23 Ağustos 2013 Cuma

Leylegin Ömrü - 5




  • Motivasyon kaynağın isteklerin olmalı, endişelerin, ön yargıların vs. değil.


  • Şunu anlıyorum ki mesele özgürlük meselesidir. Kafandaki zincirleri kırmak meselesidir. Self control (kendi kendini kontrol) kafamızda dolayısı ile gündelik hayatımızda bir hapishane yaratır. Bütün uğraş bundan kurtulmak içindir.

  • İşin felsefe tarafında ise özgürlüğün mümkün olup olmadığı veya ne kadar mümkün olduğu sorusu vardır. Mutlak özgürlük yakalanabilir mi?  Yada ne kadar erişilebilir? Ayrıca özgürlüğün bedeli var mıdır? Varsa nedir? Özgürlük ne kadar tercih edilebilir? Neden özgür değiliz?

  • Özgürlük ve güvenlik arasında sıkışıp kaldık. Hemen herkes okula gitmiştir. Çünkü okul geleceğini güvene almanın ilk adımlarından diye bilinir. Ayrıca örgütlü toplumun zirvesi devlet seni tehdit eder okula gitmen için. Çocuğu okula göndermemenin cezası var. Sonuç okul eşittir güvenlik. Okula giden herkes ders bitse de okuldan çıkıp eve gitsem diye bekler. Öğretmenler dahil. Çünkü herkes orda kendi kendisini hapis etmiştir. Ve özgür olmak ister.

  • Hayatında hiç bir an bir diğerinden daha önemli değil. Ve hayatında hiç bir an bir diğeri için feda edilecek kadar önemsiz değil. Herhangi bir anı tekrar tekrar yaşamak için şu anı es geçmemek gerek. Hiç bir anı da dondurup akışın dışına çekmemek gerek.






  • Ait olduğumuzu düşündüğümüz yada olmaya çalıştığımız toplumların bir değerler sistemi vardır. Biz o değerlere erişmeye ve o sistemin hiyerarşisinde yükselmeye çalışırız. Bunun için çok zaman en geçerli yol olarak toplumun kahramanlarını taklit ederiz. Gündelik hayat tercihlerimizin bir çoğunu bu taklitlerimiz gerçekleştirir.

  • İnsan özgürlüğünü kısıtlayan unsurlardan biriside işte ait olma çabasıdır. Toplulukların değerlerine göre hareket edip yüceltmeye ve yücelmeye çabalamak özgürlükten taviz vermektir.


  • İnsanın özgürlüğü başkalarının özgürlüğüne müdahale ile sınırlıdır. Bu noktayı aşmak artık özgürlük değildir. Bu düşünce saçmalıktan ibaret. Özgürlük tamamen başına buyruk olmaktır. Kendine sınır koymamaktır. Bu saçma düşünce toplum nizamını ön plana alan bir yargıdır. Ve bu yargı ile özgürlük kısıtlanmaktadır.

  • Özgürlüğü kısıtlayan bir başka tutum da sadakat gösterisidir. Bu sadık olmak demek değildir. Sadık hissedersiniz ona göre davranırsınız. Ama sadık gibi görünmek gerektiği için öyle davranmak özgürlüğü kısıtlar. Zaten insan hayatında normalde çok fazla sadakat hissi ile istediği bir şeylerden çok nadir mahrum kalır. Çoğu sadık görünme çabasıdır. Yada öyle olmak zorunda hissetmektir. Normalde insan mahrum kaldığı şeyden rahatsız oluyorsa ve tek sebep kendisi ise kendi özgürlüğünü kısıtlıyordur. Gönüllü mahrum kalmada ise memnuniyet vardır.

  • Hayatın gerçekleri olarak öğrenilen ön yargılar yığını sana güvenlik ve bilinirlik vaat eder. İnsanların yıllar süren yaşamından sonra artık görmüş olması lazımdır. Acı çekmekten kurtulmanın yolu yok. Bütün bu hayatın gerçekleri palavra. Mutlu da olacaksın, acı da çekeceksin başka yolu yok. Bu öğretilenler toplum kabulleri sadece mutlu olacağın zaman seni kısıtlar olma der.

