat elden çıkarabilyorsan bir şeylere hiç gözünü kırpmadan verebilyorsan. O kadar kolay kazanabilirsin. Bu sadece bir örnek. Kaybetmeyi göze almak kazanmaktır. Neyin üzerine titrersen o senin kabusun olur ve onu kaybetme riski ile her an karşı karşıya kalırsın. İçin acımadan bir şeyleri kaybedebilmek, bir şeylerden vazgeçmek gerek. Elindekini çat diye verebildiğin zaman onu kazanmaya hazırsın demektir.

  • Malını, parasını, mevkisini, saygınlığını vs. korumak için bin takla atan mıymıntı adamlar gibi olma. 

  • Başladığın bir işde başarılı olup olmayacağını düşünüyorsan, sonuç elde edip edemeyeceğini düşünyorsan kafanda ne olacak acaba diye sorular varsa o işden sana hayır gelmez. 

  • Tecrübelerimiz ve yaşadığımız coğrafyanın geçmişin birikimlerinin yarattığı kültür bize korkmayı öğretiyor. Her yerde cesaret cezalandırılıyor. Bu hepimizi korkak, sinmiş, uysal, minnet eden, boyun eğen insanlara çeviriyor. En bariz örneği askerde hiç kimseye cesur bir savaşçı olmayı öğretmemeleri. Gözü kara olamıyoruz. Her an her olayda, Kırk haramilerdeki üç kağıtçı vezir gibi hesap yapıp duruyoruz. Burdan ne yaparsam ne sağlarım ne kaybederim gibi. Oysa çocuklukda herkes rezil olmak pahasına, böylesine pısırık bir vezir olmamaya çalışır. Hayalinde kendisini hep bir kahraman olarak görür. Sonra bu ezilmiş sinmiş toplum bize güvende olmak için cesur olmamak gerektiğini öğretir.  

  • Güçlü olduğun için değil, zeki olduğun için değil, popüler lafı-sözü dinlenen bir adam olduğun için değil, arkan sağlam olduğu için değil, varlıklı olduğun için değil, sadece gözü kara kaybetmekden korkmadığın, kazanıp kaybatmeye odaklanmadığın için cesur ol.

  • Kendi gücünün, yeteneklerinin, kapasitenin, tecrübenin vs. hesabını hiç bir zaman yapmamak gerek. Hiç bir şey için bunları kıstas yapmamalısın. 

  • Soru yapabilir miyim değil. Soru yapmak istiyor muyum. Yapmam doğru mudur.  

  • Her şey geçici hiç bir şeyi kendine dayanak olarak alamazsın. 

  • Zaaflarını, zayıflıklarını, eksikliklerini, sırlarını, utançlarını saklamaya çalışma bunu ancak korkaklar yapar. Saklamak için korkak insanlar bir şeyler arar durur. Sürekli bir çaba içinde kalırlar.

  • Hangi konuda olursa olsun insanlar cesur, gözü kara olmak için teşvik edilmeli. Bu tür örnekler yüceltilmeli. Cinlik yapmak, uyanıklık yapmak, birilerine kulluk yapmak, pimpirikli olmak aşağılanmalı.

  • Hiç bir zaman kazanımlarının ve kayıplarının değerlendirmesini yapmamak gerek. Bu da bizim kötü alışkanlıklarımızdan.

  • Bizim isteklerimiz ile ihtiyaçlarımız birbirini tutmadığı gibi. Sevdiğimiz insanların da istekleri ve ihtiyaçları birbirini tutmayabilir. Biz böyle bir durumda nasıl üzülüyorsak, onlarında üzüldüğünü görürüz. Aynı şekilde bizim ve sevdiklerimizin istemedikleri de ihtiyaçlarımız ile uyumlu olmayabilir. Biz istemesek de ihtiyacımız olan bir şey ile karşılaşabiliriz. Mutsuz olsak bile ihtiyacımız olabilir.

                    Serbesatış-11


                    • Hemen her konuda, yada bilgimiz olan her konuda, bildiğimiz bir modeldir. Biz gerçekleri modelleriz. Olayları, nesneleri, insanları, her şeyi modelleriz. Hangi konuda bir teorimiz varsa bir fikir sahibiysek o fikir görünenin bir modeli olur. Bu modeller olaylar zincirini içerir. Karşılaştığımız her şey için bir modele başvurur ona uydurmaya çalışırız. Modele uymayan bilinmeyen anlaşılmayandır. Bu durumlarda modelimizi güncelleriz. Fikir, teori, düşünce vs. hepsi modellemedir.
                    • Belirsizlik dediğimiz modelimize uymayan durumlardır. En rahat ettiğimiz kendimizi güvende hissettiğimiz yer, en fazla modelleyebildiğimiz yerdir. Yani ne zaman çevremizdeki nesneleri olayları bir modele oturtursak orda rahat ederiz. Çünkü modelimize uyan durumlarda gelişecek olayları kestirebiliriz ve Modele uygun olarak düzenleme yaparız. Böylece olaylar üzerine hakim oluruz.

                    • Modelleyebildiğimiz dünyada tabi etkin de olmak isteriz. Ne olacağını kestirdikten sonra. Ona müdahale edecek gücü de bulmak gerek. Bunun için kendimizi de modelleriz. Kendimizi tanımlamış oluruz. Aslında kabaca kendimiz için bir taslak oluştururuz. Bu durumda dışarıda gelişen olayın modeli, taslağı ile kendi modelimizi bir araya getirip istenilen sonuca doğru kendi modelimizde harekete geçiririz. Bu şekilde deterministik dünyayı kabaca modelleyerek düzenleyebileceğimizi zannederiz. 

                    • Tabi modelleme haliyle kategorize etmeyi de beraberinde getirir. Tek tek nesneleri değilde nesne gruplarını modeller insan. Yada olay grupları, insan grupları ... Biz insanları kategorize ederiz. Etmez isek onların ne zaman ne yapacağına dair öngörüde bulunamayız. İnsanları tanımak da işte bu kategorilerden birine oturtmak demektir.

                    • Ayrıca insan olabildiğince güven içerisinde bilinen dünyasında yaşamak isterken, özgür olmak hareket alanını genişletmek de ister. Bunun için daha fazla kategori için daha fazla model oluşturur. Yada yeni durumlarda modele tam uymayan durumlar için modelini günceller. Müdahale etmeyecek bile olsa gelişen olaylar ile modeller eşleştirilir. Uygunluğu kontrol edilir. Televizyon haberleri bunun için izlenir. Aslında müdahale edilmeyecektir. Ama modelin uygunluğu kontrol edilir. Kazalara bu yüzden durup bakılır. Çok nadir bir durumdur her zaman yakalanamaz ve modelin güncellenmesi için bulunmaz bir fırsattır. Kitap okuyup, film izlenir. Daha az tecrübe edilen şeyleri modelleyebilmek için. Bilmek bir şeyleri modellemek, taslak çıkartmak demektir.

                    • Modellerimiz çok zaman görseldir. Kafamızda kabataslak nesneler hareket ederler. Öngörülerimiz modellerimizin sonucudur. Geçmişe dair düşünceler hayaller modellerin testidir.

                    • İnsan modelleyemediği yerde safe mode'a geçiyor. Bu modda tetikde olup yoğun modelleme çalışması yapar. Minimum hareket ile minimum özgürlük alanı kullanır. Bilmediğimiz bir ortama girdiğimizde başımıza gelen budur.


                    • Bu modeller öngörülerimizin kaynağı. Öngörüler ise bizi güvenli yaşam sınırları içinde tutan sinyaller. Ne zaman ki güvenli yaşam sınırlarına yaklaşsak uyarı hemen gelir.Modellere bakarak kendimize güvenli yaşam alanı buluruz ve ancak bu alan içerisinde özgür oluruz. Doğamız gereği  bu özgürlük alanı eninde sonunda bizi sıkar. Hayatımızdan nefret eder hale geliriz. İşte kırmızı çizgiler ve bunlara yaklaşma uyarıları bizi hareketsiz bırakır. Monoton bir hayat yaşamaya başlarız gönüllü olarak.

                    • Arada bırakmak gerek. Sınırlara yaklaşmak gerek. Monoton hayatını yaşamak zorunda olmadığını hissetmek gerek. Yapman gerekene , yapmaman gerekene aldırış etmemek gerek. Yap yapma farketmez.

                    • Mesleğim ile ilgili bir şeyler okurken insanların dillerinin gramerini veya aritmetik işlemlerin sistemini kafasında "hardwired" (doğrudan bağlı gibi) şekilde oluşturduğu yazıyordu. Bu benim aklıma gündelik hayatımızda da bir çok konuda hardwired düşünme şeklimiz olduğunu getirdi. Zihnimizde bir çok konuda hiç başka şekilde olması mümkün değilmiş gibi hardwired bir ilişki bağ düşünce oturduğunu düşünüyorum. Bunlar refleks düşünceler üretiyorlar. Bir çok konuda bu yüzden hiç farkına bile varmadan fikir oluşturuyoruz.

                    • İsteklerimiz ile ihtiyaçlarımız her zaman uyumlu olmayabilir.

                    • İnsanlar bir garip, azıcık rahata kavuşunca hemen kendini müthiş yenilmez armada görmeye başlıyor. İşleri azıcık yolunda gitmesin hemen küçük dağları yaratmış moduna giriyor.

                    • Kendini ayrıcalıklı, aşmış, üstün, kutsanmış... görmek gerilim yaratıyor. İnsanı kendini rahat hissetmediği durumlara sokuyor. Sıradan olduğunu kabul etmek, yaptıklarının, başarılarının,  farklarının sıradan olduğunu kabul etmek, bunların getirilerini tabi ki tatmak ama bunun seni farklı kılmadığını bilmek insanı daha rahat ve huzurlu bir yaşama sokar. Bu yüzden hiç bir şeyi seni ayrıcalıklı yada farklı kılıyor diye düşünme. Hele ki üstün olmayı kesinlikle bırak. Sen de sahip olduklarında sıradanlar. Aslında insana kötü geliyor başta ama çok zevkli bir şey sıradan olmak. Sıradan bir hayatın var. Ne yapsan da neyi başarsan da sıradan bir hayatın olacak. Tabi şimdi insan diyor Abramoviç gibi zengin olsam sıradan olmam. O da zaten sıradan olmadığını ispatlamaya çalışmıyor mu? Sıradan olmadığına inanmaya çalışıyor ki zengin insanlar da sürekli farklı görünmeye yada farklarını ortaya koymaya çalışıyorlar. Kariyerinde de sıradan olacaksın. Bil Gates sıradan bir adam. Einstein sıradan bir adamdı. Aslında bunlar ne kadar farklı olduklarını kafalarına takamyan. Bu yüzden bu farklarını korumak zorunda olmadan bildikleri gibi yaşayan rahat insanlar oldular. Sıradan insanlar da başarılı olurlar. Ama başarı bağımlısı olmazlar. Ben yaptığı iş bir kaç yıl piasada tuttu diye kendini dahi zanneden insanlar tanıdım. Einstein kendisine dahi demiyordu. Hatta bakklalıktan toptancılığa geçince girişimci özellikleri ile övünen insanlar var. Bill Gates'in Microsoft ile hava attığını duymadım hiç.  Nihayetinde insan genelde elinde ne varsa kendisinde bulunan bir kaç özellikten kaynaklandığını düşünür. Bu yüzden kendisinde bulunduğunu düşündüğü özellikerin üstüne yüklenir. Kendini bu yüzden üstün görür. Bunları geliştirmek kaybetmemek için uğraşır. Planlar, planlar... Kafada sürekli döner. Hayatından hiç bir şey anlamaz. Sıradan ol bile değil, sıradansın zaten de artık bunu gör kabul et ki huzura eresin.

                    • Sıradanlık konusunda bir ekleme yapmak lazım. Başkalarının da sıradan olduğunu görmek, kabul  etmek lazım. Aynı şekilde başkalarının yaptıkları, kendileri, hayatları vs. 

                    • Bir de sadece üstün gördüğümüz yanlarımız, başarı hikayelerimiz değil. Zayıf gördüğümüz anlarımız, başarısızlık hikayelerimiz de sıradandır. Onları da abartmayalım.

                    • Sahip olduklarımız bizim için hem ödül hem cezadır.

                    • İnsanın en büyük düşmanı korkusu, belki de en büyük günahı. Hiç bir şeyden hiç kimseden korkmamak, çekinmemek gerek.

                    • Mevlana da diyor ya hayatından şikayet etmeyi bırak da kaderine boyun eğ diye. Galiba yapılacak en kötü şey şikayet edip sızlanmak. Böyle bir memnuniyetsizlik gösterip, sonra da hiç bir şey yapmamak gibi.

                    • Bizde yılgınlık, bezginlik yapan çok zaman kafamızda sürekli bizi rahatsız eden sorun veya sorunlardır. Ne zaman onu unutsak bir anlığına rahatlar ve bezginlikten kurtuluruz. Böylece bizi hareket edemez hale getiren bezginlik bizi daha fazla rehin alamaz. Aslında bu bize sorunlarımızı ne kadar unutursak o kadar rahat hareket edebileceğimizi açıklayan bir teori.

                    • İnsanı yılgın veya bezgin yapan bir başka neden de ruhunda yaşanmış travmalardır. İnsanı mücadele edemez hale getirir. Daha önce dediğim "travma kalıntıları" kendini bezginlik, yılgınlık olarak gösterir.

