30 Ocak 2014 Perşembe

Leyleğin Ömrü-11


  • Etiket yaratmak diyor internette okuduğum bir yazı, ben ise nişan takmak diyeceğim. Çabamız kendimize bir ünvan, bir sıfat kazandırmak ve sahip olduklarımızı kaybetmemek. 

  • Yine aynı yerde yazıyordu "Ya inandığın gibi yaşarsın, ya da inandıkları gibi yaşatırlar".

  • İnsanlar ile çatışmak kesinlikle ağzının tadını kaçırır özellikle alışkın değilsen. Ama çatışmaktan kaçınmak seni bir hayatında çok dar bir alana hapseder. Kendinden nefret edersin. Bunalırsın.

  • Çoğu çelişkili ve net olmayan mesajları olur toplumun. Bazen sözel ifade bulur bazen bilinçaltına mesajlar yoluyla verilir. Çocuklukda bunlardan daha fazla etkileniriz. Bize toplumun bir bireyi olarak yapmamız ve yapmamamız gerekenler, takınmamız ve takınmamamız gereken tavırlar konularında eğitim verir. Bunlara yoğun bir şekilde maruz kalırsan kendini kapana kısılmış hissedersin.

  • Dövüş Kulübü'nden "Eğer birileri İncil'i yazmamış olsaydı, İsa nerede olurdu?". "Ömrün boyunca gurur duyduğun her şey çöpe gidecek" "Sevidğin herkesin seni terkedecğini yada öleceğini farkettiğinde ağlamak kolaydır" "BOB:Tim hayatım boyunca neyi neden yaptığımı hiç bilmedim" "Umudunu kaybetmek özgürlüktü" 

  • Olanlara veya olacaklara, verdiğin vereceğin kararlara çok fazla önem atfedersen hayatındaha bir zorlaşır. Büyütmemeye çalış. 

  • Aynı hayvanlar gibi medeniyet insanları da evcilleştiriyor. Evcilleştirilen hayvanların durumuna bakınca, evcilleşmeyi kabul etmek doğru görünmüyor. Aynı hayvanlarda olduğu gibi evcilleşmeni isteyenler bunu senin için değil de kendileri için istiyor olmasın.

  • Gençler şimdilerde çok daha uysal. Sınırları eskiye göre daha geniş ama bu bir karşı çıkışla gelmiş bir şey değil. Kendilerine izin verilen sınırlar içerisinde duruyorlar. Ne söylenirse ona yöneliyorlar. Karşı çıkış reddediş direnmek yok. Kendi iradelerini ortaya koymuyorlar. Çok fazla evcilleştirilmişler. 

  • Hani Feyyaz Uçar'ın, İlhan Mansız'ın gol sonrası sakin sakin koşup korner direğine doğru yavaşlayarak sallana sallana yaklaştığı ve başlarım sizin kurallarınıza dercesine kart göreceğini cezalandırılacağını bile bile bir tekme ile korner direğini devirişi vardır ya insanın özü odur. Çİftlik insanları o hissi anlamaz. 

  • Kendi iraden yerine toplumun iradesini koyuyorsan uygarlığın baskısında ezilmişsindir.

  • Takımın en iyi oyuncusu olman en iyi sözleşmeyi yapmanı sağlamıyor. Sözleşme yapmak ayrı bir yetenek. Başarı olarak sözleşme yapmayı görüyorsan. Takımın en iyisi olmaya çabalamana gerek yok. 

  • Yabani hayvanları düşün. Doğada çektiği sıkıntıyı yaşadığı tehlikeyi, kısa ömrünü; aynı zamanda tattığı hisleri, aldığı zevki, yaşadığı tecrübeleri, asaleti. Bir de kafese kapatılmış ve bir parça yemek için bin tane şaklabanlık yapan hayvanı düşün. İşte evcilleşmiş uysal hayvan budur. 

  • Özgür olmanın doğrulaması vazgeçebilmektir. Ne zaman bir konuda özgür olup olmadığını düşünsen vazgeçebilip vazgeçemeyeceğine bak. Eğer vazgeçemiyorsan özgür değilsin. Uysallaştırılmış veya uysallaştırılıyorsundur.

