24 Mayıs 2013 Cuma

Leyleğin Ömrü

  • İnsanlar cesurları cezalandırır, Tanrı ödüllendirir.

  • Kendini savunmayı bırak. Savunmaya,  çaba harcamaktan vaz geç. Nelerin tehdit olup nelerin olmadığını düşünerek ömrünü geçirme.

  • Hayata karşı direnmekten vazgeç. Olacaklar olacak.

  • Başına bir şey gelecek diye çareler aramaktan, olacakları öngörmeye çalışmaktan, o an içinden gelenleri dizginlemekten vazgeç. Geleceğin için bu gününü feda etme.

  • Kızmak kelimesi cuk oturmuş. İnsan kızdığı zaman gerçekten de hararet yapıyor. İçinde bir sıcaklık hissediyor insan. Ateşin çıkıyor gibi. Şimdilerde çok kullanılmıyor ama normalde aşırı ısınmak anlamında kullanılır "kızmak" kelimesi.

  • İnsan aslında saf halinde mutlu ve huzurludur. Bunu gölgeleyen yada üzerine kabuk olan, bağlayan, tecrübelerinden kaynaklı önyargılardır. Bu ön yargılar insanın mutluluğu hissetmesine engel olurlar. İnsana endişe, kaygı yaşatırlar. İnsana hırs, öfke, korku yüklerler. İnsanı şiddete yönlendirirler.


  • Önyargılar konusunda da bir ön yargı var. Ön yargılar hep olumsuz istenmeyenlere yönelik gibi algılanır. Bu da kırılması gereken bir ön yargıdır. Ön yargılar bir şeye karşı olabileceği gibi bir şeylere doğru da olabilir. 

  • Biz nesnelerin sadece sinyallerini alıyoruz. Bize gelen sinyalleri ses,görüntü, koku, doku ve tat olarak yorumluyoruz. Bizim yanlışımız bu yorumu nesnenin kendisi zannetmek. Aslında nesnenin kendisi hakkında hiç bir şey bilmiyoruz. Sinyallerin kaynağı hakkında bir bilgimiz de yok. Dolayısı ile bütün evreni sadece bize gelen sinyaller ile yorumluyoruz. İçin de yaşadığımız dünya aslında bizim yorumumuz. Ve dahası biz de kendi yorumumuzuz. Aslında kendimiz de kendimizi bir beden olarak yorumluyoruz. 

  • Uyumlu olmak gibi bir belamız var. Böyle öğrettiler eskiler ve tecrübeler. Uyumlu, uysal.Sürüye katılmak, sürünün dışına çıkmamak.Sürüdeki rolünü üstlenmek. Sürü içindeki sınırlarında kalmak. Sürünün belirlediği hedefler peşinde koşmak. Sana biçilen rol ve sana çizilen geleceği kabul etmek. Neleri yaparsan hangi role geçeceğin neleri yapmazsan hangi role düşeceğini hep sürü belirler. Ve en korkuncu sürüden çıkarılmak. İç içe geçmiş bir dolu sürüye üyeyiz. Ve hepsi bir rol ve başarmak üzere bir hedef verir.

  • Sürüde kalmak güven veriyor. Aslında sanal ama olsun yine de insana güven veriyor. İnsan bu yüzden sürüden ayrılmamaya çalışırken daha fazla sürüde roller edinmeye çalışıyor.

  • Herkesin çabasının çoğu güçlü sürülerde güçlü pozisyonlar edinmek.

  • İnsanlar yaşlanmak veya yaşlı görünmek istemez aynı çocukların çocuk görünmek istememesi gibi. Bu onları zayıf gösterir ve zayıf olduğu görülen birey sürüde öncü ve güçlü pozisyonda bulunamaz. Sürünün en az güvenli olan arka sıralarına atılır. Bu yüzden insanlar hep gençliğinin zirvesinde görünmeye çabalar.

  • Sürüler genelde birinin gücünü birilerinin önünde ispatlaması ile oluşuyor. Biri kendini ispatlıyor. Bunun doğru olup olmamasının önemi yok. Diğerleri öyle zannetse yetiyor. Böylece sürü oluşuyor.