                    Serbesatış-10



                    • Olmasını istediklerimiz gibi olmak istediklerimiz de var. Olmamasını istedilerimiz gibi olmamayı istediklerimizde var. Yanlış olanlar olduğu gibi, yanlış olduklarımız da var. Olmsaı gerekenler olduğu gibi olmamamız gerekenler var. Velhasıl çevremizi düzenlemek konusunda, daha az hassas olmak gerektiği gibi , kendimizi düzenlemek konusunda da daha az hassas olmak gerek. Kendimizi de olduğumuz gibi kabul etmek gerek. 

                    • Çok şeyin farkına varıyoruz. Arada bazı şeylerin bizi çok iyi hissettirdiğini yada bir şeylerin çok doğru olduğunu farkediyoruz. Sonra , bunlara asılıyoruz. Hep aynı olmasını sağlamaya veya aynı olmaya çalışıyoruz.  Bu da gayet normal yine o yönde olmak istememiz yani. Ama olmuyorsa olmuyordur. Çevreni bu yönde düzenleyemiyorsan. Yada o hale gelemiyorsan. Öyle düşünemiyorsan. Olmuyordur. Sen de busun zorlama artık. Aynı şey olmaması veya olmaman gerekenler ile de aynı şekilde.

                    • Oluruna bırak diyorum çokca ya. Bırakamıyorsan bırakma napacan. Zorlama kendini aldırış etmeyecem kafama takmayacam diye. Takıyorsan tak. Korkuyorsan kork. endişeleniyorsan endişelen. Diyorum ki kabullen. Her şeye gücünün yetmeyeceğini, kendine bile sözünün geçmediğini, her şeyi kontrol altında tutamayacağını kabul et. Olmuyorsa olmuyor. Yapamıyorsan yapamıyorsun. 

                    • Zayıf, güçsüz olduğunu gördükten sonra kendini kasıp da bir şeyleri yoluna koymak da ısrar etmeyeceğin gibi kendini de herhangi bir şekilde disiplin altına almana gerek kalmaz. Bütün kusurlarınla, eksikliklerinle, çaresizliğinle, isteklerinle, ego'nla, olduğun gibi özgürsündür. 

                    • Birileri sana kızıyorsa nedeni senin yaptığın bir şey değil, kendi düşünsel çelişkileridir. Sen birilerine kızıyorsan bunun nedeni onların yaptıkları şeyler değil senin düşünsel çelişkilerindir. Kendine aşırı yüklenme de bir nedendir tabi bir şeylere kızmak için. Hepimiz kendi dünyamızda yaşıyoruz aslında kimse kimseye tepki vermiyor, kendi kendisine tepki veriyor.

                    • Acı çekmekten kaçınmaya çalışmakla çok fazla meşgul olmak meşhur deyimi ile hayatı ıskalamaya neden oluyor. Bir şeyleri yaşamak yerine, bir şeyleri yaşamamaya odaklanıyoruz bu durumda. 

                    • Hiç kimsenin etkisinde kalmadan sadece kendi bildiğin gibi yaşamak en güzeli. Kendi kendine yanıla düzele, kararlarında hiç kimsenin tepkisini düşünmeden. Insanları kızdırmak veya sevindirmeyi umursamadan.


                    • Bildiğinden şaşmayacaksın. Tamam tavsiyeleri, öğütleri değerlendirebilirsin ama sonunda şu olacak bu olacak diye korkup bildiğinden şaşırmamalısın. Yada hoşuna giden şeyden. Özellikle de birilerinin tepkisi yüzünden. Rahatsız etmek de gerekebilir. Sence doğruysa rahatsız olan olsun kızan kızsın veya üzülen üzülsün hem sen ne yaparsan yap o insanlara yardımcı olmuş olmayacaksın. Bırak kendileri ile yüzleşsinler.

                    • Kimse için bir şey yapma demiyorum. Sen istediğinden dolayı birileri için bir şeyler yap. Birilerinin sana karşı tavrını düzenlemek için değil.

                    • Acılardan kaçmak yerine mutluluğa doğru yönelmek. Bir şeyleri yaşamamak değilde bir şeyleri yaşamak üzerine yoğunlaşmak. Korku motivasyonlu değil de coşku, aşk motivasyonlu olmak. Endişelenmemek. Ve bunlar gibi yazdığım bir çok şey hep aynı şeyi anlatmak için.

                    • Arada sırada tetikte olmayı, kendini dizginlemeyi, bir şeylere çeki düzen vermeyi, olacakları şekillendirmeyi, olanları yorumlamayı v.b. bırak. Arada bir yap da bir rahatla. Beş dakika olsun rahatla. Beş dakika olsun her şeyi berbat et. 

                    • Bazen insan çok gergin oluyor ama farkında olmuyor. Bu durum çok zaman insanı sürekli bir şeyler yapmaya yönlendiriyor. Kendini paralarcasına bir şeyler yapmaya çalışıyor insan. Ne olursa ama yaptığı hiç bir şey onu tatmin etmiyor. Çünkü onu geren bambaşka bir şey. Asıl sorununa müdahale edemiyor ve başka şeyler yapmaya çalışıyor. Boş durmamaya çalışıyor. Oysa  bunlar hep bir ve daha fazla sorun sürüncemede bırakmaktan oluyor. Ya o sorunu olduğu gibi kabul edeceksin yada onun çözümü için bir şeyler yapacaksın. Ama önce şu saçma sapan koşuşturmacayı bir durdurmak lazım ki derdimiz sıkıntımız nedir çıksın yada sıkıntımızın olmadığını anlayalım. Şöyle bir rahatlamak gerek.

                    • Susadığında susuzluktan acı çekmen, kafanda sürekli su bulmak üzere düşüncelerin dönmesi, gözü dönmüş bir şekilde su araman vs. normaldir. Doğrudur da. Yanlış olan tıka basa su içmiş iken susuz kalma korkusu ile yanına 20 kiloluk damacana alıp bundan sonra o damacana ile gezmektir. Çünkü acıktığında da yanına yirmi kiloluk bir çuval yüklendiğinde artık bu yük ile devam etmen olanaksız hale gelecektir. Bu yüzden susadığında susuz kal acıktığında aç kal. Onları o zaman düşün.

                    • Rahatsız edici, kışkırtıcı, sinir bozucu, aşağılık, utanç verici vd. de olsan kendini dizginleme. Hayat zaten seni yeterince istemediğin duruma sokuyor. 

                    • Doğduğumuzdan beri bize yaşamamız gereken durumlar öğretiliyor. Kırmızı çizgiler kafamıza işleniyor. Bir de üstüne bizim yaşadığımız travmalar eklenince yaşam alanımız çok kısıtlanıyor. Ve bu istenmeyen durumlara çıkan bütün yolları tıkamak için gayret gösteriyoruz. Böylece hayatımızı acılardan kaçarak geçiriyoruz. 

                    • Kendini tanımlıyorsun. Kendine çok zaman hoşuna giden bazen de rahatsız eden sıfatlar yüklüyorsun. Kendi tanımlarından uzaklaşmamak için uğraşıyorsun. Çünkü hoşuna gidiyor memnun ediyor, rahat ettiriyor. Ama bunlardan mahrum kalmak korkusu doğuyor. Mesela cömert sıfatını kendine yakıştırmışsan, sonrasında cimrilik yapmak istesen bile bu sıfattan mahrum kalmak korkusundan istemediğin şekilde davranıyor ve geriliyorsun. Gerginlikler ise zamanla birikerek senin kontrolünü eline geçiriyor.

                    Serbesatış-9




                    • Hayatımızda ektiğimiz bir sürü tohumumuz var. Bunların fidan olup gelişip serpilmesi için uğraşıyoruz. Tabi ordan burda yada gördüklerimizden öğrendiğimiz fidan-ağaç yetiştiriciliği konusunda bilgilerimiz var. Bunlara bakarak fidanlarımızı büyütmeye çalışıyoruz. Her an onlara bir şey olacak diye endişeleniyoruz. Kafamızda bunlar için bin tane düşünce bütün gün ve hatta gece dönüp duruyor. Aslında hiç uğraşmasak da bu fidanlar toprağımızın iklimimizn doğamızın izin verdiği ölçüde büyüyecekler. Yada inat edip büyütmeye çalıştığımız fidan yerine aslında bize çok daha uygun fidanlar vardır. Boşversek bunları keşfedebiliriz belki de. Ekiyoruz. Kariyer tohumu ekiyoruz. İmaj tahumu ekiyoruz. Arkadaş tohumu ekiyoruz. Bunlar gibi bir dolu tohumumuz var ve geliştirmeye çalışıyoruz. Bir türlü rahat edemiyoruz. Bir yandan başkalarının fidanlarının nasıl büyüdüğüne bakıp umutsuzluğa kapılıyoruz, hatta kıskanıyoruz. Biraz rahatlamak, fidanlar için extra çaba sarfetmeyi bırakmak ve doğru fidanın zaten doğru topraklarda rahatça büyüyeceğine inanmak gerek. Fidan soluyorsa sen ona extra gayret göstermediğinden değil, senin toprağına uygun olmadığındandır. Rüzgar eser yeni tohumlar gelir. 

                    • Hayatı her an tatilde, hiç bir şey yapmak zorunda olmadığın boş gününde olduğu gibi yaşamak gerek. Öyle farzederek yada. Ektiğin tohumlarını kendi haline bırak. Sen de kendi keyfine bak.

                    • İnsan, özgürlük ve güvenlik arasında kalıyor. Özgür olmak, özgür olduğunu hissetmek müthiş tat veriyor. Yanısıra korkutuyor. Hayatın gerçekleri işin içine giriyor. Çekinceler oluşuyor. Bunlar ideal, rahat, mükemmel yaşamın yollarında ilerlemek için, acı çekmeden yaşamak için uyulması gereken kurallar. Bir yanda özgür olmak var, yanda ideale yaklaşan hayatınında ilerlemek var. Hedeflerinin yolunda ilerlemek, gelişmek için hayatın gerçeklerine uymak zorundasın, ve zorunda olduğun andan itibaren özgürlük biter. Hayatın gerçekleri sana sorumluluklar yükler. Bunları yerine getirmeden sana acıdan başka bir şey sunmaz. Ancak bunları yerine getirdiğinde eline bir fırsat geçeceğini yada ilerleyip bir sonraki seviyeye gelebileceğini söyler. Özgür olmak istersen sorumlulukarına veda etmen gerekir. Bir şeyi zorunda olduğunu düşündüğün için yapmaman gerekir. Hayatın gerçekleri hep senin veya sevdiklerinin acı çekmesi ile korkutur. Özgürlük ise geleceğe dair hiç bir şey söylemez sadece şu andan tat almanı sağlar. Hayatın gerçeklerini temeli yaşanmışlıklara dayanır. Travmalara. Her zaman korku endişe hakimdir. Hayatın gerçekleri seni rahat bir rutin ile ölene kadar tutabilir yada öyle varsayılır. 

                    • Her şeye karşı olabildiğince tarafsız kalmak çok önemli. Hiç bir şeye karşı pozisyon almamak. Hiç bir şeyi kendi gözünde bir yerlere yerleştirmemek. En dar kapsamı yargılamamak ama dar kapsam işte sadece yargılamamak da değil. Hiç bir şey derken nesneler kişiler olaylar ... ne olursa.

                    • Kendimize biçtiğimiz bir çok misyonumuz var. Geçmişten getirdiğimiz bir çok bitmemiş hikayemiz var. Kendimize biçtiğimiz bir çok rol var. Hayatımızı bu gibi şeyler kısıtlıyor bizi elikolu bağlı kımıldayamaz hale sokuyor. Bunları farkettikçe vazgeçmemiz gerekir. Vazgeçmeliyiz. Bunlar oldukça her şey çok önemli kılı yararak karar verilmesi gereken şeylere dönüşüyorlar. En ufak konuda panikliyoruz. Çünkü bunlar hayatımızda bulunan herşeye müthiş önemli roller veriyor. 

                    • Ne mükemmel olmaya çalış. Fiziksel ve mental olarak. Ne hayat hikayeni mükemmel yapmaya çalış. Ne çevreni mükemmel yapmaya çalış. Bırak istediğin gibi olmazsa olmasın.

                    • Çevremiz bize rol yüklemede çok heveslidir. Mesela bize dürüst rolü yüklediklerinde biz bu role kendimizi severek kaptırır ve artık hayatımızda bu role bürünmeye çalışırız. Bir konuda çok yetenekli olduğumuz söylendiğinde onda kendimizi göstermek için kendimizi heba ederiz. Başarısız olsak bile bunu saklamaya çalışırız. Tabi rolün tadını çıkarırken iyiydi değil mi :) Unutmamak gerek ki bizler sıradan insanlarız. Sıradan işleri yapıyoruz. Kendimize olur olmaz roller üstlenmeyelim. Yada bize yüklenen rolün tadını çıkarırken ona uymak istemediğimizde o rolü kaybetmeyi göze almalıyız. 