  • Ne zaman ki bir şeyler seni gererse, ne zaman bir şeylerin olmasından endişelenirsen, bırak. N'olursa olsun. Bırak. Olacaklara meydan oku. Kokularına meydan oku. Bırak.  

  • Bir şeyler seni üzüyorsa, geriyorsa, sinirlendiriyorsa; kısacası seni sıkıntıya sokuyorsa, orada mutlaka senin korktuğun bir şeyin gerçekleşme olasılığı görmüşsündür. Otomatik tepki veriyorsundur. Bu durumda korktuğun şeyin ne olduğunu görebilirsen. Olmasını engellememeye çalışarak "bırak olsun" diyebilirsin. Aslında bir çok konuda "bırak olsun" demek, özünü anlamak ve rahatlamak için gerekli. 

  • Özgürlük ve bağımsızlığın aynı şey olduğunu düşünüyorum. Değilse bile özgürlüğün bir ön koşulu bağımsızlıktır. 

  • Kendine sık sık hatırlatman gereken "Her şey yolunda. Sen dahil her şey ve herkes olması gereken yerde, olması gereken durumda. Düzeltmen gereken bir şey yok. Güvendesin."

  • Ait olduğunu düşündüğün veya ait olmak istediğin topluluk nereye yönelirse en başa geçip oraya gitmeye çalışmak çok yorucu.

  • Bazen bir şeyler olur üzülürüz. Bu olanın yanlış olmaması gerek olduğunu göstermez. Bizim bakış açımız ile ilgili bir sıkıntı vardır. Biz bunu da değiştiremeyiz ki mükemmel değiliz. Üzüleceğiz. İnsanız biz.

  • Yaşam tarzımıza sıkı sıkı tutkuyla bağlıyız. Bu da bizim hapishanelerimizden.

  • Kader ile satranç oynama. Sen onun binde biri kadar hamle hesaplayamazsın. 

  • Hedeflerinin kaynağı sen misin? Yoksa sana dayatılmış hedefler mi bunlar?

  • Biri agresif davrandığında yada öyle hissedildiğinde insanı kızdıran cevap veremeyişidir. Boyun eğmektir.




  • Gerçeği, olanları kabullenmek önemli. Yani hazmetmek olduğu gibi görmek. Bu nasıl olur. Böyle olmamalı. Bunun değişmesi gerekir. Böyle olursa ben yokum. Bu tavırlar lüzumsuzdur. Biz istesek de istemesek de olanlar sabit. Şartlar bizim beklentilerimize uymuyorsa da bunlarla yaşamaya alışmamız. Bu şartlar altında hayatımızı istediğimiz hale yada istediğimiz yöne çekebiliriz.

  • Pek alıntı yapmıyordum ama bu hoşuma gitti. "Kendimize, bir DNA taşıyıcısından çok daha fazlası olduğumuzu ve aslında güvende olduğumuzu hatırlatabiliriz. Yaşamsal tehdit duygusu yatıştığında ve içinde bulunduğumuz durumu gerçekçi bir şekilde değerlendirebildiğimizde, ne yapılması gerektiğiyle ilgili doğru kararlar verebiliriz.

    Hiçbir sistem, hiç bir yol, yaşayan ve hayata tutunan bir canlı olmanın üzerimizde yarattığı baskıdan koruyamaz bizi... Ve bu güzel bir haber çünkü bu sayede bizi mutlu edeceğini umduğumuz mükemmel dünyayı beklemekten vazgeçip, kendi mutluluğumuzu yaratmaya başlayabiliriz.
    " (Radikal gazetesinden) 

  • İnsan bir şeyler yapabileceğine bir şeyleri elde edebileceğine potansiyeli olduğuna başarılı insanların kendisinden farkı olmadığına inanınca. Bunları başaramadığı için kendisini suçluyor.  Şunları yapmadın yapamadın gibi . Yada daha fazla çaba göstermedin gibi.