27 Nisan 2019 Cumartesi

Eşeğin Aklı - 2

  • Kendini kötü hissetmek, kendini suçlamaktır. Çoğu zaman korkumuz ise kendimizi suçlama olasılığımızın ortaya çıkmasıdır. Örneğin pişman olmak, yaptığımız veya yapmadığımız bir şeyden dolayı kendimizi suçlamamızdır. Korkumuz ise pişman olma olasılığımızdır. Genellikle kendimizi kafamızdaki kendimiz hakkındaki toplumda oluştuğunu düşündüğümüz izlenimin bozulması veya bozulma olasılığının ortaya çıkması durumunda kendimizi suçlarız. Bütün çabamız ise bu izlenimi korumaktır. Kendimiz hakkındaki toplumda oluştuğunu varsaydığımız izlenimin bizim toplum tarafından kabul tarafından kabul edileceğimizin garantisi olduğunu kabul ederiz. Bu izlenimin bozulması toplumdan dışlanmak ve saldırıya açık kalmak olduğu ön kabulü çok küçük yaşlardan itibaren bilinçaltımızda yer tutar.

  • Çatışmaktan kaçındığımı farkettim biraz önce. Kafamda dönüp duran diyaloglardan nasıl olur da çatışmadan bir durumdan kurtulurum diye çabaladığımı fark ettim. Anladığım çatışmadan kaçma nedenim çatışmayı kaybetme, küçük düşme korkum. Çatışmayı kaybettiğimde veya küçük düştüğümde bir depresyon olasılığı doğuyor. Bu aslında kendi zayıflığın ile karşılaşma olasılığın. Kendi mükemmelliğinin sorgulanması gerekliliği.Kendini diğerlerinden zayıf yetersizsiz eksik kusurlu görmek. Bu ise toplum içerisinde yeterince saygın olan rolünün sorgulanmasıdır. Diğer bir deyişle imajının zedelenmesidir. Bu tabi ki senin kafandaki toplumun sahip olduğunu düşündüğün imajındır. Bu imajının zedelenmesi senin kendine daha değersiz yeni bir imaj edinmiş olman demektir. Doğal sonucu ise kendini suçlamadır. Çözüm daha çok çatışmaya girip kaybetme alışkanlığı edinmek olabilir. Hiç maça çıkmayıp hiç yenilmeyerek namağlup ünvanı sahibi olmak anlamsızdır.

  • Mümkün olup olmadığını bilmiyorum ama hayattan tad almak ve özgür olmak için kendinden vazgeçmek gerek. Kendin derken kastım kafandaki toplumun sahip olduğunu düşündüğün imajın. Bizim elimizi kolumuzu bağlayan, bizi kara kara düşünmekten hayatın tad alamaz hale getiren işte bu imajımızı koruma çabasıdır.

  • Değişimi kucaklamak ve deneyimlere açık olmak gerek. Ne kadar korkutucu olursa olsun. Böylece zamanla olman gereken yerde olman gereken kişilerle olursun.

  • Kaçınmaya çalıştığımız çok fazla şey var. Acınmaktan kaçınmaya çalışırız. İnsanlar bize acımasın, acınacak duruma düşmeyelim isteriz. Alay edilmekten kaçınırız. Küçük görülmekten de. Hafife alınmak da aynı şekilde kaçınmaya çalıştığımız durumlardan. Çaresiz görülmek de acınmaya benziyor. Yeterli görülmemek de yine uzak durmaya  çalıştıklarımızdan. Canavar gibi görülmek de hiç istemediğimiz bir durumdur. Çoğaltmak mümkün. Ama kaçındıklarımızın çoğunluğunun, kafamızdaki toplumun bizim ile ilgili algısı ile ilgili olduğu açık. Bu kaçınmaya çalıştığımız olumsuz algıya dair bir ipucu görürsek içimizde kaygı başlıyor. Bu kaçınma çabaları gündelik hayata kararsızlıklar, açıklanamayan davranışlar gibi belirtilerle yansıyor. 