                    • Aslında rolü üstlenmek ona alışmak demek. Sana bir çok kez zeki dendiyse ve sen bundan hoşnut bir şekilde duymaya alışmış ve kendini zeki olarak kabul etmişsen. Artık alışmışsındır. Bu bağımlılık gibi bir durumdur. Sigara bağımlısının sigarasız kalma kabusu gibi. Sen de zeki görülmeme, zeka gerektiren yerlerde başarılı olma gereksinimi duyarsın. Artık bağımlısın. Her şekilde kendini ispatlamalısın. Bunu yapamasan bile insanların öyle zannetmelerini sağlamaya çalışırsın. Başarılı olarak görülmüşsen herhangi bir konuda ve sen bununla yaşamaya alışmışsan. Artık o gerginlikten kurtulman mümkün olmaz. Her şekilde kendine ve başkalarına başarılı olduğunu ispatlamalısın. Hayatın bununla geçer. Sigara içen adamın gerginliğinin geçmesi gibi sen de  bir rahatlama duyarsın, her başarı sağladığında. Bunların tamamından sıyrılmak (zeki, başarılı, güzel, varlıklı, yardımsever, güçlü...) zor sıkıntılı bir süreçtir. Sigara bırakmak gibi. Üzerimizdeki gerginliğin çoğu bunlardan kaynaklıdır. Kendimize biçtiğimiz rol. Oynadığımız karakter. Bize uymadığında sıkmaya başlar. Ama biz kendimizi o karakter. O rol zannederiz. Kendimizi onunla tanımlarız. Hayatımızı O rolün o karakterin gereksinimlerine göre şekillendirmeye çalışırız. Kurtulmak için aslında çok fazla yol bilmiyorum . Mücadele etmek olabilir. Yada bırakalım bu bizi geren hususlara karşı farkettikçe rolümüzden çıkalım bakalım ne oluyor. O gerilim bizimi geriyor oynadığımız karakterimi.

                    • Dürüst olmak, çalmamak, hak yememek, zulmetmemek vs. iyidir. Ama bunlar hazır kalıplardır. Herkes tarafından onaylanır. Ama sen bu kalıba sığıyor musun? Dürüst olmakta zorlanıyor musun? O halde bu kalıp sana göre değil dürüst olma. Hak yemek kötü ama içinde hak yemeye dair fırtınalar mı kopuyor. Ne yapalım sen de kabul et sen bazen zalim biri oluyorsun. İyi özelliklere sahip olmak için yada öyle görünmek için kasmak niye? Boşversene ne isen O'sun kendini olduğun gibi kabul. Kabul edilmez isteklerin olabilir. Yokmuş gibi kendini kandırmaya çalışma. Bir türlü benimseyemediğin ama çok mantıklı kurallar olabilir. Aptal kolay kandırılan biri olabilirsin. Enayi olabilirsin. Günahkar olabilirsin. Olmaman gerektiğine inansan da olabilirsin. Kendini bir kalıba sokmaya çalışmaya. Kurtulmaya çalışmıyorsan da bir şekilde kalmaya veya olmaya uğraşma. Hatta kendini bu doğrular konusunda hiç değerlendirme. Ne bileyim güzel miyim? Çirkin miyim? Bırak olduğu gibi olsun. 


                    • Ne kendine ne de başkasına ispatlaman gereken hiç bir şeyin yok.

                    • Sahip olduğunu düşündüğün özelliklerinini hepsi geçici onlar ile kendini tanımlaman doğru değil.

                    • Yaşadaıklarına bakarak çıkarımlarda bulunursun. Kendini suçlar yanlış yaptığını yanlış yolda olduğunu değişmen gerektiğini düşünürsün. Derim ki: Zorlama. Kendini suçlama. Kendinde hata eksiklik veya istemediğin durumlara maruz kalma nedeni arama. Hatta kendine hiç bir sıfatı yakıştırma. Diyelim ki korkak olduğunu düşünüyorsun. Bİr sürü şey için kaybetme nedenin korkak olman diyorsun. Ben diyorum ki kendine sıfat yakıştırma. Korkak olmak sorun değil eğer bu sen isen ve hiç kimse statik değildir. Sen her zaman korkak değilsindir. Sen olduğun gibisin düzelmeye çalışma kendin olmaktan memnun ol. Kendini olduğun gibi kambul et.

                    • Yaşadıklarından ders çıkarmaya çalışma. Zaten gereğinden fazla ders veriyor. Sen istesen de istemesen de.

                    • Bir şeylerin farkına varmak iyidir. Buraya da yazıyorum. Mesela işte endişelenmemek gerek, endişelenmek daha kötüye götürür gibi bir şeyler. Evet bunları farketmek iyidir. Sorun farkına vardığın bir şeyleri düzeltmede zorlamak. Yani endişelenmemeye çalışmak. Kendini değişmeye zorlamamalısın. Zaten farkına varmak. Bir şeylerin düzelmesi için yeterlidir. Hayatın veya kendinle ilgili bir şeyler keşfetmek, onu uygulamaya zorlamak değildir kendini.

                    •  Karar verirken nasıl rahat hiç aldırış etmemek daha iyise, farkettiğin bir isteğin veya endişen olduğunda yapacağın bir şey varsa zorlamadan yapabiliyorsan yapıp, yapamıyorsan yapmayıp yada yapamayıp olacaklara razı olmak iyidir.

                    • Diyorum çokca şöyle olmak iyidir böyle olmak iyidir diye. Okuyorum da çok yerde şöyle ol böyle ol diye. Bunları okudukça hak verebiliyoruz. Mesela Mevlana'nın yazdıklarına. Ama öyle olmaya zorlamamak gerek kendini. Eğer sende o cevher varsa sen yoldaysan zaten bu sende etkisini gösterir. Seni heyecanlandırdıysa senin ilgili çektiyse yeterlidir. Senin kafanda bir şeyler düşündüürüyorsa ne güzel. Bu yüzden bırak herşey sana rahat rahat nüfuz etsin etmiyorsa bu sana göre değildir. Yada henüz değildir. Öğrendiğin bir şey ilgini çekti diye kendine uygulamaya çalışma zaten olursa o olur.

                    • Mesela birilerinin senin hakkında ne düşündüğü seni endişelendiriyor. Endişelendirmese daha iyi ama ne yapalım endişelendiriyor. Bu durumda eğer rahat bir şekilde kendini hiç sıkıntıya sokmadan, diğer insanların kafasında oluşması muhtemel düşünceleri ortadan kaldırmaya yönelik bir tedbirin varsa uygula, yoksa bırak düşünsünler ve olanlar olsun. Ya yap ya katlan.

                    • Üzülmemek, sinirlenmemek, kibirlenmemek, eziklenmemek, kin tutmamak, endişelenmemek, korkmamak, kahrolmamak, kızmamak ... v.d. Bunlar iyi değil ama hayatın içinde. Hayatının bir aşamasında bunların seni kötü etkilediğini farketmiş olabilirsin. Ama hala devam ediyorsan, bil ki kendini inkar etmeye çalışıyorsun. Beğenmesen de hoşuna gitmesede olmak istediğin insan bu olmasa da sen busun. Bunlardan kaçınmak da doğaldır. Kimse üzülmek istemez. Ama tamamen üzülmemek, kızmamak senin elinde olmayabilir. Derim ki, olduğu kadar kaçın ama üzülmek varsa da artık yapacak bir şey yok üzüleceksin. İstemediğin şeyler gerçekleşebilir. Elinden gelmiyorsa engel olmak zorlama artık. Olacak işte. Ve kusursuz hayat diye bir şey yok. Kusurlu hayat da yok ayrıca. Acı çekmek hayata dahil. Kaçmak için çırpınmanın anlamı yok. Arada farkediyoruz hatalı kusurlu yapımızı. Bir daha böyle davranmayacağım diyoruz. Ama zorlamanın anlamı yok. Biz böyleyiz. Kendimizi de olduğumuz gibi kabul etmek hayatı da kendimiz gibi yaşamamız gerek. Acı da olsa güzel de.

                    • İstemediğin bir şeyin olmasından çok, onu engellemek için gösterdiğimiz gayret bizi yıpratır, gerer, bunaltır.

                    Serbesatış-8

                    • Başına gelen veya gelecek olanı ya kabullen, razı ol yada ona karşı hamleni yap. Ama gerilme kendini kasma. Çok fazla ciddiye alma. Razı olmayı öğren. İstediğin bir şey için hamle yapacaksan yap ama kafanda sürekli kurup da kendini gerilime sokma, ince hesaplar yapıp durma.

                    • Dün bir yerde okudum haklı gibi geldi. Vücudun gerginken sen rahat olamazsın gibi birşeydi. Vücudun gerginse durup bir gevşemeye çalışmak lazım.

                    • Kimsenin tepkisinin kimseyle alakası yok. Hepimiz iç dünyamızda yaşıyoruz. Hepimiz kendimizle başbaşayız. Hepimiz ayrı birer dünyayız.

                    • İnsanlar günah sevap muhasebesine çok takıyorlar. Bunu şöyle yapsam günahtan kurtulur muyum diye açık arıyorlar üçkağıtçı muhasebeciler gibi. Günah dediğin senin için kötü olandır. Yoksa kimse sana bir şey yapmayacak yaptığın sana zarar veriyor. Mutluluktan huzurdan uzaklaşıyorsun.  Boş ver işte şöyle yapsam da yırtsam düşüncesini zaten seni yiyip bitiren bu düşünce uzaklaşman gereken o.

                    • Bir durumu bir başkasına tercih ettiğimizden, hatta bunlar arasında hiyerarşi oluşturduğumuzdan sürekli bir mücadele içerisinde oluyoruz. Tercih edilebilir olmayan bir durumdan tercih edilebilir olan duruma geçiş yapmak için yollar arıyor fırsatlar kolluyor geriliyoruz. Yanı sıra daha tercih edilebilir olan bir durumdan daha az tercih edilebilir duruma geçiş olasılıklarına karşı da ayrıca bir mücadele veriyoruz. Bu mücadele bizi yoruyor. Hayatı yaşamamıza mutluluğumuza engel oluyor. 

                    • Biriktiriyoruz. Yeteneklerimizi biriktiriyoruz. Ünvanlarımızı biriktiriyoruz. Başarılarımızı biriktiriyoruz. Mallarımızı biriktiriyoruz. Arkadaşlarımızı biriktiriyoruz. Sıfatlarımızı biriktiriyoruz. Biriktirmeyi başarıp arttırınca mutlu oluyoruz, tersi durumda üzülüyoruz, korkuyoruz. 

                    • Şunu bilmek gerek ki ne olursa olsun ne karar verirsen ver bir şey değişmeyecek. Bu yüzden olacaklara veya yapacaklarına vereceğin kararlara çok fazla önem verme bırak ne oluyorsa olsun. Rahat ol. Zaten sorun olanlarda değil. Senin olanlara bakışında. Bırak ne oluyorsa olsun her şey iyidir. Verdiğin karar o kadar da büyük bir etkiye sahip değil sen ona çok fazla anlam yüklüyorsun aslında sen bir çok şeye çok fazla anlam yüklüyorsun. 

                    • Çok fazla şeye çok fazla önem, değer verdiğin için çıkmazlara giriyor ne yapacağını şaşırıyor. Bir şeylere katlanıyor çok basit şeyleri zorlaştırıyorsun.

                    • Bir sürü şeye tutunuyoruz. Vazgeçemediğimiz maddi manevi bir sürü şey var. Bunları kendimize dayanaklar yapıyoruz. Bunlar bizim hayatımızın irili ufaklı binlerce direği. Ve herhangi birinden mahrum olma durumunda kahroluyoruz. Panikliyoruz muhafaza etmeye çalışıyoruz.

                    • Sen yine istediğini yap. İstediğine yönel. İstediğin gibi hareket et. Olan güzeldir. İyidir. Telaşa gerek yok.

                    • "Kıvrıl ama kırılma" söylemine katılıyorum. Katı olmamak gerek. Kırmızı çizgilerin olmamalı. Bu mutlaka olmalı bu olmamalı gibi hislere, düşüncelere yer vermemelisin.  

                    • Bir şeylerin olmasını istersin bunun olması için bir şeyler planlarsın (aslında bunun için zihninde canlanan ve yine senin kontrolünde olmayan fikirlerdir) ve uygulamaya çalışırsın.Aslında istediğini bile sen seçmiyorsun.İstekler bile nasıl olduğu bilinmeden sende doğuveriyor. İsteğinin yönünde hareket ediyorsun. İşte burda senin inadın başlıyor. İsteğinin gerçekleştiğinde seni memnun edeceğini zannediyorsun. Bu bilinmez bir durum. Kader sana o isteği ve yolları gösterdiğinde seni memnun edecek şeyin o istek olduğu kesin değil. Başaramamak seni daha memnun edebilir. Sadece isteklerin ile senin mutluluğunun ilgisi olmadığını bilmek gerekir. Aynı şekilde seni endişelendiren bir durum oluştuğunda aynı şeyler gerçekleşir ve endişelerin gerçekleştiğinde o kadar da kötü olmayabilir. Ayrıca daha sonra yaşayacakların bu endişenin gerçekleşmesine seni memnun edebilir. Neyse işin özeti olanlar zaten olacaktı senin isteklerin çokça senden kaynaklı değil. Olan her şey iyidir. Yeter ki bakmayı bil. Her şeye sıkı sıkı sarılma, her şeyi illa da başarman gerekmiyor. İsteklerin gerçekleşse de gerçekleşmese de korkuların gerçekleşse de gerçekleşmese de olan hep iyidir.

