Serbesatış-7


  • Televizyon yaşam enerjisini alıp götürüyor. Haremde bütün gün karşı sarayı rontgenlemek gibi bir şey.

  • Neden-sonuç ilişkilerinden türeyen kurallar var. Bize belirsizlikten uzaklaşmamızın yollarını gösterir. Yada biz öyle olduğuna inanıyoruz. Bu kurallar bazan bizi öyle bir duruma düşürebilir ki hareket edemez duruma düşeriz. Bu kurallar ne yaparsak belirsizliğe doğru sürükleneceğimizi veya neler olduğunda belirsizliğe sürükleneceğimizi bize gösterir ve çok zaman nasıl bundan kurtulacağımızı söylerler. Tek amacımız belirsizlikten kurtulmaktır. Olaylar olduğunda biz bu kurallar ile nelerin olacağına dair fikir sahibi oluruz ve belirsizlik durumu için endişe duyarız. Bu kurallar vasıtası ile geleceğimizi kontrol altına almaya çallışırız. Bunu yaparken de hem kendimizi hem bir otokontrole tabi tutarız hemde başkalarını ve başka nesneleri kontrol altına almaya yani hükmetmeye çalışırız. Aynı şekilde başka insanlar da bize hükmetmek isterler. Karşılaştığımız bir çok insan ve nesneye bakarken onları tanımak için onların neden sonuç ilişkilerine bakarız. Hangi etkilere hangi tepkileri verdiklerini anlamaya çalışırız bir nesnede ne kadar çok neden-sonuç ilişkisi edinmişsek onu o kadar iyi tanıdığımızı söyleriz. Bu nesneler dışında kavramlar için de geçerlidir. Bu yüzden tanıdığımız hiç bir şeyin ne olduğunu idrak edemeyiz. Nesnelerin bu etki-tepki fonksiyonlarına göre onları gruplandırır kategorize ederiz. Sokakta yürürken gördüğümüz herşeyi bir kategoriye sokarız. Eğer tehlikeli kategorisinde bir şey ile karşılaşırsak anında zihnimiz bize ona karşı kullanılabilecek olası neden-sonuç ilişkisini sunar. Bazen bu kurallar geçersiz olur o zaman, hayal kırıklığı, öfke başlar.

  • Başına gelenlere veya gelebileceklere razı olmak gerekir. Bunları engellemek, değiştirmek hızlandırmak, geciktirmek vb. için uğraşmak anlamsızdır. Bu amaçla başlatılan bütün girişimler daha fazla hüsrana neden olacaktır. Aynı şekilde başına geleceklere bakıp kendini kısıtlamak da anlamsızdır. Yine aynı şekilde gelecekte seni memnun edeceğini umduğun bir şey için bu gün bir şeylere katlanmak anlamsızdır.

  • Geleceğe, şu anda başka bir yere, veya birilerinin zihinlerinin içine dair, öngörülerimiz oluyor. Bunlar anlık görüntüler olarak beliriyor zihnimizde. Bir çok tavır ve davranışımızda bu öngörüler bizi yönlendiriyor. Bunları engelleme şansımızın olduğunu zannetmiyorum. Bunlar çok zaman mantıkla oluşmuş değillerdir. Belki yarısı hiç olası olmayan şeyler ile ilgili olabilir. Çok zaman biz bu öngörülere tepki veriyoruz. Hiç bir şey yapamazsak korkuyoruz, panikliyoruz, kızıyoruz, vs.

  • İstediğin şeyin hayali yada öngörüsü kendisinden daha güzel gelir. Korktuğun şeyin kendisi hayali yada öngörüsü kadar korkunç değildir. 

  • Özgürlük, acıyı, kaybetmeyi, korkmayı göze almak demektir. Belki bu yüzden nadiren elde edilir ve paha biçilmezdir. Özgür olmayı herkes ister ama pek az kişi göze alır.

  • Hayal gücü herşeyi olduğundan daha iyi veya daha kötü gösterme eğilimindedir.

  • Bir kez beklenti oluştuğu zaman korku da kendiliğinden geliyor. Aynı yarışma programları gibi önce kazanabileceğin parayı gösteriyor. Seni beklentiye sokuyor. Sonra senin inim inim inlemeni gösteriyor. Hatta bir tanesi kazanılacak parayı veriyor adamın eline şimdi kaybediyorsun diyor. Hayatta da böyle beklenti oluşturursan, korku da gelir hırs da gerginlik de.

  • Coşku yoksa bir şeyleri yanlış yapıyorsundur.Motivasyonun coşku olmalı korku değil. Coşkunu bastırma.

  • Yaşadığımız her travma bir çakılı hayat dersi olarak zihnimize kazınıyor. Sonrası zihnimiz hep bu travma olasılıklarını önleme çabasına giriyor. Korkuyor endişeleniyoruz. Bu bizi ürkek endişeli hale sokarken baskı altında yaşamamıza hayattan tad alamamamıza neden oluyor.