  • Farklı farklı hayvanlar gibi farklı farklı insanlar var. Medenileşme uysallaşma bizleri bir kalıpta eritiyor. İçinde bulunduğumuz toplum bir modele uymaya zorluyor yada yönlendiriyor. Pek çoğumuzda yoğun şekilde var olan saldırganlık toplumların bir çoğunda bastırılıyor.  

  • İlahi adalet vardır. Bunu görmek sabır ve erdem ister. Sen ne dersen de şu an yaşadıklarından bir eksik ne bir fazlasını yaşaman gerkiyordu.  

  • Bakışlarımız bile özgür değil ratgele bir yere baktığımızda bile ne anlama geleceğini düşünüyoruz. 

  • İnsan paranoyaklaştıkça sevinmekten, istemekten korkar oluyor. Ara ara acaba ben paranoyak mıyım diye düşünmek gerek.

  • Otoriteyi memnun etmeye çalışmak, otorite tarafından ödüllendirilmeye yetmez. Otorite sahibi kendi hesaplarına uydukça ödüllendirecektir. Ya kendisine karşı bir tehditi ortadan kaldıracak bir için yada kendi hesabına uyacak bir konuda muhtaç olduğu içindir.

  • Şimdi soru sen toplumun kısıtlarına uyacak, otoritenin emirlerini mi uygulayacaksın, yoksa kendi  hedeflerine yönelik mi hareket edeceksin. Şu kesin ki hiç kimse Zeus değil. Hiç bir otorite sahibi erdemle dolu değil. Ne senin hakkını hakkaniyetini düşünür ne de huzur mutluluğunu yada senin yaptıklarının onun emirlerini yerine getirmeni takdir eder. Bunlar otoriteye yaranmaya çalışmanın anlamsızlığını ortaya koyuyor sanırım.

  • Bu gün bir konuşma dinledim internetten, kadının biri "Başarısız olmayacağınızı bilseydiniz ne yapardınız " diyordu. Yani başarısız olmaktan korkmazsak büyük işler başarırız gibi bir şeylerdi.

  • Hayatında insiyatifi de sorumluluğu sen alacaksın. Kimsenin arkasına saklanmayacaksın. Kararlarını kendin alacak, hataları kendin yapacaksın. Hiç kimseyi suçlamayacaksın.

  • Bertrand Russel "Mutlu Olma Sanatı" kitabında mutsuzluk için üç kaynak veriyordu bir yerde, benim kelimelerimle suçluluk psikolojisi, hayranlık kazanma çabası (toplum onayı da buna dahil), hükmetme çabası. Yani bunlar hastalık olarak görülmeli. 

26 Ocak 2014 Pazar

Leyleğin Ömrü-10

  • Başarı formülleri olan bir şey değildir. Bu yüzden başarılı olmak için şunu yapmalı şunu yapmamalı demenin bir anlamı yoktur. Başarı veya başarısızlık Allah'tan gelir. Bu yüzden sen yaparsan yap başarı olacaksan olursun olmayacaksan olmazsın. Allah'a inanmyorsan şans de. 

  • Bir sürü konuda bir sürü insanla yarış içeisindeyiz. Endişelerimizin de hırsımızın en önemli kaynağı bu yarışlar. Gözümüz kararıyor yarıştan başka bir şey görmez oluyoruz. Neden yarıştığımız konusunda bile bir fikrimiz yok. Haa bir de geride kalanları aşağılıyoruz. 

  • Yarışlar sürekli de değiller. Birden bir bakmışsın seninle yarışan kimse kalmamış. Senin yarıştığın insanlar artık bu konuda yarışmıyorlar. Öylece kalakalırsın. Senin aşağılamaların artık onlara işlemez. Zorlaman gerekir bu yarışın yaygın olduğuna ikna etmek için. Aynısı senin için de geçerli eğer bir alanda yarışmıyorsan aşağılanamazsın. Korkacak bir şeyin kalmaz.

  • Ne kandi kaderinle, ne de başkasının kaderi ile oynama. Sen kendi neşene, mutluluğuna yönel. Bırak ilerde ne olacaksa olsun. Önemli olan şu an. 