                    • Aksilikler planladığımız geleceğe uymayan hiç beklenmedik engellerdir.

                    • İnsanın kendisine telkin edeceği tek cümle "her şey yolunda rahat ol" olmalı.


                    • Ne olursa olsun güvendesin. Allah seni çepeçevre sarmış. Şeytan ise kafanda senin güvenliğinden endişe etmene neden olan düşüncelerindir.

                    • İnsan kendisini beğenmeli. Kendini sevmeli. Kendini hiç bir şey için suçlamamalı. Hiç kimseyi gözünde büyütmemeli. Kendisini sorgulamamalı. Böylece kendini çok da ciddiye almamalı. Kendini kıyaslamamalı.

                    • Gideceğin yer vereceğin karar yapacağın iş bellidir. Sen motivasyonunu seçersin. Korkular seni ne motive ediyorsa Tanrı (doğa de istersen) seni korkularınla yönlendirir, sen coşku ile hareket ediyorsan Tanrı sana coşku göstererek karar aldırır. Sonuç aynıdır. Sen nasıl görmek istersen işte.

                    • Özellikle yazılım yapanların bilecekleri prensiplerden bir kaçı var. Bunlar günlük yaşamda da uygulanması gereken kurallar diye düşünüyorum. İşe yarayabilir. Ben tabi yazılım olarak değil de günlük hayata adapte edilmiş olarak yazacağım. Bir şeye (iş de olur gün de olur sorun olur vs.) başlarken, yapacağın şeyin başlangıcını olabildiğince basit tut. Yapacağın şeyin bütününe dair effort sarfetme. Basit adımlarla ilerle. Yaptığın şeyi adım adım geliştir. Sonuçtan çok bir sonraki adımı düşün. Bir seferde sadece bir iş yap. Bir çok şeyi bir arada yapabilen yaratıklar değiliz. Sadece bir konuya odaklan bir kerede. Aynı anda hem sohbet edip hem iş yerinde yapacaklarını düşünme birini seç. Yola çıktığında henüz varacağın yere gelmeden nereye parkedeceğini hesaplamaya başlama. Arabayı kullanmaya bak. Diğeri sonraki adım.Bir seferde bir iş. Attığın adımın sonlandığından emin ol. Bir önceki adımı kesin ve iyi bir şekilde tamamladığından emin ol. Aslında burada test etmekten bahsediyorum ama günlük hayatı debug edemiyoruz. Ama yaptıklarının sonlandığından şöyle emin olursun bir daha o adıma dönmeme kararı aldıysan tamamdır. Yani başarılı da olsa başarısız da olsa bir kısmıda bitmiş olsa sen tamam yeter dediğin ve bir daha bu adıma dönmemeye karar verdiğin an o adım bitmiştir. Bu kadar.

                    • Bir de yine yazılımcılar bilirler. İşletim sistemleri sizin uygulamanıza mesajlar gönderir. İşte kullanıcı mouse'u şurda hareket ettirdi, yok işte şu butona tıkladı, yok listenin şu elemanını seçti falan. Bunlar için mesajları yöneten fonksiyonlar yazarsınız. İşte şu butona tıkadığında şu dosyayı silsin gibi. Tabi çok fazla ve çeşitli mesajlar geldiğinden siz yaptığınız yazılımın gerektirdiği mesajları işlersiniz. Diğerleri ise sistem tarafından işlenir. Aslında siz işlediğinizde bile ardından yine sistem kendi işlemini yapar. İşte insanın zihni de sürekli mesaj gönderiyor. Bunların büyük çoğunluğunu işlemiyoruz. Farkına bile varmıyoruz. Ama işlediğimiz mesajlar var . (Event'da diyenler oluyor) İşte işlediğimiz mesajlar arttıkça artık bunalıyoruz. Aynı anda bir kaç işi birden yürütmeye çalışıyoruz. Çalıştığız iş yerinde bir şey yaparken faturaları düşünüyoruz, ardından tipini düzeltmeyi, ardından yaz tatilini ... bunların hepsi üstüste biniyor. Aynı anda bir çok konuya odaklanmak zorunda kalıyoruz. (multi-thread diyoruz buna) İşte bilgisayara aşırı yüklendiğinde işlemci ısınıyor ya. Biz de bunalıyoruz. Çok fazla program çalıştırınca hepsi yavaşlıyor ya biz de öyle yavaşlıyoruz. Bu yüzden olabildiğince az mesaj işlemek ve sisteme bırakmak gerek. Ne olabilir ki.

                    • Eğer biri sana öfkeleniyorsa büyük ihtimal korkuyordur.

                    • Hata yapamazsın. Bir şeyleri doğru veya yanlış yapacak güç yok sende. Bu yüzden kaderi etkileyemeyeceğinden sen yap bir şeyler her şey olacağına varır. Rahat ol. Yaptığın hiç bir şey hata değil.

                    • Ne olursa olsun insan gün içerisinde mutlaka en az bir kez kutlama yapmalı.Herşeyi bir kenara bırakarak kutlama yapmak lazım. Neyi kutlayacağım diyenlere "Şükür kutlaması" diyorum. Sadece kutlama yapabildiğin için kutlama yap.

                    • Bütün çekincelerini bir kenara bırak. Özgür düşün özgür yaşa. Uzak kalınacak kavram çekinceler.

                    Serbesatış-7

                    • Televizyon yaşam enerjisini alıp götürüyor. Haremde bütün gün karşı sarayı rontgenlemek gibi bir şey.

                    • Neden-sonuç ilişkilerinden türeyen kurallar var. Bize belirsizlikten uzaklaşmamızın yollarını gösterir. Yada biz öyle olduğuna inanıyoruz. Bu kurallar bazan bizi öyle bir duruma düşürebilir ki hareket edemez duruma düşeriz. Bu kurallar ne yaparsak belirsizliğe doğru sürükleneceğimizi veya neler olduğunda belirsizliğe sürükleneceğimizi bize gösterir ve çok zaman nasıl bundan kurtulacağımızı söylerler. Tek amacımız belirsizlikten kurtulmaktır. Olaylar olduğunda biz bu kurallar ile nelerin olacağına dair fikir sahibi oluruz ve belirsizlik durumu için endişe duyarız. Bu kurallar vasıtası ile geleceğimizi kontrol altına almaya çallışırız. Bunu yaparken de hem kendimizi hem bir otokontrole tabi tutarız hemde başkalarını ve başka nesneleri kontrol altına almaya yani hükmetmeye çalışırız. Aynı şekilde başka insanlar da bize hükmetmek isterler. Karşılaştığımız bir çok insan ve nesneye bakarken onları tanımak için onların neden sonuç ilişkilerine bakarız. Hangi etkilere hangi tepkileri verdiklerini anlamaya çalışırız bir nesnede ne kadar çok neden-sonuç ilişkisi edinmişsek onu o kadar iyi tanıdığımızı söyleriz. Bu nesneler dışında kavramlar için de geçerlidir. Bu yüzden tanıdığımız hiç bir şeyin ne olduğunu idrak edemeyiz. Nesnelerin bu etki-tepki fonksiyonlarına göre onları gruplandırır kategorize ederiz. Sokakta yürürken gördüğümüz herşeyi bir kategoriye sokarız. Eğer tehlikeli kategorisinde bir şey ile karşılaşırsak anında zihnimiz bize ona karşı kullanılabilecek olası neden-sonuç ilişkisini sunar. Bazen bu kurallar geçersiz olur o zaman, hayal kırıklığı, öfke başlar.

                    • Başına gelenlere veya gelebileceklere razı olmak gerekir. Bunları engellemek, değiştirmek hızlandırmak, geciktirmek vb. için uğraşmak anlamsızdır. Bu amaçla başlatılan bütün girişimler daha fazla hüsrana neden olacaktır. Aynı şekilde başına geleceklere bakıp kendini kısıtlamak da anlamsızdır. Yine aynı şekilde gelecekte seni memnun edeceğini umduğun bir şey için bu gün bir şeylere katlanmak anlamsızdır.

                    • Geleceğe, şu anda başka bir yere, veya birilerinin zihinlerinin içine dair, öngörülerimiz oluyor. Bunlar anlık görüntüler olarak beliriyor zihnimizde. Bir çok tavır ve davranışımızda bu öngörüler bizi yönlendiriyor. Bunları engelleme şansımızın olduğunu zannetmiyorum. Bunlar çok zaman mantıkla oluşmuş değillerdir. Belki yarısı hiç olası olmayan şeyler ile ilgili olabilir. Çok zaman biz bu öngörülere tepki veriyoruz. Hiç bir şey yapamazsak korkuyoruz, panikliyoruz, kızıyoruz, vs.

                    • İstediğin şeyin hayali yada öngörüsü kendisinden daha güzel gelir. Korktuğun şeyin kendisi hayali yada öngörüsü kadar korkunç değildir. 

                    • Özgürlük, acıyı, kaybetmeyi, korkmayı göze almak demektir. Belki bu yüzden nadiren elde edilir ve paha biçilmezdir. Özgür olmayı herkes ister ama pek az kişi göze alır.

                    • Hayal gücü herşeyi olduğundan daha iyi veya daha kötü gösterme eğilimindedir.

                    • Bir kez beklenti oluştuğu zaman korku da kendiliğinden geliyor. Aynı yarışma programları gibi önce kazanabileceğin parayı gösteriyor. Seni beklentiye sokuyor. Sonra senin inim inim inlemeni gösteriyor. Hatta bir tanesi kazanılacak parayı veriyor adamın eline şimdi kaybediyorsun diyor. Hayatta da böyle beklenti oluşturursan, korku da gelir hırs da gerginlik de.

                    • Coşku yoksa bir şeyleri yanlış yapıyorsundur.Motivasyonun coşku olmalı korku değil. Coşkunu bastırma.

                    • Yaşadığımız her travma bir çakılı hayat dersi olarak zihnimize kazınıyor. Sonrası zihnimiz hep bu travma olasılıklarını önleme çabasına giriyor. Korkuyor endişeleniyoruz. Bu bizi ürkek endişeli hale sokarken baskı altında yaşamamıza hayattan tad alamamamıza neden oluyor.

                    • Geçmişde yaşadılarımız bizim bu gün korkular endişeler ile birlikte sağlıklı düşünmemize engel oluyor. Davranışlarımız refleks tepkilerimiz geleceğe bugüne düne bakışımız bu tecrübelerin etkisinde sağlıksız saçma tutarsız oluyor. Geçmiş bize endişeler korkular yükledi biz de bunlar yüzünden bu gün sağlıklı düşünemiyor çok zaman gelecekten korkuyoruz.

                    • Bizim travmalarımızdan kaynaklı korkularımız yada çevremizdeki insanların travmalarının yansımalarına maruz kalmış olmamız. Bizde bir çok korku, önyargı, alışkanlık oluşturuyor. Bunlar tamamen baskın olduğunda karakter özelliği olarak görülüyor. Her biri aşılması gereken birer ruh hastalığı aslında. Kurtulmak için travma sonucu edinilen korkulan duruma maruz kalmak deneyimlemek bir çözüm olabilir.

                    • Hayatında veya belli bir döneminde travmalara aşırı maruz kalmış veya bu şekilde çok fazla travma yaşamış insanlardan etkilenenler sürekli olarak ürkek bir yapıya sahip oluyor ve ne olursa olsun paranoyak gibi kötü olasılıkları düşünüp ortadan nasıl kaldırırım diye kendini yiyip bitiriyor.

                    • Her olay herkesde aynı şekilde etkili olmayabiliyor. Bir kişide travmaya neden olurken diğerinin umrunda olmayabiliyor. İnsanın olaylara bakışı onun yaşamını etkileyen bir unsur oluyor. Hayata karşı olaylara karşı öyle bir düşünce yapınız felsefeniz vardır ki olanlar sizi etkilemez veya tam tersi.

                    • İnsan çokca yanlış bulduğu şeylere düşkün olduğunda bunların suçunu soyut kavramlara yüklüyor. Sigara içiyor ve bırakması gerektiğini düşündüğü halde suçu tiryaki olmaya atıyor gibi. Ayrıca hiç mantıklı gelmese kabullenemese de bir çok konuda çok saçma açıklamaları kendi kendisine telkin ederek kabul etmeye çalışıyor. Bu soyut kavramlarda olduğu gibi. Bazende boşluğa düşme korkusundan yada herkes gibi olma çabasından bu telkini yapıyor.

                    • İnsanlar belli bir düşüncenin etrafında toplanma eğilimindedir. Bu düşünce ne kadar saçma olursa olsun insanlar birlik olmak için onu kabullenmeye kendilerini zorlarlar. insanın kendi kendine bir düşünceyi telkin etmesinin nedenlerinden birisi -belki de hepsi- budur. Papa'nın veya kralın kutsallığı gibi şeyleri insan kendi kendisine kabul ettirmeye çalışır. Genelde bunu yaparken insan zihninde hiç bir kavrama işaret etmeyen kelimeler seçilir. Yani aslında anlamı olmayan kavramlar. Yada muğlak kavramlar. Bu şekilde insanların Papa'ya yada Firavun'a tapmasını sağlanabilir. İnsanlar içinde bulunduğu topluluğun yada çıkar grubunun etrafında toplandığı düşünceleri kabul etmek zorundadır. Dinlerin de coğrafi olarak net sınırlar ile ayrılmış olması bunun açık kanıtıdır.