  • Kafamızda gerçeğin kısıtlı bir modelini oluşturuyoruz. Güvende kalabilmek ve hedeflerimize ulaşabilmek için bu modele uygun planlar yapıyoruz. Öngrülerimiz de bu modele göre yapılıyor. Sorun bu modele uymayan bir gerçeklik ile karşılaştığımızda ortaya çıkıyor. Modelimizi kolayca yeni gerçeğe uyarlayabilirsek bir daha bu sorun ile karşılaşmıyoruz. Fakat aksi durum gerçekleşir de modelimizi yeni gerçekliğe uyarlayamazsak kağbusumuz başlıyor. Bu gerçek bizim modelimizin bizi güvende tutmaya yetmediğini ve hedeflerimize ulaşmamızı sağlayamayabileceğini ortaya çıkarıyor. Bu durumda hepimiz derhal bu gerçek ile karşılaşmamanın yollarını arıyoruz. Bizim modelimizi yanlışlayan bu gerçek bir insan veya topluluk ile ilgili ise onlardan nefret ediyor onları görünmez hale getirmeye çalışıyoruz. Örneğin sigaranın insanı sefil duruma düşüreceğini kabul eden kişi, sigara içen insanlara getirilen her türlü yasağı şehvet ile destekler. Çünkü sigara içip sağlığı çok da bozulmayan veya kendisinden daha iyi olma olasılığını görmek istemez. Olur da böyle insanlarla karşılaşırsa reddetmesi daha zor olacaktır. 

  • Kimseyi gücendirmemek, kızdırmamak, üzmemek ve özgür olmak. Olacak iş değil.

  • Hepimizin çocuklukta olaylarla başetme yontemleri vardır. Mesela hata yaptığımızda ağlamak ailemizin bize kızmasına engel olur. Veya ilgi görmüyorsak saldırganlaşıp ailemizin ilgisini çekeriz. Bunlar gibi bir çok yöntemimiz olmuştur. Yetişkinliğimizde de durum çok farklı değil. Yine bir hata yaptığımızda başkaları kızmadan biz depresyona girer durumu kurtarırız. Duygularımız bizi çocukluktan gelen reaksiyonlara iter. Dikkat çekmek için öfke kullanan insanlar vardır mesela. Ama bu insanlar gerçekten öfkelidirler diye düşünebilirsin. Ama çocuklar da gerçekten öfkelidir. Çocuk öfkeli de olsa biz biliriz ki o ilgi çekmek istiyordur. Bizin anılarımız ve hayallerimiz kafamızda dönerken, bizde bir duygu uyandırmaya çalışırlar. İşte o duygu bizi çocuk tepkisi vermeye iter. Siz siz olun duygularınıza kapılıp gitmeyin. Yetişkin insanlar olarak mantığınız ile karar verin tepkilerinize.

  • İnsanlık hali sık sık yargıda bulunuyoruz. Ama bunları ciddiye almamak gerek. Kendinle ilgili yada başka konuda bulunduğun yargıları unut gitsin. Bu iyidir bu kötüdür diye bir kabulün olduğunu farkettiğinde bunun ciddiye alınmayacak unutmaya değer bir yargı olduğunu bil. Buna olaylar ve durumlar da dahil.

  • Deneyimi kucaklamak gerek. Birşeylerden kaçınmaya çalıştığını farketmelisin. Sürekli bir şeyleri yaşamaktan kaçınıyoruz. Gelecekteki bir deneyimden kaçınmak için şu anı deneyimleyemiyor tadına varamıyoruz. Çoğu zaman tedbirimiz ise birilerini etkilemek veya hayal kırıklığına uğratmamak. İsteklerimiz, hedeflerimiz, kaygılarımız; hep başkalarını hayal kırıklığına uğratmamak veya etkilemek için oluyor. Bu yüzden farklı deneyimlerden kaçtığımızı görelim.