  • Yaptığımız bir çok şeyi aslında yapmış olmak için yapıyoruz. Daha doğrusu boş durmamak için lüzumsuz yere kendimizi yoruyoruz. Oyalanmak için ne kadar çok çaba ve zaman harcıyoruz. Hiç bir şey yapmasak daha iyi. Belki insanlara daha iyi görünüyoruzdur bir şeyler yapıyor görünerek. Belki öyle görünmez isek tepki alıyoruzdur.

  • Ya yaptığın şeyden zevk almaya çalış, ya da zevk alacağın bir şeyler yap.

  • Beklemediğin bir haber geleceğini duyduğunda hemen kötüye yoruyorsan senin hayatın bitmiş.

  • Üzerine gelen ve sana çok kızgın biri karşısında soğukkanlılığını korumak gerçekten imrenilecek bir yetenek.

  • Beklemediğin bir anda kapı çaldığında aklına kötü olasılıklar geliyorsa ve endişeleniyorsan sende kaygı bozukluğu vardır. Delisin yani. 

  • Kuran'da çok güzel bir ayet var. "Şeytan sizi fakirlik ile korkutur, size görünür görünmez çirkinliklere sürükler, Allah size kendisinden bir bağışlama ve lütuf vaat eder."

  • Özgüven insanın kendi iradesine, kararlarına, seçimlerine inanması güvenmesidir.  

  • Hata yapmamak için kılı kırk yarmaya gerek yok. Yaptığın her yanlışın cezalandırılacağı veya cezalandırılması gerektiğini kabul etmemek gerek. 


  • Dün Doğan Cüceloğlu'dan okudum. Stress iç dünyan ile dışarıya yansıttığın arasındaki farktır. Tabi bunlar benim kelimelerim o da böyle bir şeyler söylüyordu.

  • Özgüven kendinden emin olmaktır. Hata yaptığını görsen bile önem vermeden, kendi kararlarını vermekte ısrar etmektir.

  • İnsanın özgüven duyabilmesi için ise öncelikle kafasındaki felaket senaryolarından kurtulması hayata pozitif bakması gerekir.

  • Bulunduğun toplumun değerler sisteminden, statü hiyerarşisinden çıkmanın bir yolu da topluma düşman olmak toplumu aşağılamak, onlar şöyle böyle gibi bir şeyler bulmaktır. Genelde hiyerarşinin altında kalıpta bunu sindiremeyenler bu yolu tutar. 

  • Başlamak bitirmenin yarısıdır. Tek şartla başlamadan önce ne yapacağını nasıl yapacağını iyice düşünmüşsen.

Leyleğin Ömrü -9

  • Özgüven eksikliği bir tür yetersizlik hissidir. Senin bir konuma gelmek için şu şu özelliklere sahip olmak şu seviyede şunlara hakim olmak gerek deyişin aslında yetersizlik hissinin sana yüklenmiş olmasıdır. Sonra senden çok daha yetersiz gördüğün biri sırf bu hisse kapılmadığı için o konuma gelir ve senin zoruna gider. Bu adam bir gün buradan düşecek diye. Ama çok zaman o adam orada kalır. Hiç kimse yeterli olduğu için bir yere gelmiyor. Belli özelliklere sahip olduğu için yığınla param kazanmıyor. Özgüven işte böyle bir şey, cahil cesareti denen ise özgüvenin zirvesi. Özellikle bu özgüven yüklü insanlar diğerlerine yetersizlik hissi pompalamakta çok rahat oluyorlar. Bilinçli yaptıklarını zannetmiyorum bir çoğunun. O yüzden kapasiteni değerlendirmeyi bırak. Daha çok talepkar ol. 

  • Ürkek ürkek hareket etmemeli, kılı kırk yarmadan rahat rahat hareket etmeli, hayat o kadar uzun değil ayrıca o kadar zalim değil. Belki de onu sen zalim olarak gördüğün için zalim davranıyordur. 

  • Kasılıp kalma, ne yapsam diye kara kara düşünme, ne karar versem diye kıvranma, ne yapsam da bunu engellesem deme, ne yapsam şu mutlaka olsa deme. Kararların seni germesin içinden geldiği gibi ver kararını ve hiç bir şeyi bu kararına bağlama, olacaklar senin vereceğin kararına bağlı değil diye düşün. Olacaklar da olsun zaten. Bırak ne olacaksa olsun sen yeter ki coşkunu keyfini kaçırma.  