                    • Öğretilmiş korkularda var. Bunların çoğu gücüne yaşam becerisine bilgisine güvenilen insanlardan geçiyor. Büyük çoğunlukta bu anne baba oluyor.

                    • Hata yapmaktan, kazaya uğramaktan korkmamak gerek.

                    • Travma kalıntıları insanı sürekli felaket beklentisine sokabilir.

                    • Başarısız olmaktan, rezil olmaktan korkma.

                    • Risk olasılık çarpı maliyettir. Hayatımızın büyük bir bölümünü riski azaltmaya çalışarak geçiriyoruz. Riski en aza indireceğini zannettiğimiz yaşam pratiklerimiz, alışkanlıklarımız, bağımlılıklarımız var. Bunlar ve benzerleri güvenli yaşam modunu oluşturuyorlar. İşte bir çoğu başkalarının bize aktardığı, bir kısmının ise geçmiş travmalarımızdan geldiği bu güvenli yaşam ilizyonu bir yalan. Hayatı tatsız tuzsuz, kuru kuru ve bazen dehşete bile düşerek sanal korkular yaşıyoruz. Bir şeyin olma olasılığının oluşması olasılığının belirmesi bile bizi korkudan tirtir titretiyor. Yada güvenli yaşam pratiklerimizi gerçekleştirememe ihtimalimiz bize cehennemi yaşatıyor. Risk diye bir şey yok.

                    • Kötü olasılıklara, yani bir anlamda risklere, çok da itibar etme. Onların çok da üzerine gitme. Mümkünse aldırış etme.

                    • Çevrene, çevrende gelişen olaylara, kişilere, olanlara, olabileceklere korkarak, ürkek, tedirgin, mesafeli bakma; rahat, sakin, relax, sempati ile bak.

                    • Sürekli tahminlerde bulunup hayatı kontrol altında tutmaya çalışıyoruz. bu çaba bize sanal korkular yaşatıyor çokça.

                    • Tehditler ve fırsatlarla çok fazla meşgul oluyoruz. Her an her durumda oluşabilecek tehditleri veya fırsatları kolluyoruz. Kafamızda kurguluyoruz, ne olursa ne olur o zaman ne yaparım. Satranç oynar gibi.  Bu hayatı yaşamamıza engel oluyor. Hayatı kazanılıp kaybedilen bir oyuna dönüştürüyor. Hayatı yaşa onunla savaşma. Tabi bunun yanı sıra tehditlerden uzak olduğunu düşündüğümüz güvenli yaşam pratiklerimiz var. Bu pratiklerimizi tekrar edip duruyoruz ki güvende kalalım. Bu kez de bu pratikleri gerçekleştirememek tahditi ortaya çıkıyor.Veya kolay yoldan gerçekleştirme fırsatı çıkıyor. Sürekli güvenli yaşam pratiklerimizi geliştirmek gayreti ile fırsatları kolluyor uzaklaşma telaşı ile tehditleri hesap etmeye çalışıyoruz. Ne olursa olsun tehditlerden kaçıp fırsat olarak gördüklerimizi kovalıyoruz. Bu saçmalık bizi çok yoruyor ve geriyor.

                    • Hayaller çok da masum değil galiba. Hayaller tıpkı bir radar gibi bizim için tehdit veya fırsat olabilecek durumları arayan bir radar gibi çalışıyorlar. Ve yanlış alarm verdikleri çok oluyor. Kafamız sürekli bir şeyleri kuruyor. Onlarda olabilecekleri tahmin etmeye çalışıyoruz. Bilinçli olarak değil farkında olmadan yapıyoruz bunu. Bu sırada işler satranç oynar gibi oluyor. Ben bu durumda şunu derim şöyle olursa şunu yaparım gibi. Ya da yaptığını hayal ediyorsun. Endişenin korkunun şiddeti hayal sırasında kaçıncı hamlede gerçekleştiğine bağlı oluyor. Eğer ilk hamlede oluyorsa en büyük panik yaşanıyor olayın önemine bağlı olarak da şiddeti oluyor tabi. Çok zaman ise hayallerimizde olduğundan çok daha önemsiz oluyor gelişmeler. Geçmişe dönük olanlar ise benzer bir durumda o hatayı yapmayıp başka bir yol seçilseydi. Tahmin etme çabası. Yine geleceğe dönüktür aslında. Geçmişde yapılmayanı hayal edip tehdit ve fırsat tahmini araşturması yapılır. Ve kurallar oluşturulur ki fırsat yakalansın tehdit ortadan kalksın. Hayalleri ciddiye almamalı ve bir iki hamleden öteye hiç bakmamalı mümkün olduğunca.

                    • Güvenli yaşam pratiklerine, ek olarak güvenli yaşam zorunlulukları da var. Bunlar mutlaka gerçekleşmesi gereken aksi halde panik yaratan durumlardır. İnsan hiç farkında olmadan belli durumlara kanalize olur onu gerçekleştirmek için çırpınır durur. Zaten buna çaba göstermez ise hemen zihni uyarır tehdit öngörüleri gelir. Yaşamın doğal akışı içinde görünür bu zorunluluk ama şöyle bir çekilip baktığında zorunluluktur işte. Onu zorunlu kılan güvende bulumanın koşulunu yerine getireceğini zannettiğin durumdur.

                    • Ne zaman hayallerin belli bir konu etrafında yoğunlaşırsa anlaki sen ona takmışsın. Onu sıkıntı etmişsin. Tehdit algılamışsın kendine. Çünkü bazen hayaller doğrudan tehdide odaklanmayıp onun etrafında dönüp duruyor. İnsan farklı farklı konularda düşündüğünü zannediyor ama aynı tehdit etrafında dolanıyor aslında. Seni geren bir durum oluyor ve onun etrafında hayaller oluşuyor. Bunlar bazen tehdit gibi görünmeyenler bile olabiliyor.

                    • Hayaller çokça doğrudan olmaktan öte içten içe seni rahatsız eden, seni korkutan, uzak durmaya çalıştığın bir şeyler dışa vurumudur. Bu yüzden çokça bir yönde yoğunlaşırlar. Zaten ne kadar yoğunlaşırlarsa o kadar rahatsız ederler. Aynı köpekten korkuyorsan gözünün köpekte veya köpeğe karşı savunmada kullanacağın nesne arayışında olması gibi.

                    Serbesatış-6



                    • Allah'a değil de başka bir şeye inanmak deyince insanların aklına putlara tapmak gibi mistik konular geliyor sadece. Oysa Allah yerine evrensel düzenin herhangi bir başka açıklaması zaten Allah'ı inkar veya şirk anlamına gelmiş oluyor. 


                    • İsteklerimizde, hedeflerimizde falan kriterlerimiz çok zorlu ve çok fazla. Bunlar korkularımızdan, şartlanmışlıklarımızdan, öğrendiklerimizden ve bunlar gibi bir çok faktörden kaynaklanıyorlar. Kriterlerimizi azaltmamız lazım. Bazı kriterlerimiz öylesine içimize işlemiş ki öyle bir kriterin varlığından bile haberdar olmuyoruz. Çok zaman ise o an ki durumumuz için bile belli kriterleri sağlamaya çalışıyoruz.


                    • Bildiğin bir yere bakarken zihnin daha önce var olduğunu bildiğin şeylere ait görüntüler yerine kayıtlı olanları kullanıyor. Bu yüzden bir şeyi ilk defa görür gibi bakınca çok daha farklı görebiliyor insan. Ayrıca bir de baktığın yeri yorumlamak konusu var. Emin değilim ama zihninde kayıtlı olan o görüntünün yorumu, yeniden gördüğünde aynı yeri zihnin yeni gördüğünden çok ona ait yorumu sunuyor sana ve sen görmüyorsun aslında gerçekten o yerin nasıl göründüğünü. Çok zaman baktığımızda gördüğümüz şeyleri yorumlayıp onun kendimize karşı mental olarak konumunu, kafamızdaki diğer yorumlar ile ilişkisini oluşturuyoruz. Bu durumda gelen saf görüntüyü görmez oluyoruz. Oysa saf görüntü bir çok yer için insanın gözlerini alır. O kadar ki güzeldir. İzlerken sadece bak, baktığın yerin nasıl göründüğüne bak, mesela orada ne var diye değil orası nasıl görünüyor diye bak. Bakmak önemli, çok zaman bakmıyoruz. Görmek fiilinde insan kendisi için fark yaratabilecekleri görüyor. Bakmak öyle değil. Bak ki etrafında ne güzel manzaralar olduğunu gör. 

                    • Hesap kitap ile yaptığın planlarına sağdık kalmak konusunda kararlı olma. Hoşuna gitmiyorsa bırak planı uygulama. Endişelerine karşı alacağın tedbirleri uygulamak konusunda da çok kararlı olma. Çok da hevesin yoksa alma tedbir. Bir şey yapmayı canın çektiğinde onun sebep olacaklarından da çok da çekinme ve çok da düşünme. Bir adım sonrasını düşünme de denilebilir galiba. Sen kendine göre yaşa da bırak ne olursa olsun. Korktuğun gerçekleşse de gerçekleşmese de.

                    • İnsan sosyal açıdan da çevresindekilere kendisine göre bir konum veriyor. Herkese bir rol verip o rolü oynamasını bekliyor. Bir çok krizde bundan çıkıyor. İnsanların birbirlerine verdikleri roller uyuşmuyor.

                    • Kibirin en çok beslendiği kaynak övgüdür. Övgüler sinsice insanın ruhunu ele geçirir. İnsan kendisini yüce bir şey zanneder. Sonra kendinde olduğunu gördüğü övgü kaynaklı özellikleri veya pozisyonu kaybetme tehlikesi durumunda panikler. Övgüler başka kişiye yönelik bile olsa insan bundan etkilenebilir. Kendisini o vasıflara sahip olduğuna iknaya çalışabilir. Herhangi bir korku, endişe, plan vs. yokken birini eleştiriyorsak bu kendi sahip olduğumuzu düşündüğümüz vasıflardan dolayı kendimizi yüceltme çabası olabilir. Yani başkasında olmayıp kendimizde olan vasıflar için diğer kişiyi aşağılarız, alay ederiz, eleştiririz. Bunun yanı sıra kendimizde olduğunu bildiğimiz vasıflarımız övgü almaz olur veya zıttı övgü almaya başlarsa kızar, reddeder, küser, depresyona gireriz. Ama genelde yani sıfatı edinmeye çabalarız. Kibir daha önce de yazmıştım kendini yüceltme çabasıdır. Bir çeşit tanrı olma gayreti gibi. Bunun da insanın insanın bir türlü bilinçli olarak kabullenemediği hayatın belirsizlikleri karşısında zayıf ve çaresiz oluşuna karşı tedbir olduğunu düşünüyorum. Hayat ne olduğu bile bilinmeyen tam bir belirsizlik çünkü.

                    • Üşengeçlik tamamen gözünde büyütmek ile ilgili. Eğer bir şeyi yapman için seni tedirgin eden bir durum yoksa veya yapmanı engelleyecek bir şey mesela yorgunluk gibi. İşi gözünde büyütmüşsündür. Şöyle düşünülebilir. Bir iş ile ilgili stres yapmıyorsan, yapabilecek durumdaysan, tembellik de yapmıyorsan ve istiyorsan o işi yapmama sebebin büyük ihtimalle gözünde büyütmendir. En azında böyle bir durumda acaba çok mu gözümde büyütüyorum diye düşünmek gerekir.

                    • Çevremizde gördüğümüz, duyduğumuz ne varsa onları kendimize göre tehdit mi, kullanabilir miyim gibi baktığımız için hiç bir şeyin tadına varamıyoruz. Her şey bizim planlarımıza, endişelerimize karşı tedbirlerimize araç olup olmayacağına göre sınıflandılıyor bizim tarafımızdan. Ve herşeye yaklaşımımız buna göre oluyor. Sonra hiç bir şey kendisi olarak kalmıyor kendisi olarak algılanmıyor sadece bizim belirlediğimiz konuma sahip oluyor ve biz ona göre tepki veriyoruz ona. 

                    • Bir şey hoşuna gittiyse, meylin varsa, içinden geliyorsa kendini frenleme. Seni engellemeye yönelik düşüncelerine aldırış etme. interrupt'lar olacaktır bunları geçmen gerek. Yok böyle yaparsam şöyle bir şey olur, yok rezil olurum, yok azarlanırım, yok kalp kırarım gibi engelleyici düşünceler seni alıykoymaya çalışınca aldırış etmeyeceksin. Rahat rahat devam edeceksin.

                    • Korkma , endişelenme bir şeyden. Rahat ol keyfine bak. Gevşe biraz.

                    • Özgürlüğü hisset.


                    • Çok zaman geleceğe dönük hayaller oluyor bizi korkutan endişelendiren. Geleceğe dönük beklentilerse şu anın hırsına dönüşüyor. Bu hayallerin kendi tecrübelerimize göre olası olma durumu ona karşı şuanki tepkimizin netliğini belirliyor. Geleceğimizin güvenini huzurunu çoşkusunu elde etmek üzere bu günümüzü heba edebiliyoruz. Oysa güven elde etmek için çok zayıfız, çoşku ise sadece şuanda var. Şuanın farkına varmadan çoşkuyu elde etmek imkansız. Bu yüzden geleceğin hayalleri ile uğraşmayı bırak da şu anın farkına var. Sonra bu günde o özlenilen ama zamanında değeri bilinmeyen günlerin arasına girecek. Olası geleceğin görünümüne aldırış etme. İster iyi ister kötü farketmez geleceğin olasılıkları ile uğraşma. Bir filmde diyordu neredesin? Burada. Ne zaman? Şimdi. O halde şu an burada kal.