  • Geçmişde yaşadılarımız bizim bu gün korkular endişeler ile birlikte sağlıklı düşünmemize engel oluyor. Davranışlarımız refleks tepkilerimiz geleceğe bugüne düne bakışımız bu tecrübelerin etkisinde sağlıksız saçma tutarsız oluyor. Geçmiş bize endişeler korkular yükledi biz de bunlar yüzünden bu gün sağlıklı düşünemiyor çok zaman gelecekten korkuyoruz.

  • Bizim travmalarımızdan kaynaklı korkularımız yada çevremizdeki insanların travmalarının yansımalarına maruz kalmış olmamız. Bizde bir çok korku, önyargı, alışkanlık oluşturuyor. Bunlar tamamen baskın olduğunda karakter özelliği olarak görülüyor. Her biri aşılması gereken birer ruh hastalığı aslında. Kurtulmak için travma sonucu edinilen korkulan duruma maruz kalmak deneyimlemek bir çözüm olabilir.

  • Hayatında veya belli bir döneminde travmalara aşırı maruz kalmış veya bu şekilde çok fazla travma yaşamış insanlardan etkilenenler sürekli olarak ürkek bir yapıya sahip oluyor ve ne olursa olsun paranoyak gibi kötü olasılıkları düşünüp ortadan nasıl kaldırırım diye kendini yiyip bitiriyor.

  • Her olay herkesde aynı şekilde etkili olmayabiliyor. Bir kişide travmaya neden olurken diğerinin umrunda olmayabiliyor. İnsanın olaylara bakışı onun yaşamını etkileyen bir unsur oluyor. Hayata karşı olaylara karşı öyle bir düşünce yapınız felsefeniz vardır ki olanlar sizi etkilemez veya tam tersi.

  • İnsan çokca yanlış bulduğu şeylere düşkün olduğunda bunların suçunu soyut kavramlara yüklüyor. Sigara içiyor ve bırakması gerektiğini düşündüğü halde suçu tiryaki olmaya atıyor gibi. Ayrıca hiç mantıklı gelmese kabullenemese de bir çok konuda çok saçma açıklamaları kendi kendisine telkin ederek kabul etmeye çalışıyor. Bu soyut kavramlarda olduğu gibi. Bazende boşluğa düşme korkusundan yada herkes gibi olma çabasından bu telkini yapıyor.

  • İnsanlar belli bir düşüncenin etrafında toplanma eğilimindedir. Bu düşünce ne kadar saçma olursa olsun insanlar birlik olmak için onu kabullenmeye kendilerini zorlarlar. insanın kendi kendine bir düşünceyi telkin etmesinin nedenlerinden birisi -belki de hepsi- budur. Papa'nın veya kralın kutsallığı gibi şeyleri insan kendi kendisine kabul ettirmeye çalışır. Genelde bunu yaparken insan zihninde hiç bir kavrama işaret etmeyen kelimeler seçilir. Yani aslında anlamı olmayan kavramlar. Yada muğlak kavramlar. Bu şekilde insanların Papa'ya yada Firavun'a tapmasını sağlanabilir. İnsanlar içinde bulunduğu topluluğun yada çıkar grubunun etrafında toplandığı düşünceleri kabul etmek zorundadır. Dinlerin de coğrafi olarak net sınırlar ile ayrılmış olması bunun açık kanıtıdır.

  • Öğretilmiş korkularda var. Bunların çoğu gücüne yaşam becerisine bilgisine güvenilen insanlardan geçiyor. Büyük çoğunlukta bu anne baba oluyor.

  • Hata yapmaktan, kazaya uğramaktan korkmamak gerek.

  • Travma kalıntıları insanı sürekli felaket beklentisine sokabilir.

  • Başarısız olmaktan, rezil olmaktan korkma.

  • Risk olasılık çarpı maliyettir. Hayatımızın büyük bir bölümünü riski azaltmaya çalışarak geçiriyoruz. Riski en aza indireceğini zannettiğimiz yaşam pratiklerimiz, alışkanlıklarımız, bağımlılıklarımız var. Bunlar ve benzerleri güvenli yaşam modunu oluşturuyorlar. İşte bir çoğu başkalarının bize aktardığı, bir kısmının ise geçmiş travmalarımızdan geldiği bu güvenli yaşam ilizyonu bir yalan. Hayatı tatsız tuzsuz, kuru kuru ve bazen dehşete bile düşerek sanal korkular yaşıyoruz. Bir şeyin olma olasılığının oluşması olasılığının belirmesi bile bizi korkudan tirtir titretiyor. Yada güvenli yaşam pratiklerimizi gerçekleştirememe ihtimalimiz bize cehennemi yaşatıyor. Risk diye bir şey yok.

  • Kötü olasılıklara, yani bir anlamda risklere, çok da itibar etme. Onların çok da üzerine gitme. Mümkünse aldırış etme.