  • Aşırılıkların, düzen bozuculukların, problem yaratman da dahil tamamen serbest olmalısın.

  • Erdemli olmak başına ne gelirse gelsin, sakin ve huzurlu kalabilmektir.

  • Özgür olmak için güvende olduğumuzu, yaşamamız gerekeni yaşadığımızı, aynı şekilde diğer insanlarında yaşaması gerekeni yaşadığını unutmamak gerek. Ayrıca ne olursa olsun  bırak olsun diyebilmeliyiz.

  • Dün bir filmde duydum. "Neye razı olursan onu yaşarsın".

  • Hata yaptığın, yetersiz olduğun, sorumluluğunu yerine getirmediğin, beklentiyi karşılamadığın için kimsenin tavrına razı olmak zorunda değilsin. Aynı zamanda bu koşullar oluşmadı diye kimseye tavır koyamayacak değilsin.

  • Toplum olarak hepimiz başarıyı ödüllendirir, başarısızlığı cezalandırırız. Stres kaynaklarımızın başında bu geliyor.

  • İnsanlarda bir beklenti oluşturup yerine getirmemek neden suç olur ki? Sanırım başarısızlığın tanımı bu. Zaten siz vaat etmeseniz bile insanların sizden olağan beklentileri vardır. Bunları bile yerine getirmemek başarısızlıktır.

  • Yaptığın işi en güzel şekilde yapmak ve yaptığından keyif almak yerine işin sonucuna odaklanırsan o işten verim alman da zor olur. Sonuçta başarısız bile olsan yaptığın işten tatmin olmuşsan veya daha iyi yapmak yolunda adımlar attıysan daha da düşünmenin anlamı yoktur. Sonuçlar çok argümanlı bir fonksiyonun çıktısıdır. İyi iş yapmak başarılı olmak demek değildir. İyi iş yapmak zaten sonucun kendisidir. Amaç hiç bir zaman sonuç almak olmamalı bir işe karar verildiğinde onun hakkını vermek bunu yaparken asla kendini sıkmamak işinden keyif almak gerekir. 

  • Dün Gündüz Vassaf'ın kitabını okurken hoşuma gitti. Adam "sihirli an"dan bahsediyordu. Çok zaman beklediğimiz bir an oluyor biz de hep o an için uğraşıyoruz. Okulu bitirdiğin an, evlendiğin an, projeyi tamamladığın an vs. Hep o ana erişmek için bu anımızı feda ediyoruz. Zaten o anı yaşamak için baskıyı kabul ediyoruz. Sihirli an aslında her an ama bakana işte. Elindeki projeyi tamamladığın ve zaferini ilan ettiğin an, insanlar hayranlıkla bakıyor, patronun göz bebeği oluyorsun falan filan işte. Sonra! Sonra yeni anın peşinde koşuyorsun. Iskaladığın o kadar çok şey var ki. Projeyi yaparken yaptığın işten tiksiniyorsun. İşini yaparken yaşamıyorsun. Oysa hedefin projeni yapıyor olmak onu daha iyi yapabilmek için uğraşmak olsa. Çıkan sorunu halletmek değil de çıkan sorun ile boğuşmak olsa uğraşın. Sonuçtan değil de süreçten tad alsan. Böylece seni hedefinden alıkoyacak engeller ile de karşılaşmazsın. Diyelim araba ile bir yemeğe gidiyorsun belli bir saatte orada olman gerekiyor arkadaşlar falan çok iyi olacak. Bu durumda trafik sıkışıklığı seni çileden çıkarır. Seni hedefine ulaşmaktan alıkoymuştur. Ama sen araba kullanmanın keyfine radyo dinlemenin keyfine bakıyorsan trafik senin umrunda olmaz. Tabi ki yemeğe diye yola çıkarsın, tabi ki proje tamamlansın diye sorunlar ile boğuşursun. Ama Yakalamaya çalıştığın an yemek veya projenin tamamlandığı an yerine sorun çözmeye çalıştığın an olsa veya yolda gitmek olsa sıkıntı yaşamazsın.  

  • Oyundan zevk almak gerek skordan değil. 

  • Duygularını düşüncelerini sansürlemek herkesin çok zaman yaptığı şey.