                    • Bir şey yapacaksan sonra ne olur bunu yaparken şunu bozmayayım aman şu da sıkıntı yaratır gibi plan program sakınmalar çekincelerle uğraşmayacaksın. Çok da düşünmeyeceksin. Mızmızlanmayacaksın. Yapılacaksa yapacaksın. Böyle bodoslama kaba saba ötesini berisini sallamadan. Ayrıntısına bakmayacaksın işte bunu yaparsam bu olur bu yüzden bunu şu şekilde yapmalı demeyeceksin. O kısıtlar seni zıvanadan çıkarır. Ve şunu diyeyim bu malzemeyi buradan geçirirken kırıp dökdüğün şeylerin hepsi zaten kırılacaktı. Sen o malzemeyi ordan geçirdin ya o yeter. 

                    • Allah'tan başka hiçbir şeyden ve hiçkimseden korkma , utanma, çekinme. Sadece Allah'tan kork. Olabileceklerden , başına geleceklerden endişelenme, tasalanma Allah'a güven. Tereddüt etme, risk hesabı yapma Allah'a güven. Özgüvenli ol, ama kendinde şu bu olduğundan değil, Allah'a güvendiğinden dolayı kendine güven. Yapabilir miyim , yapamazsam ne olur, yaparsam ne olur, bunu yaparken şunu bozarsam gibi şeyleri düşünme Allah'a güven. Şunu yapmazsam şu olur bunu yapmak zorundayım gibi düşüncelere itibar etme, Allah'a güven. Allah'a güven içinden geldiği gibi yaşa Allah'tan başka hiç kimseden korkmazsan ve O'na güvenirsen hiç bir sıkıntı olmaz. Rahat ol.


                    • Geleceğe yönelik varsayımlarda bulunarak endişeleniyorsun. Bulutlara bakıp yağmur yağacak ıslanacağım diye endişeleniyorsun. O yağmur yağar yağmaz o belli olmaz ayrıca ıslansan da bundan kormana gerek yok Allah'a güven diyorum. Geleceğe dair varsayımların ister istemez oluyor. Ama bunlara bakıp paniğe kapılmanın , telaşlanmanın  gereği yok. Asıl korkulması yada uzak durulması gereken şey korkunun endişenin kendisi.

                    • Hayat, var olmak, görmek, hissetmek çok saçma bir absurd komedi gibi. Var oluyorsun. Bunun ne anlama geldiği belli bir şeyler hissediyor görüyor duyuyorsun buna var olmak diyoruz. Ama varolmadan neydi peki bütün bunlar. Yani görüyorsun ama gördüğün sanki senin görmene bağlı görmesen nedir belli değil. Dahası yok oluyorsun. Bu ne şimdi yok olmak ne. Yok olan bir sürü insan tanıdım. Eeee hepsi buysa ne bu koşturmaca. Ne kadar saçma . Ayrıntı vereyim insan asla kendi yüzünü göremez. Kendimi görürken bacaklarım falan sanki diğer gördüklerimden farksız. Gördüklerimin bir kısmına ben diyorum. bir de kafa kısmı olduğunu farzediyorum tabi. Tuhaf geliyor hepsi. Bazen yürüyen ben değilim de bir hayvana binmişim gibi geliyor vücut kendi kendine gidiyor. Hatta çok zaman benden bağımsız hareket ediyor. Vücut tuhaf bir hayvan.Baze bakıyorsun sen farkına varmadan elin kafana gitmiş kendi kendine saçınla oynuyor. Etrafda gördüklerimde televizyon gibi geliyor bazen. Gerçeklikle ilgili baya bir sıkıntım oluyor. Yani nihayetinde çok saçma. Hissetmeye başlamak ve hissetmek ve hisstmeyi sonlandırmak çok acayip.  


                    • Bir şeyi çok istersen elde ettikten sonra kaybetmemek için çok taviz verirsin. 


                    • Aklından sırf içinden geldiği için bir şey yapmak geçtiğinde, şeytanın hemen sana bir sürü olumsuz durum sıralar seni alıkoymak için. İşte öyle yaparsan başına şu gelir bu gelir falan gibi. Dikkat edersen farkedersin. Bunların hepsi kuruntudur aldırış etme.

                    • İstediğin zaman istediğini yapabilir, istediğin şeyin tadına varabilirsin. Seni engelleyen hayalgücünün ürettiği korkular, kibir, alışkanlıklar ve bağımlılıklardır.

                    Serbesatış-5

                    • Kırmamak, üzmemek, kızdırmamak, kınanmamak senin amaçların arasında olamaz. Bunlar sadece kısıtlayan faktörler. Bunlar seni inandılarından alıkoymasın.

                    • Tatilde olduğunu düşünmek insanın ruh sağlığına çok faydalı oluyor.  

                    • Hırstan gözü dönmüş insanlar kaderimizin bir parçasıdır. Biz onlar için ya bir araç ya bir engel yada hiç bir şeyizdir. 

                    • Geleceğe dair endişelerimiz, beklentilerimiz yada bunlara karşı vermeyi planladığımız tepkilerimiz hep kesin ve mutlak gelir. Bir çok kez yanıldığımızı görürüz ama yine de öyleymiş gibi devam ederiz. Bu belkide herşeyi birbirinin nedeni olarak gördüğümüzden bir şeyler olduğunda veya yaptığımızda başka bir şeylerin olmasının kesin olduğunu zannettiğimizden kaynaklanıyordur. Geçmişe dönük olarak da aynı şey geçerlidir. Şu an bunlar olduğuna göre geçmişte şunların olması gereklidir diye düşünürüz. Hatta hiç düşünmez kabul ederiz. Bunların hepsi savunma mekanizmamızda kullanmak üzere birer koz olarak göründüğünden bir türlü vazgeçemeyiz. Şu an ki bir şeyin bir başka şeye neden olacağını göze alarak verilen kararlar insanı gereksiz yere yorar ve mutsuz kılar.

                    • Hiç bir şey sen bir şey yaptığın için veya yapmadığın için olmuyor. Hiç bir şey sen bir şey yaptığın için veya yapmadığın için olmayacak. Bu yüzden pişman olmak veya hırs yapmak gereksizdir. Tevekkül böyle birşeydir. Sen içine doğanı yaparsın ama ona bel bağlamazsın. Sonrasında beklentin gerçekleşsede gerçekleşmesede buna o yaptığını sebep olarak bulmazsın. Bu yüzden inandığını ve yapmak istediğini yaparsın sonucuna bakmazsın. Derler ki onu yapmasaydın böyle olmazdı. Olanlar olur sebepler peşi sıra gelir. Bir şeylere sebep olmaya çalışmak gereksizdir. 

                    • Olan her şey Allah'tan oluyor. İster sen yap ister başkası isterse birbirini tetikleyen olaylardan biri olsun. Bir şeyin olması için Allah'ın onu oldurması gerekir. Eğer bir şey yapmışsan Allah'ın izni ile olmuştur. Senin bir şartları oluşturmanla değil. Geminin yüzmesi için gerekli tüm şartları hazırlasan Allah razı değilse o gemi yüzmez. Yüzmeyince derler ki şunu yapman gerekiyormuş yapmamışsın bilmiyormuşsun unutmuşsun falan. Nedenler insanın aklileştirme çabasıdır. Allah bir şeyi olduracaksa sen hiç uğraşmasan hatta engel olmaya çalışsan da oldurur. Bir şeyin olması için ilk şart Allah'tan istemektir.



                      • Umudunu kaybetmekten korkmak var bir de. Yapacağın bir hamlen olduğunda ve ona bel bağladığında ondan beklentin olduğunda o hamleyi yapmak zorlaşır. Onu yaptığında umduğunu bulamazsan ve başka çıkar yol bilmiyorsan o senin tek umudundur ve kaybetmekten korktuğundan o tek kurtuluş umudun olan adımı bir türlü atamazsın. İşte dışardan bakıldığında son derece saçma görünen bir insanın kurtulmak istediği durumdan kurtulması için gerekli olan bariz adımı atmamasının nedeni budur. Son kurşununu kullanmaktan korkar insan. Onu kılı kırk yararak kullanmak ister. Bilse ki hiç bir şey o adıma bağlı değil bu sıkıntıya düşmezdi ama o da hiç kolay değil. 

                      • Belki de düşünmeden aldırış etmeden umursamadan yaşamak gerek. Korkulara, endişelere, olacaklara, olanlara aldırış etmeden. 

                      • Kimsenin tepkisinden kokmayacak, çekinmeyeceksin. Bir şey yapıyorsan aman kim ne der ne yapar gibi düşünceleri kale almayacaksın. İstediğin gibi  devam edeceksin.Rahat olacaksın.

                      • Kendini baskı altına alma. Seni baskı altına altına sokan düşüncelerini kale alma. Bir şey yaparken aklına gelen şuna şuna dikkat et gibi şeyleri boş ver yap gitsin. 


                      • Tümevarım bir hata olabilir. Yani olanlardan sonuç çıkarmak yanlış geliyor. Olanlardan kurallar çıkarıp bunların her zaman geçerli olduğu varsayımı ile her durumda benzer bir bir şey olduğunda geleceğe dair  sonuçlar çıkarmak ve şu anki kararlarını bu varsayım üzerine vermek hatadır. Bu tavır insanda tartışılmaz olarak görüldüğü gibi refleks haline de gelmiştir. Hiç bir şey başka bir şey olduğu için olmuyor. Geleceğe dair yaptığın hiç bir tahmin senin şu an ki tavrını etkilememeli. 

                      • İnsanların hemen hemen hepsi ruh hastası olduğundan onların saygısını, sevgisini, takdirini kazanmaya çalışmak onlardan medet beklemek, onları memnun etmeye çalışmak gereksizdir. Ayrıca bu hasta insanlar mantıklı bir nedene dayanmayan hastalıklarının ürünü tavırlar sergilerler. Çok da ciddiye almamalı.

                      • İnsanların olası tepkileri seni etkilememeli. Tepkiler kınama, küçümseme, aşağılama, kızma, övme, teşvik etme gibi bir çok şekilde görünebilir.

                      • Allah'a inanmak sadece onun varlığına inanmak değil, onun sıfatlarına da inanmaktır. Onun herşeye gücünün yettiğine, adil olduğuna, her şeyin ondan olduğuna, ondan başka korkacak çekinecek olmadığına, ondan başkasına güvenmenin boş olduğuna, olan ne varsa Allah'tan olduğuna gerisinin sonradan gelen nedenler olduğuna inanacaksın.


                      • Şöyle düşünmek gerek nedenler mi önce gelir sonuçlar mı? Nedenler sonucun oluşmasını mı sağlar, yoksa sonuca uydurulan bahaneler midir? Nedenler mi sonuçları oluşturuyor yoksa sonuçlar mı nedenleri var ediyor?  Bana önce sonuçlar geliyor gibi geliyor. Olanlar olduktan sonra biz ona nedenler uydururuz ardından aynı nedenler ile olan olmayınca bu kez başka nedenler uydururuz yanlışmış falan deriz oysa olanlar nedenlarden bağımsızdır.

                      • Hiç bir durum, pozisyon, hal vs. bir diğerinden üstün değildir. Biz toplum olarak geçmişten bu yana böyle öğretildiğimizden dolayı konumları hep diğerinin üstünde tutar, aşağı gördüğümüz konuma geçme durumumuzda kahroluruz. Oysa bulunacağımız hiç bir durum bir diğerinden üstün olamaz. Gerginliklerimiz saldırganlığımız yalanlarımız hırslarımız kendimizi paralarcasına çalışmamız bu pozisyon hiyerarşisinde daha üstte olma çabası yada en azından pozisyonunu kaybetmeme çabasıdır.

                      • Hayatı çok kompleks yaşıyoruz. Çok hassas dengeler içeren çok parametreler içeren komplex denklemler ile hedeflerimize ulaşmaya çalışıyoruz. Yada hedeflerimiz öylesine zor uzak erişilmez veya sayıca çok ki onlara erişmek futbol sahası büyüklüğünde dolaşmış kablo yığınını bir saatte çözmek gibi bir şey oluyor. Daha basit yaşamak gerek diye düşünüyorum. İsteklerinin her birine asılmaya gerek yok diye düşünüyorum. Karar verirken zorlanmamız hassas denklemleri çözmeye çalışıyor olduğumuzun kanıtı. Rahat rahat yap yapacağını bence bırak hesap kitap yapmayı bu kadar kompleksleştirme hayatını. Bizi sürekli geren onu öyle mi yapsam bunu böyle mi yapsam hesapları, hedefler o kadar çok ve uzak ki her şey birbirine giriyor. Çözülecek gibi değil. Hepimiz hastalığa kalıyoruz. Hepimiz ruh hastası oluyoruz. Sloganımız "Basit yaşa" bundan sonra. 