  • Çevrene, çevrende gelişen olaylara, kişilere, olanlara, olabileceklere korkarak, ürkek, tedirgin, mesafeli bakma; rahat, sakin, relax, sempati ile bak.

  • Sürekli tahminlerde bulunup hayatı kontrol altında tutmaya çalışıyoruz. bu çaba bize sanal korkular yaşatıyor çokça.

  • Tehditler ve fırsatlarla çok fazla meşgul oluyoruz. Her an her durumda oluşabilecek tehditleri veya fırsatları kolluyoruz. Kafamızda kurguluyoruz, ne olursa ne olur o zaman ne yaparım. Satranç oynar gibi.  Bu hayatı yaşamamıza engel oluyor. Hayatı kazanılıp kaybedilen bir oyuna dönüştürüyor. Hayatı yaşa onunla savaşma. Tabi bunun yanı sıra tehditlerden uzak olduğunu düşündüğümüz güvenli yaşam pratiklerimiz var. Bu pratiklerimizi tekrar edip duruyoruz ki güvende kalalım. Bu kez de bu pratikleri gerçekleştirememek tahditi ortaya çıkıyor.Veya kolay yoldan gerçekleştirme fırsatı çıkıyor. Sürekli güvenli yaşam pratiklerimizi geliştirmek gayreti ile fırsatları kolluyor uzaklaşma telaşı ile tehditleri hesap etmeye çalışıyoruz. Ne olursa olsun tehditlerden kaçıp fırsat olarak gördüklerimizi kovalıyoruz. Bu saçmalık bizi çok yoruyor ve geriyor.

  • Hayaller çok da masum değil galiba. Hayaller tıpkı bir radar gibi bizim için tehdit veya fırsat olabilecek durumları arayan bir radar gibi çalışıyorlar. Ve yanlış alarm verdikleri çok oluyor. Kafamız sürekli bir şeyleri kuruyor. Onlarda olabilecekleri tahmin etmeye çalışıyoruz. Bilinçli olarak değil farkında olmadan yapıyoruz bunu. Bu sırada işler satranç oynar gibi oluyor. Ben bu durumda şunu derim şöyle olursa şunu yaparım gibi. Ya da yaptığını hayal ediyorsun. Endişenin korkunun şiddeti hayal sırasında kaçıncı hamlede gerçekleştiğine bağlı oluyor. Eğer ilk hamlede oluyorsa en büyük panik yaşanıyor olayın önemine bağlı olarak da şiddeti oluyor tabi. Çok zaman ise hayallerimizde olduğundan çok daha önemsiz oluyor gelişmeler. Geçmişe dönük olanlar ise benzer bir durumda o hatayı yapmayıp başka bir yol seçilseydi. Tahmin etme çabası. Yine geleceğe dönüktür aslında. Geçmişde yapılmayanı hayal edip tehdit ve fırsat tahmini araşturması yapılır. Ve kurallar oluşturulur ki fırsat yakalansın tehdit ortadan kalksın. Hayalleri ciddiye almamalı ve bir iki hamleden öteye hiç bakmamalı mümkün olduğunca.

  • Güvenli yaşam pratiklerine, ek olarak güvenli yaşam zorunlulukları da var. Bunlar mutlaka gerçekleşmesi gereken aksi halde panik yaratan durumlardır. İnsan hiç farkında olmadan belli durumlara kanalize olur onu gerçekleştirmek için çırpınır durur. Zaten buna çaba göstermez ise hemen zihni uyarır tehdit öngörüleri gelir. Yaşamın doğal akışı içinde görünür bu zorunluluk ama şöyle bir çekilip baktığında zorunluluktur işte. Onu zorunlu kılan güvende bulumanın koşulunu yerine getireceğini zannettiğin durumdur.

  • Ne zaman hayallerin belli bir konu etrafında yoğunlaşırsa anlaki sen ona takmışsın. Onu sıkıntı etmişsin. Tehdit algılamışsın kendine. Çünkü bazen hayaller doğrudan tehdide odaklanmayıp onun etrafında dönüp duruyor. İnsan farklı farklı konularda düşündüğünü zannediyor ama aynı tehdit etrafında dolanıyor aslında. Seni geren bir durum oluyor ve onun etrafında hayaller oluşuyor. Bunlar bazen tehdit gibi görünmeyenler bile olabiliyor.

  • Hayaller çokça doğrudan olmaktan öte içten içe seni rahatsız eden, seni korkutan, uzak durmaya çalıştığın bir şeyler dışa vurumudur. Bu yüzden çokça bir yönde yoğunlaşırlar. Zaten ne kadar yoğunlaşırlarsa o kadar rahatsız ederler. Aynı köpekten korkuyorsan gözünün köpekte veya köpeğe karşı savunmada kullanacağın nesne arayışında olması gibi.