  • İşte insan sürünün içinde kalmak dışlanmamak sürüdeki rolünü hatırlatmak için sürekli sürünün geri kalanı ile irtibat sağlar. Bağlarını koparmamaya çalışır.

  • Kaderine direnmeye çalışmak, kendin olmaktan vazgeçmek. Geleceği şekillendirmeye çalışmak demektir. İstediğin gibi değilde, sonuçlara göre hareket etmektir. Dengeyi korumaya çalışmaktır. Hesap kitap yapmaktır. Çekincelerini hesaba katmak demektir. Korkmak demektir. Boyun eğmek demektir. Kula kulluk yapmaktır. Mutluluk odaklı olmaktan, insanların gözünde yükselmek odaklı olmak demektir.

  • Pişman olma korkusu bize öğretildi. İbretlik hale gelmek korkusu çocukken bize işlendi. Ağustos böceğinin sonu kafamıza işlendi. Bu gün keyif yapanın yarın rezil olacağı, geleceği konusunda verilen öğütleri dinlemeyenlerin nasıl sefil olduğu, yarınını düşünmeyenlerin hazin sonu sürekli işlendi. Bu yüzden biz pişman olmaktan korktuk. Ağustos böceği olmaktan korktuk, ben sana demiştim diyenlerden korktuk. 

  • Sürüde daha fazla söz sahibi olanlara tam uyum sağlayıp sürüdeki etkinliğini korumak veya arttırmak da çok görülür.

  • İnsanlar çocukluktan itibaren yeni bir topluluk ile karşılaştığında o toplulukta ,daha güzel deyimi ile sürüde, yer edinmek için o topluluğun yücelttiği özellikleri kendinde oldukça sergilemeye çalışır. Sürü tarafından kabul edilmek için onlara pazarlayabileceği özelliklerini pazarlar ve bunları ispatlamaya çalışır. 

  • Sürüde yer edinmenin bir yolu sürüde ulaşılmaz görülen hedeflerden birini başarmaktır. Aslında insan yapabileceği en ulaşılmaz hedefin peşine düşer ki sürüde yer edinsin. Başarılı olma çabasının altında bu yatar. Başarısız olarak görülmekten korkmamız ise sürüden isteğimiz değeri görmemektir. Bu değer görmemek ise sürünün bize sağladığı olanakların azalması ve bizim güvencemizin kaybolması demektir. 

  • Aslında bizi ne kadar korkutsa da sürünün hedefleri bize uygun olmayabilir. Yani sürü aslında bizim sürümüz değildir. Biz de kendimize o sürüde yer bulmaya çalışıyoruzdur. Sürüye yeterince uyum sağlayamadığımızdan sürü bize kısıtlı olanak sağlıyordur ve güvensizlik yaşıyoruzdur. Yani bir fil iseniz karınca sürüsüne katılamazsınız. Kurt iseniz koyun sürüsüne katılamazsınız. Aslan, çakal sürüsüne katılamaz. Yaşadığın ortamda işler seni zorluyorsa orası sana uygun değildir.

  • Mükemmelliyetçilik çok zaman bizi uğraştırıp sıkıntıya sokan bir özelliğimiz. Özellik diyorum ama herkes de var nesi özelse. Bir yapmamız gerktiğini düşündüğümüzde veya yapmak zorunda kaldığımızda mükemmel olması zorunda diye en ufak ayrıntısına kadar hesap etmeye çalışıp, olası senaryoları tekrar tekrar gözden geçiririz. En ufak bir aksilik olmaması için her şeyi kontrol altında tutmaya çalışırız. Bu bizi hem yorar, hem konsantrasyonumuzu bozar, hem de gerginlik yaratır. Yani körleşiriz. O yüzden bu tür durumlarda ciddiye almamak, ne yapacağına karar verdikten sonra çok da düşünmemek gerek.

  • Yine mükemmellik konusunda insan, kendisinin, hayat hikayesinin, çevresinin mükemmle olmasını sağlamaya çalışıyor. İşin kötüsü de mükemmelin aslında var olmaması. Bu yüzden kafadaki mükemmel değişip duruyor.