                      • Hedeflerimizi çok daraltıyoruz. Bilinçli yada bilinçsiz şartlanmış olarak hedeflerimize kısıtlar, koşullar getiriyoruz. Bu da ulaşmayı daha da zorlaştırıyor. Bilinçsizce sahip olduğumuz ve neredeyse her hedefimize uyguladığımız koşullarımız var bunlar kısmen kendi tecrübelerimizden kaynaklanıyor kısmen başkalarından etkileniyoruz. Bir çoğu gereksiz gerginlik yaratmaktan öteye gitmiyor. Bunlar genelde hayatın olmazsa olmazları olarak görünüyor bize. 

                      • Sadece bir hedefe yönelik olarak değil hayatımızın her anında kendimize maddi manevi kısıtlar koşullar oluşturuyoruz. Kendimizi özgür bırakmıyoruz. Her an kendimizi belli sınırlar altında, belli koşullar ile kısıtlanmış, hareketleri kısıtlanmış bir hale sokuyoruz. Kimi zaman korkumuzdan, kimi zaman alışkanlıklardan, kimi zaman şartlanmışlıktan çok zaman ise nedenini bile bilmeden kendimizi kısıtlıyor özgürlüğümüzden mahrum ediyoruz. Bu da bizi mutsuz ediyor.

                      • Kendimizi -tam ifadesi olumu emin değilim ama- karakter kalıpları içerisine hapsediyoruz. Ne zaman ki  kalıbın dışına çıktığımızı hissetsek hemen bir çok büyük bir yanlıştaymışız gibi kalıbın sınırları içerisine geri dönüyoruz. Kendimizi özgür bırakalım. 

                      Serbesatış-4


                      • Neden sonuç ilişkisi ile yaşarken doğal olarak nedenler ile sonuçları ilişkilendiren kurallar da oluştururu. Hayatımızı bu kurallara göre düzenleriz. Bir şey yapınca başka bir şey olacağına inanırız. Bu fizik, kimya gibi alanlarda olduğu gibi sosyal alanda da böyle gibi gelir. Biz şunu yaparsak şu gelir başımıza deyip hiç kimseye onu yapmayız ama bir başkası bize veya başka birine aynı şeyi yapıp başına beklediğimiz sonuç gelmeyince hayal kırıklığına uğrarız. Bizim beklediğimiz olmamıştır. O halde kurallarımız yanlıştır. Yani güvende değiliz. Ve belirsizlik devam ediyor. Bu yüzden bizimle ilgisi olsun olmasın her olaya bakar her haberi öğrenmeye çalışırız ki sonucunu da öğrenelimde bizim hayatımızı üzerine oturttuğumuz kurallarımızın doğruluğuna emin olalım. Yıkılmadığını görelim. Aksi durumda sinirleniriz. Bizim ile aynı kurallar ile yaşamayan insanlardan nefret ederiz. bütün olay neden sonuç ilişkilerini farklı oturtmuş olmamızdır. Örnekleri çoktur. Medeniyetler dediğin, din dediğin bunun gibi bir çok kunu aslında hayatı üzerine oturtabileceğin kurallar topluluğudur. Ama karşıtı olduğundan nefret ederiz. Nefretimiz kendi hayatımızı temellendirdiğimiz bir çok kuralın geçersiz olduğunu görme ihtimalimizdir. Bu yüzden sigara içmeyenlar sigara içenlerden nefret ederler. Çünkü sigara içmeme nedeni sigara içenin zarar göreceği üzerinedir. Görmediği takdirde boşuna bu zevkden mahrum olduğunu görecek ve kurallarını sorgulamak zorunda kalacaktır. Zihnimizde sürekli yaptığımız açıklamalar, gelişen olayları kendi kurallarımıza uyarlamaktır.Bizi beklentilere sürükleyen, hayal kırıklıkları oluşturan, insanlardan nefret ettiren her hangi bir şeyi yapmaktan korkutan bu kurallardır. İnsan refleks olarak kurallarını koruma yanlısıdır. Bunların yıkılması olasılığı ortaya çıktığında agresifleşir, tepki verir dışa veya içe dönük. Geleceğe dönük planların beklentilerin hırsların endişelerin kaynağıda bu kurallardır. Eğer ki neden nasıl gözlüğünü çıkarırsak bundan kurtuluruz.

                      • Sana ne yapacağının söylenmesini beklemeyi bırak. 

                      • Haklı olmaya çalışmak karşındakini haksız kılmaya uğraşmak bizim kendi düşünce dünyamızı ayakta tutma çabasıdır. Birileri ile tartışır dururuz. Alakalı alakasız bir konuda bir fikrimiz varsa amaçsız yere onu savunur dururuz. Onun geçersizliğini kabul etmeye bir türlü yanaşmayız. Çünkü bizim fikirlerimiz birbirlerine bağlı inşaat iskeleleri gibidir. İskeleden bir kat alınırsa yükselmede zaman kaybetmiş gerilemiş boşa uğraşmış olacağız. Dahası diğerlerine karşı daha aşağı olacağız. Heleki bir çok fikrimizi temellendirdiğimiz bir fikir ise yıkılmaması için herşeyi yaparız. Bizim için çok korkunçtur. Bu yüzden fikirlerimizi sorgulamaktan korkarız. Eğer bunu yaparsak altının pek de sağlam olmadığını hayatımızın belirsizlikle dolu olduğunu görme ihtimalimiz var. Bu yüzden temelde genel kabul görmüş çevremizce onaylanmış bir şeyleri kabul eder. Bütün fikirlerimizi bunun üzerine inşa ederiz. Bu yüzden normal olmamız önemlidir. Temel fikirlerde çevremizle çelişemeyiz. 

                      • Temiz giyimli boş laflar satan insanları sevmiyoruz. Onlar yanlış bir yaşam tarzına tutulmuş sonu kötü insanlar. Çünkü bizim bildiğimiz hayat teorilerimize göre bu kadar yalan dolan boş laf ve hakedilmeyenin peşinde olmanın sonu hüsrandır. Biz iyiler bir gün mutlaka son gülen olacağız ve onlar rezil olacaklar. Yanlış. Onlar bizim yaşam teorilerimize uymayıp yine de bizim hayallerimize bizden daha yakın oldukları için kızgınız onlara. Ardından bu kızgınlığımızın açılamasını onların haketmesine bağlamaya yani aklileştirmeye çalışıyoruz. Yaptıklarımız hep teorilerimize uygun olmalı ya biz onları kıskanmış olamayız diye yaptıklarımızı aklileştiriyoruz. Yani kendi yaşam teorilerimizi temel alıp açıklama yapmaya çalılıyoruz. Öyle veya böyle onlarda yaşıyor biz de. Bırakalım haklı haklı haksız ne yaparlarsa yapsınlar. Kimse kimseden daha doğru yaşamıyor. Boş ver onları. Bırak elde etsin. Sen kendi dünyanı sorgula. 

                      • İstiyorum, ihtiyaç duyuyorum. Gerizekalı ne amaçla istiyorsun? Neye ulaşmak için ihtiyacın var.? Düşün azıcık.

                      • Herkes kendince bir şeylerin peşinde haklı nedenlere doğru ideallerle koşturuyor .Kimse kimsenin yaşamını yargılayacak durumda değil.

                      • Bir çok konuda hedefimiz hükmetmek. Herşeye hükmetmeye çalışıyoruz, ama verecek hiç bir hükmümüz yok. Yani herşeyi hükmümüz altına almaya çalışıyoruz ama onlarla ne yapacağımızı bilmiyoruz. Tabi aynı zamanda başkalarıda bizi hükümleri altına almaya çalışıyor. Böyle saçma bir savaşla tüketiyoruz hayatımızı. Hükmederek hiç bir şeyin bize zarar vermesine izin vermemeyi bekliyoruz. Bir şeylerin olması sağlar veya olmamasını sağlarsak sonuçlarıda kontrol altına alırız zannediyoruz. Muhtemelen bu yüzden herşeye hükmetmeye çalışıyoruz. Sevincimiz hükmetme kabiliyetimizin arttığını görmek oluyor. Kaygımız hükmettiğimiz bir şeyin hükmümüz dışına çıkması oluyor . Neyse örnekleri çok. 

                      • Etkilemeye çalışmanın etkileyici olmanın altında da hükmetme çabası yatar. Eğer bir şekilde etkileyici isen hükmetme olasılığın yüksektir. İnsanlar böyle kabul ettiği içinde etkileyici olmaya çalışırlar. Etkileyici olma çabasında sadece karşı cins olarak algılanmamalı; etkileyici konuşma gibi, etkileyici başarılar gibi bir sürü etkileyici olma çabası mevcuttur. Bir şeylere yada birilerine komut verip ona bir şeyler yaptırabilme kudretini kendinde görmek çabasıdır hükmetme çabası insanlara karşı iyi yemek yaparak da olsa etkileyici olmak onlara komut verebilmeni sağlar.


                      •  Hükmetme yöntemlerinden biriside muhtaç bırakmadır. Bu durumda karşındakini kendine veya sende olan bir şeye muhtaç bırakarak ona komut verebilmeye çalışır insan. Bu şekilde kendi güvenliğini de sağlamış olur.

                      • Kuran'da Maide suresinin 26.ncı ayetinde onlar için endişelenme diyor ya. Ben onu Allah'ın söylediğiyle değilde korkularıyla hareket edenler için kederlenme olarak anlıyorum. Orada bahsi geçen adamlar güçlü bir toplumdan korktukları için Allah'ın emri olduğu halde onlar ile savaşmıyorlar. Ama o toplumun refahına kavuşmak istiyorlar. Burada diyor ki bırak onlar için üzülmeyi onlar kendi korkuları yüzünden bu yaşama mahkumlar. Onlar öyle yaşamalılar kendileri için. Belki bu yaşam onları korkularının üzerine gitmeye iter. Üzülme.Devamında iki kardeşin olayı anlatılıyor. Kardeşin biri diğerini öldürecek olmasına rağmen, savunma olarak kardeşini öldürmek zorunda kalmasına rağmen Allah'ın emri uyarınca seni öldürmeyeceğim diyor. Korkusuna rağmen Allah'ın emrini yerine getiriyor. Sonuçta Kuran'da da korkularınla hareket etmemen gerektiğine dair karşılaştırmalı iki güzel örnek verilmiş oluyor.Ben beğendim.

                      • Hükmetme yollarından biride alıştırmadır. Sende olan veya senin sunabileceğin bir şeye alıştırırsan ona bu imkanı kaybetme korkusu yüklemiş olursun. Karşındakinin yaşam tarzına senin sunabileceğin bir alışkanlık kazandırmak (buna bağımlılık da denebilir) ona hükmetme şansını ortaya çıkarır. 

                      • Hepimizde bir hastalık varya. Herkes biraz şizofren biraz paranoyak. Olmayan yada olduğuna dair hiç bir fikrimiz olmayan gerçeklikler üretiyoruz. Şu olduğuna göre bilmem kim de şunu yaptı o zaman gibi hatta daha alakasızları O kesin böyle düşünür yapar gibi. Aslında bundan garibi de insanların hastayken kendilerini hasta görmüyor olmaları bir panik atak (hastalık hastalığı) hastasına onun gerçekte hasta olmadığına ne bilim beyin kanaması geçirmediğine ikna edemezsin. Bunun gibi sanal korkularımız  veya hedeflerimizde bizim farketmemizin zor olduğu durumlardır. Halisülasyon gören insan onun halisülasyon olduğunu bilemez. Şizofren insan sanal dünyası ile gerçek dünyayı ayırt edemez. Bir farzedersek biz şizofrensek paranoyaksak hayal etmek gibi. Yada bir paranoyaksak bunu nasıl anlarız diye düşünmek gerek. Belki hasta olduğunu anlamanın bir yolu bu paranoya için geçerli olabilir. Korkunun gerçekleşmesine müsade etmek olabilir.

                      • Eğer zorluyorsan yanlış yoldasın. İnce hesaplar yapıyorsan yanlış yoldasın. Rahat olabilecek bir şeyi de kısıtlamalar getirerek zorlaştırmamak gerek. Bir filsen magazayı kıra döke geçeceksin hiç bir şeyi kırmayayım dersen kolay bir şeyi zorlaştırmış olursun zorlayarakda bir yere kadar gidersin. Eğer kendin zorlaştırmıyorsan zorlama dışardan geliyorsa bırak o zaman sen o kapıya sığmıyorsun demektir.

                      • Bağımlılıklarımız var farkında bile olmadığımız. Bizi olur olmaz vesveselere yönlendiren. Aklımdaki bir tanesi başarı bağımlılığı. Her konuda her zaman başarılı olmak için uğraşıp olmaınca krize giriyoruz. Sigaradan beter bir bağımlılık. 

                      • Kendine sınırlar çizme. Şunu yapacağım ama onu şunu şunu bozmadan ihlal etmeden yapacağım gibi. Çok incelikli hedefler peşinde koşma. 

                      • Olmaması gereken bir şey yok. Hiç bir şeyi hiç bir yola sokmana gerek yok. Acıdan kaçmanın gereği yok korkabilirsin ama kaçınmaya çalışmanın gereği yok. yaşayacakların senin kendi sakat zihniyetini düzeltecektir. Onları değiştirmene gerek yok. 

