Serbesatış-11


  • Hemen her konuda, yada bilgimiz olan her konuda, bildiğimiz bir modeldir. Biz gerçekleri modelleriz. Olayları, nesneleri, insanları, her şeyi modelleriz. Hangi konuda bir teorimiz varsa bir fikir sahibiysek o fikir görünenin bir modeli olur. Bu modeller olaylar zincirini içerir. Karşılaştığımız her şey için bir modele başvurur ona uydurmaya çalışırız. Modele uymayan bilinmeyen anlaşılmayandır. Bu durumlarda modelimizi güncelleriz. Fikir, teori, düşünce vs. hepsi modellemedir.

  • Belirsizlik dediğimiz modelimize uymayan durumlardır. En rahat ettiğimiz kendimizi güvende hissettiğimiz yer, en fazla modelleyebildiğimiz yerdir. Yani ne zaman çevremizdeki nesneleri olayları bir modele oturtursak orda rahat ederiz. Çünkü modelimize uyan durumlarda gelişecek olayları kestirebiliriz ve Modele uygun olarak düzenleme yaparız. Böylece olaylar üzerine hakim oluruz.

  • Modelleyebildiğimiz dünyada tabi etkin de olmak isteriz. Ne olacağını kestirdikten sonra. Ona müdahale edecek gücü de bulmak gerek. Bunun için kendimizi de modelleriz. Kendimizi tanımlamış oluruz. Aslında kabaca kendimiz için bir taslak oluştururuz. Bu durumda dışarıda gelişen olayın modeli, taslağı ile kendi modelimizi bir araya getirip istenilen sonuca doğru kendi modelimizde harekete geçiririz. Bu şekilde deterministik dünyayı kabaca modelleyerek düzenleyebileceğimizi zannederiz. 

  • Tabi modelleme haliyle kategorize etmeyi de beraberinde getirir. Tek tek nesneleri değilde nesne gruplarını modeller insan. Yada olay grupları, insan grupları ... Biz insanları kategorize ederiz. Etmez isek onların ne zaman ne yapacağına dair öngörüde bulunamayız. İnsanları tanımak da işte bu kategorilerden birine oturtmak demektir.

  • Ayrıca insan olabildiğince güven içerisinde bilinen dünyasında yaşamak isterken, özgür olmak hareket alanını genişletmek de ister. Bunun için daha fazla kategori için daha fazla model oluşturur. Yada yeni durumlarda modele tam uymayan durumlar için modelini günceller. Müdahale etmeyecek bile olsa gelişen olaylar ile modeller eşleştirilir. Uygunluğu kontrol edilir. Televizyon haberleri bunun için izlenir. Aslında müdahale edilmeyecektir. Ama modelin uygunluğu kontrol edilir. Kazalara bu yüzden durup bakılır. Çok nadir bir durumdur her zaman yakalanamaz ve modelin güncellenmesi için bulunmaz bir fırsattır. Kitap okuyup, film izlenir. Daha az tecrübe edilen şeyleri modelleyebilmek için. Bilmek bir şeyleri modellemek, taslak çıkartmak demektir.

  • Modellerimiz çok zaman görseldir. Kafamızda kabataslak nesneler hareket ederler. Öngörülerimiz modellerimizin sonucudur. Geçmişe dair düşünceler hayaller modellerin testidir.

  • İnsan modelleyemediği yerde safe mode'a geçiyor. Bu modda tetikde olup yoğun modelleme çalışması yapar. Minimum hareket ile minimum özgürlük alanı kullanır. Bilmediğimiz bir ortama girdiğimizde başımıza gelen budur.

  • Bu modeller öngörülerimizin kaynağı. Öngörüler ise bizi güvenli yaşam sınırları içinde tutan sinyaller. Ne zaman ki güvenli yaşam sınırlarına yaklaşsak uyarı hemen gelir.Modellere bakarak kendimize güvenli yaşam alanı buluruz ve ancak bu alan içerisinde özgür oluruz. Doğamız gereği  bu özgürlük alanı eninde sonunda bizi sıkar. Hayatımızdan nefret eder hale geliriz. İşte kırmızı çizgiler ve bunlara yaklaşma uyarıları bizi hareketsiz bırakır. Monoton bir hayat yaşamaya başlarız gönüllü olarak.

  • Arada bırakmak gerek. Sınırlara yaklaşmak gerek. Monoton hayatını yaşamak zorunda olmadığını hissetmek gerek. Yapman gerekene , yapmaman gerekene aldırış etmemek gerek. Yap yapma farketmez.

  • Mesleğim ile ilgili bir şeyler okurken insanların dillerinin gramerini veya aritmetik işlemlerin sistemini kafasında "hardwired" (doğrudan bağlı gibi) şekilde oluşturduğu yazıyordu. Bu benim aklıma gündelik hayatımızda da bir çok konuda hardwired düşünme şeklimiz olduğunu getirdi. Zihnimizde bir çok konuda hiç başka şekilde olması mümkün değilmiş gibi hardwired bir ilişki bağ düşünce oturduğunu düşünüyorum. Bunlar refleks düşünceler üretiyorlar. Bir çok konuda bu yüzden hiç farkına bile varmadan fikir oluşturuyoruz.