  • İnsanın kendisine saygısı olmalı, hiç bir nedenle kendisini bir başkasından aşağı görmemeli. Bu özgüvenden tamamen farklı bir durumdur.

  • İnsanların senin ruhunu yaralayabilmesinin tek nedeni senin onlara izin vermendir. Sen başkalarının görüşlerine ne kadar değer verirsen o kadar yaralanırsın. Kimse senin değerini belirleyememeli.

  • Başarılı olmak bırak senin değerini belirlemeyi, senin o konuda iyi olduğunu bile kanıtlamaz. Türkiye dünya üçüncüsü olduğunda, en iyi futbol oynayan üçüncü takım değildi. 

  • Başarısız olmak sadece başarısız olmaktır. Buna daha fazla anlam yüklemenin bir anlamı yoktur. Hele ki senin değerinle hiç alakası yoktur. Bu yüzden haketmediğin bir şey yok. Bir şeyi haketmek için başarılı olman gerekli değil. 

  • Biz çok zaman bir şey istemeyiz. İstediğimiz her şey toplum tarafından yüceltilmek içindir. Değer görmek içindir. Bunu da bir şeyler başararak sağlamaya çalışırız. İstediklerimiz de başarı için değer görmek için araçlardır.

  • İnsanları çok da muhattap almamak gerek. Çoğu sana değer biçer. Kendilerine biçtikleri gibi. Onlarla takıldıkça onları ciddiye aldıkça sende ruh hastası olursun.

  • Topluma uymak adına bir çok şeyi kendi özelliğimiz zannediyoruz. Aslında o da değilde öyle görünme hastalığımız var. Bir çoğumuzun alakası olmadığı halde demokrat görünmeye çabalarız.  Çünkü herkes öyle görünüyordur. Bizde herkesi öyle kabul edip demokrat görünmeye çalışırız. Bunun gibi çoğu insan sırf herkes inanıyor göründüğü için Allah'a inanıyor görünmeye çabalıyor. Topluma inandığına dair simgeler yayıyor. Konuşmalarında bunlara referans veriyor. Oysa çoğunun bu konu hiç bir fikri yoktur. Evreni düzenleyen bir Tanrı'nın olduğunu düşündüğüne dair en ufak delil yoktur hayatlarında. Benzer örnekler çok. Mesela şu ara tek eşlilik herkesin hemfikir olduğu bir konu, işin aslına baksan bir çok insan sırf öyle görünmek için savunur görünüyor. İnsanlar bunlar gibi topluma uyma adına ne kadar kendisini baskılıyorsa yani kendisine kısıtlama getiriyorsa o toplumda o kadar çok ruh hastası çoğalıyor. Çünkü bunlar fırsat bulduklarında şiddetle kendilerini olduğu gibi gösteriyorlar. Taşkınlık yapıyorlar.

  • İnsanları memnun etmek için ne istediklerini yerine getirmek ne de onların iyiliği için uğraşmak gereksizdir. İşe yaramaz. İnsanın memnun olması tamamen kendi iç dünyasında gelişen bir durumdur. Hayata bakışı ile ilgili bir durumdur. Bu yüzden kimse için hiç bir şey yapmaya gerek yoktur. Sen insanları mutlu edemezsin mutlu olmasına bahane olursun. Aynı şekilde insanları üzemezsin üzülmelerine bahane olursun. Sebep olursun demiyorum. Çünkü zaten bir şeyler bulup üzülecek veya sevinecek birine ne yapsan o sebep oldu diyecektir yani bahane eder.

  • Tom Hodgkinson, Tembel Ayaklanması: "Gazeteler sadece sorunları yazıyor: Savaş, açlık, yolsuzluk, ölüm, skandal, hırsızlık, ve felaket habberleriyle kaygılarımızı daha çok arttırıyorlar. Bunun çözümünü de alarm sistemlerinden, kredilere kadar reklamlarla bizi rahatlatarak getiriyorlar. Kokulu mumlardan araba reklamlarına, film ve müzikten yemek tariflerine ve sigorta reklamlarına kadar çeşitli şekillerde bizleri avutup para harcamaya itiyorlar. Sorun, kaygı; çözüm, para; çare iş!"