                      • Acıdan, üzüntüden, kederden, kaybetmekden vs. kaçmak için çırpınma. Kurtulmak için kılı kırk yarma. Bırak ne oluyorsa olduğu gibi gelsin. Kurtulmak için zorlama. Aynı şey isteklerine kavuşmak konusunda da geçerli. İllahada olacak diye kasma.  

                      • İsteklerimizi gerçekleştirmek, endişelerimizi gidermek için yaptığımız planlar veya öğrenilmiş veya öğretilmiş rutin ve güven ortamı hissi yaratan görevler bizlere zorunluluklar getirir. İşte zorlanmaması gerekli dediklerimin hepsi değilse büyük çoğunluğu bunlar. Bir isteğini yerine getirmek için yapman veya katlanman gerekenin gereğinin yapmak konusunda ısrarcı olmamak gerekli. Bu endişelerin ve görevlerin içinde gerekli. Endişeni ortadan kaldır yada isteğinden vazgeç unut onu yada görevinde başarısızlıktan korkma demiyorum. Korkarsın, üzülürsün, istersin kızarsın. Ama bunları yaşamaktan kaçmak için zorlamaya kalkma. Hatta zorlamama konusunda bile ısrarcı olma. Takıntı haline getirme. Biraz çelişkili durdu ama öyle işte. Zorlamamak istiyorsun diye kafanda kurduğun mekanizmaya ısrarla bağlı kalmaya çalışma. Arada kaçarsa kaçsın zorlarsan zorla yani. Ha yine yapamadaım idye üzülürsen üzül ne olacak. 

                      • Uyku yorgunluk tutulma gibi fiziksel engeler sadece sağlıklı düşünmeyi engelledikleri için rahatsız edicidir. Bunlar sürekli uyarıcıdır. Zihnin sürekli uyarılır. Düşüncelerin kesintiye uğrar ara ara bu yüzden çok sinir bozucudur.  

                      • Pişman olma korkusunu aşmak gerek. Sonra pişman olur muyum diye insan bir sürü şeyde karar veremiyor kılı kırk yarıyor.

                      Serbesatış-3

                      • Eğer bir fikir aklında kendiliğinden beliriyorsa, aksi fikir oluştuğunda kafanda bastırmak zorunda kalmıyorsan, sana ufak tefek de olsa başka bir yerden alıntı gibi gelmiyorsa senin fikrindir, üzerine gidebilir ona uygun hareket etmeye çalışabilir, kendini o yönde bir değişime tabi tutabilirsin. Eğer fikir sana ait değilse bir yerden aldıysan, aldığın fikrin sana faydalı olması için senin o fikri kendi içinden geldiği için kendi kendine yeniden yorumlaman gerekir. Zorla değil kendiliğinden. Yoksa o fikir sana eğreti durur. Ona uyarak hareket etmek veya onu temel alarak düşünemek çelişkili ve hastalıklı bir hale sokar bizi. Bu yüzden bir şey okurken okuduğumuzu hiç bir zaman temel almamalı ona uymaya zorlamamalıyız kendimizi. Eğer yeterince etkili ise zaten kendimizi serbest bıraktığımızda yani kasti olarak bir konu üzerinde yoğunlaşmadığımızda veya bir konuyu bastırmaya çalışmadığımızda içselleşmiş şekilde kendi yapımıza ait diğer fikirler ile harmanlanmış törpülenip budanmış şekilde ortaya çıkacaktırki bu fikre inanmak bizim için çok daha kolay ve temel almak çok daha faydalıdır.

                      • Geleceğe yönelik bir plan, tedbir, beklenti,hedef olduğunda insan boşuna gerilim yapıyor. Sanki o olmazsa olmaz haline geliyor. İnsan kendisi olmaktan çıkıyor. Dikkatli olmak lazım.

                      • Çabalamayı bırak hepimiz öleceğiz.

                      • Olabileceklerden korkmayı bırakıp olanları yaşamaya bak.

                      • Geleceği şekillendirmeye çalışmaktan, bir şeylerin olmasını engellemeye çalışmaktan, kaderine direnmekten, geçmişi yargılamaktan vazgeç. Mücadele etmeyi bırak.

                      • Korkularının seni yönetmesine izin verme. Korkularınla, endişelerinle, kaygılarınla mücadele etmeyi bırak. Hedef koymaktan  vazgeç. Yaptıklarının yapacaklarının sonucunu düşünme. Sonucu için hiç bir şey yapma. Sonucu için hiç bir şeyi yapmaktan kendini alıkoyma. Özgür ol.

                      • Hiç bir şey olmasını bekleme, hiç bir şeyin olmamasını da bekleme ama olanlar ile gönlünce yaşa olacakları ise boşver. 

                      • Bilinçsiz ve otomatik yaşamayı bırak. Hayatının büyük bir çoğunluğunda söylediklerin yaptıkların hissettiklerin bilinçli değil. Otomatik pilota bağlanmış gibi davranıyorsun. Söylediklerinden haberdar değilsin. Yaptıklarından haberdar değilsin. Sadece söylüyor ve yapıyorsun. Bunları yapan sen değilsin. Kontrolün kendinde değil.  

                      • Ne senin ne de yapacklarının hiç bir önemi olmadığını kabul etmelisin. Unutma sen değersizsin. Ne yaparsan yap bir şey değişmeyecek bu yüzden boşver. 

                      • Zihnimiz refleks olarak farkına bile varmadığımız durumlar için çözüm üretiyor. Hangi durum için olursa olsun sürekli takip etmek insanı yoruyor. Bu yüzden olabilrdiğince dinlememek gerek. Yada aldırış etmemek. Kendini kaptırmamalısın böyle zihin oyunlarına. Onu hangi konuda dinlersen o konuda daha fazla çözüm üretecektir. 

                      • Yemek saati diye bir şey yoktur ne zaman acıkırsan o zaman yersin ne bulurusan onu yersin. 

                      • Hayattan çok fazla şey istiyoruz. Çok fazla beklentimiz var. Çok fazla şeyi kontrol altında tutmaya çalışıyoruz.  

                      • Ne istiyorsan yap inan hiç farketmez. Korkmanında ummanında bir anlamı yok. Sadece yapmak geliyorsa içinden yapmaya uğraş ama yaptığın hiç bir şey sana bir şey vermeyecek. Yap ama beklenti oluşturma, aynı zamanda korkmada. 

                      • Rutininin dışına çıkmaktan korkma, tabularını yıkmakta kararlı ol, klişelerini aklından sil 

                      • İnsanların kararlarına ne olursa olsu karışmamak gerek. Sadece verdiği kararda destek olmalı. 

                      • İnsanda sürekli bir şeyler yapmak bir şekilde gelişmek vs. üzerinde bilinçsiz bir hırs var. Bu hırsın altında korku yattığını hissediyorum. Rahatlayamıyoruz bir türlü. Sürekli bir şeyler hangi konuda olursa olsun bizim anladığımız anlamda daha iyi olmak zorunda hissediyoruz. Hiç boş kalamıyoruz. 

                      • Anlamaya çalışmak, takıntılarından, hırslarından kurtulmaya çalışmak vs. de insanı anlamsız bir telaş içine sokuyor. 

                      • İnsanları kaderleri ile başbaşa bırakmak gerek herkes kendisi için en iyi olanı yaşıyor. Kader denilen böyle bir şey. Kimsenin kaderine engel olmaya çalışmanın anlamı yok.  

                      • Eğer üzülüyorsan o an üzülmen gerekiyordur. Eğer endişeleniyorsan o an endişelenmen gerekiyordur.  Zihnin sürekli bunlara planlar yapar. Sürekli herşeye hakim olabilmek için açılamalar yapar. Kale almamak gerek. Oluruna bırakmak gerek.

                      • Bir şey hakkında bir şeyler duyarsın veya bir şeylerin farkına varırsın. Yanlış biliyormuşum dersin. Yok öyle bir şey önceden o şey ile ilgili bir şey bilmiyordun şimdi yeni duyduğun farkettiğinle de o şey hakkında bilgi sahibi olmadın. Yada şöyle söyleyeyim. Gerçek dediğin sadece senin duyduğun gördüğün ve ikna olduğun teorilerdir. Yeni duyduğun ise eski teoriyi geçersiz kılar ve artık gerçek değişmiştir. Ve sonsuz zaman diliminde emin olabilirsin ki bütün gerçekler değişecektir. Bu yüzden bu kaypak gerçek üzerine çok da yoğunlaşma ve güvenme. Gerçeklik üzerine bilgilerin hepsi boştur.  

                      • Olanlar sadedir. Onları felaket veya çok iyi gibi değerlendirmelerin kaynağı sensin. Olanları yorumlamamak gerek. Kategorize etmemek gerek. Kimisinin oluşması için çaba gösterip kimisini uzak tutmak için çaba göstermek sadece kendimize zarar verir. Olanlar sadece bizim için oluyordur. Onlara ihtiyacımız var. Bilek kesenler diye bir film vardı orada "Mucizeler önemi kalmadığında gerçekleşir" tarzında bir şeyler diyordu. Bir şey senin için ne kadar önemli ise seni o kadar uğraştırır anlamında. Seninde yaptıkların bir "küçük mucize" gerçekleştirmek için olamsın. Başına bir şey geldiyse bırak gelsin. Çırpınma. Ondan korkun ona yüklediğin sıfatlardan kaynaklanıyor. Yoksa sadece bir şeyler oluyor.  

                      • Bir şeyin olması bir başka şeyin olmasından daha iyi değildir. Öyle olsaydı bile biz bunu bilemezdik. Başımıza bir şey gelmesi gelmemesinden daha iyi de değil daha kötüde sadece gelmiş işte o zaman hoş gelmiş diyeceğiz. 

                      • Yaşamımızda bir çok kuralımız var yada gerçeklerimiz. Bunlar bizi rutinimizde tutar güven vaadeder. İşte bunlar bizi asıl boğanlardır. Şunu şöyle yapmalıyım bunu böyle yapmalıyım gibi, şu günlerde şunu yapmalıyım, şu saatte bunu yapmalıyım gibi yada şöyle insanlara böyle davranmalıyım gibi. kıyamet kadar kural var hayatımızda ve çiğnemekten ödümüz kopuyor. 

                      • Zihnimizdeki sistemlerden birisi Erken Uyarı Sistemi: Bu sistem tehlike algımızın bir parçasıdır. Bu sistem henüz gerçekleşmemiş önceden tanımlı tehlikeleri tespit edebilmek için ön bilgiler verir. Mesela birisinin ne hissetiği konusunda bize bilgi verir, birisinin bir konuda aslında ne düşündüğü konusunda bilgi verir. Bunun gibi örnekler çoktur. Çoğu kez bunlar saçmalıktır. Ve çoğu kez bu uyarılar bizim bilincimizde işlenmezler. Doğrudan Önleyici Tedbirler Sistemine iletilirler. Bu sistem ise anında olay ile ilgili daha önceden refleks olarak geliştirilmiş bir tepkiyi verir. Bizim bunu farketmemiz mümkün değildir. Herşey bilincimiz dışında gerçekleşir. Birinden anında nefret etmek gibi, bir yeri hiç sevmemek gibi, birine kızmak gibi tepkiler bu sistem tarafından bizim bilincimiz dışında verilir. Bunlardan ayrı olarak bizim bu sistemi iş başında yakalama şansımız bu sistemin refleks tepkiye sahip olmadığı uyarı geldiğinde tepki araştırması durumunda ortaya çıkar. Bu kendini hiç zorlamadığında aklına olası bir duruma yönelik hayaler geliyorsa emin ol Önleyici Tedbir Sistemi iş başındadır. Buralardan yeni refleks tedbirler oluşturur. Eğer farkettiğin tedbirlere aldırış etmezsen ve yaşadığın şeyin sende travmatik bir etkisi oluşmazsa Erken Uyarı Sistemi bu durumu tehlike tanımları listesinden silecektir. Sende biraz daha rahatlamış ve özgür hissedebileceksin. Ama hepsine önem verir ve refleks tepkilerinin sayısını arttırırsan bir süre sonra hayatını sen yaşamıyor olacaksın ne yapsan rahatlayamayacak ve hiç bir şeyin bilincinde olmayacaksın. Şuursuz bir hayvan gibi öleceksin.

                      • Eğer rahat değilsen, gevşemiyorsan, huzursuzsan ya bir şeylerin peşindesindir onlar kaçıyordur, yada bir şeyler senin peşindedir sen kaçıyorsundur.

                      • Eğer bir şeylerin peşine düşmüşsen, elde etmeye ulaşmaya çalışıyor ona yollar arıyorsan. Önleyici Tedbir Sisteminin ürettiği çözümlerden birine kapılmışsın demektir. Farkettiğin anda bırak olmazsa olmasın. 

                      • Yaptıkların rutininin gereği veya bir yaptırıma maruz kalma veya bir hedefe ulaşmak üzere planın bir parçası veya birilerinin isteği olmamalı, yaptıkların sadece yapmak istediklerin olmalıdır. Yapmış olmaının yeterli olması gereklidir. Sörf yapmak gibi sörf yaparken amaç bir yere ulaşmak değil sörf yapmaktır. Sörfü sadece sörf yapmak için yaparsın. Bir de yapmamak durumu var. Eğer sörf yapasın gelmiş ise sörf yaparsam boğulurum ben yüzme bilmiyorum demeyeceksin. Korkmayacaksın. Aklına gelen seni engelleyen hiç bir düşünceye itibar etmeyeceksin.