  • İsteklerimiz ile ihtiyaçlarımız her zaman uyumlu olmayabilir.

  • İnsanlar bir garip, azıcık rahata kavuşunca hemen kendini müthiş yenilmez armada görmeye başlıyor. İşleri azıcık yolunda gitmesin hemen küçük dağları yaratmış moduna giriyor.

  • Kendini ayrıcalıklı, aşmış, üstün, kutsanmış... görmek gerilim yaratıyor. İnsanı kendini rahat hissetmediği durumlara sokuyor. Sıradan olduğunu kabul etmek, yaptıklarının, başarılarının,  farklarının sıradan olduğunu kabul etmek, bunların getirilerini tabi ki tatmak ama bunun seni farklı kılmadığını bilmek insanı daha rahat ve huzurlu bir yaşama sokar. Bu yüzden hiç bir şeyi seni ayrıcalıklı yada farklı kılıyor diye düşünme. Hele ki üstün olmayı kesinlikle bırak. Sen de sahip olduklarında sıradanlar. Aslında insana kötü geliyor başta ama çok zevkli bir şey sıradan olmak. Sıradan bir hayatın var. Ne yapsan da neyi başarsan da sıradan bir hayatın olacak. Tabi şimdi insan diyor Abramoviç gibi zengin olsam sıradan olmam. O da zaten sıradan olmadığını ispatlamaya çalışmıyor mu? Sıradan olmadığına inanmaya çalışıyor ki zengin insanlar da sürekli farklı görünmeye yada farklarını ortaya koymaya çalışıyorlar. Kariyerinde de sıradan olacaksın. Bil Gates sıradan bir adam. Einstein sıradan bir adamdı. Aslında bunlar ne kadar farklı olduklarını kafalarına takamyan. Bu yüzden bu farklarını korumak zorunda olmadan bildikleri gibi yaşayan rahat insanlar oldular. Sıradan insanlar da başarılı olurlar. Ama başarı bağımlısı olmazlar. Ben yaptığı iş bir kaç yıl piasada tuttu diye kendini dahi zanneden insanlar tanıdım. Einstein kendisine dahi demiyordu. Hatta bakklalıktan toptancılığa geçince girişimci özellikleri ile övünen insanlar var. Bill Gates'in Microsoft ile hava attığını duymadım hiç.  Nihayetinde insan genelde elinde ne varsa kendisinde bulunan bir kaç özellikten kaynaklandığını düşünür. Bu yüzden kendisinde bulunduğunu düşündüğü özellikerin üstüne yüklenir. Kendini bu yüzden üstün görür. Bunları geliştirmek kaybetmemek için uğraşır. Planlar, planlar... Kafada sürekli döner. Hayatından hiç bir şey anlamaz. Sıradan ol bile değil, sıradansın zaten de artık bunu gör kabul et ki huzura eresin.

  • Sıradanlık konusunda bir ekleme yapmak lazım. Başkalarının da sıradan olduğunu görmek, kabul  etmek lazım. Aynı şekilde başkalarının yaptıkları, kendileri, hayatları vs. 

  • Bir de sadece üstün gördüğümüz yanlarımız, başarı hikayelerimiz değil. Zayıf gördüğümüz anlarımız, başarısızlık hikayelerimiz de sıradandır. Onları da abartmayalım.

  • Sahip olduklarımız bizim için hem ödül hem cezadır.

  • İnsanın en büyük düşmanı korkusu, belki de en büyük günahı. Hiç bir şeyden hiç kimseden korkmamak, çekinmemek gerek.

  • Mevlana da diyor ya hayatından şikayet etmeyi bırak da kaderine boyun eğ diye. Galiba yapılacak en kötü şey şikayet edip sızlanmak. Böyle bir memnuniyetsizlik gösterip, sonra da hiç bir şey yapmamak gibi.

  • Bizde yılgınlık, bezginlik yapan çok zaman kafamızda sürekli bizi rahatsız eden sorun veya sorunlardır. Ne zaman onu unutsak bir anlığına rahatlar ve bezginlikten kurtuluruz. Böylece bizi hareket edemez hale getiren bezginlik bizi daha fazla rehin alamaz. Aslında bu bize sorunlarımızı ne kadar unutursak o kadar rahat hareket edebileceğimizi açıklayan bir teori.

  • İnsanı yılgın veya bezgin yapan bir başka neden de ruhunda yaşanmış travmalardır. İnsanı mücadele edemez hale getirir. Daha önce dediğim "travma kalıntıları" kendini bezginlik, yılgınlık olarak gösterir.