27 Eylül 2013 Cuma

Leyleğin Ömrü-6



başarısız olduysan oldun
yıkma kendini zaten yorgunsun
ya bu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin
ya vazgeçer unutursun
ya da yolun açık olsun, hadi


  • Statü kaygısı hepimizin bir çok kabusunun kaynağı.

  • Kendindeki ve çevrendeki statü savaşlarını ve kaygılarını görmek insanın hayata bakışını değiştiriyor. Kendini ve çevreni büyük ölçüde tanımış oluyorsun.

  • İnsanlar statü çatışmasında çok saldırganlaşabilir. Statüsünün tehdit altında olduğunu hissederse anında saldırgan bir tavır alıp statüsünü hissettirir.

  • Statü kaygısı kendisini değişik şekillerde gösterebilir. Mesela en barizinden biri zoruna gitmesidir. Senin zoruna giden statüne uygun muamele görmemiş olmandır. Bu senin o ortam da beklediğin statüye sahip olmadığını farkettirir. Böylece statünün var olduğunu gösterebilmek için çılgın atarsın. Statüsünün senden aşağı olduğunu düşündüğün insanlara agresif tavır gösterirsin. Sorun o karşındekilerin senin statü üstünlüğünü kabul etmemesi ile başlar. Çatışma kaçınılmaz olur.

  • Statü kaygısının en çok beslendiği yer, senin insanları yargılamandır. Sen her insanı bir statüye sokup ona göre değerlendirdiğin için, zaman geldiğinde kendine de yapıyorsun. Bu sende gerilim oluşturuyor.

  • Statü edinmek toplumun olabildiğince geniş bir kesiminin onayını, hayranlığını, saygısını kazanmaktır.

  • En kötüsü toplum içinde küçük düşmektir. Kabuslarımızdan biri de budur. Karşılık veremediğiniz bir durumda azarlanmak, alay edilmek, dayak yemek, hor görülmek, acınmak gibi durumlar kaçınmak için bin türlü fırıldak çevirdiğimiz durumlardır. Aslında bizim bunları yanlış yorumlamamız bu sonucu doğurur. Bunlar karşıdaki kişinin statüsünü göstermeye çalıştığı bizi toplum önünde küçük düşürerek kendi pozisyonunu topluma ispat etmeye çalıştığı durumlardır. Konunun özünde bizimle ilgisi yoktur. Şimdi aynı değerleri kabul ederde küçük düştüğümüzü onaylarsak, toplum tarafından yaşadığımız veya yaşayacağımız zahmetlerin üstüne bir de kendimize eziyet etmiş olacağız. Durumu olduğu gibi kabul edip, bunun senin değerinle bir alakası olmadığı bilmen gerek. Aynı şekilde bir başkası da bu duruma düştüğünde yine o insanın değerinin olayla ilgisi olmadığını görmek gerekir. Hiç kimsenin değeri yaptığı veya yapmadığı bir şey yüzünden değişmez. Dayak yemişsen dayak yemişsindir. Oran buran ağrıyorken bir de kendi statünün derdine düşme. Evet toplumda bu durum etkisini sürdürecektir. Bu toplumun ahmaklığıdır. Onlar seni bir derece düşük statüde görecektir. Bari sen onlara katılmada kendinle kaldığında rahat et.

  • Basit düşünüp, yada hiç düşünmeyip haz peşinde koşanlar vardır. Aslında insanın yaşadıklarından zevk alması, zevk almak üzere yaşamasında yanlış bir şey yok. Sorun zevk peşinde koşan insanların, onlara öğretilen zevk objesinin dozajı artmadıkça zevk alamaması. Sebep, hepiğmizde bulunan zevkin beynimize ulaşmasını engelleyen bakış açımız. Bir şeylerden zevk alacağız, aslında yaşadığımız her an, her şeyden tat alabiliriz, ama bin türlü endişe üretip bunların hepsini es geçmeyi tercih ediyoruz. Yemeğin tadının çıkaracağımıza, onun sağlıklı olup olmadığını, bir sonraki öğüne yemeğimiz olup olmadığını, başkası ile paylaşıp paylaşmamayı, daha lezzetli bir şeyler yeme şansı olup olmadığını, kilo alıp almayacağını düşünmekten yemeğin tadını alamıyoruz. Biri ile sohbet edip belki yeni bir ufuk kazanacakken biz hemen refleks olarak karşımızdakini kolluyoruz, tartıyoruz, statü savaşı veriyoruz, ve sonunda ona kendi statümüzü ispat etmek çabasından hoş sohbet etme, yeni bir şeyler öğrenme şansını kaçırıyoruz.





  • Bazen yada çok zaman insanları yerer, eleştiririz. Bu kendimize veya yanımızdakilere ondan daha üstün olduğumuzu ispat çabasıdır. Eleştirirken kullandığımız bütün argumanlar gün gelir kendimize yönelttiğimiz yada başkalarının yöneltmesinden korktuğumuz yargılara dönüşür. Bunlardan kaçınmak için bin türlü çaba gösteriririz. Kaygılanırız. Boşuna stres. Bırak kimsenin kusurunu görme.

  • Statüne göre toplum sana baskı uygular. Belli sınırlar içerisinde hareket etmeni bekler. Yani özgür olmanı engellemeye çalışır. Toplumda her statünün belli bir özgürlük alanı vardır. Bu yüzden kendi özgürlük alanının dışına çıkmaya başladığında ters bakma, ayıplama ile başlayan cezalandırmalara maruz kalırsın. Toplumun bu sınırları yani kuralları sabit değildir. Bu kuralları her kes statüsü oranında etkileyip değişmesine neden olabilir.

  • Okullarda kendi hayatına bir yön verememiş, takıntılı, birilerinin adamı olmaya çalışan, benliği oturmamış insanların saf çocuklarımızı şekillendirmeye çalışması, kendi ruh hastalıklarını çocuklarımıza bulaştırması ne acı.Dünyaya saf bir heyecanla bakan, çocuklarımızın içini karartmaya çalışan okullar.






  • Toplumsal statü ile ilgili sorulacak soru: Seni toplumda değerli kılan nedir? Mevki sahibi olman mı? Varlıklı olman mı? Bilgili olman mı? Yetenekli olman mı? Yardımsever olman mı? Güzel yada yakışıklı olman mı?

  • Sen toplumda neye değer veriyorsan kendini de onunla yargılıyorsun. Ayrıca toplumun neye değer verdiğine inanıyorsan, ona göre yaşamaya çalışıp kendini kısıtlıyorsun ve insanları da bunlarla yargılıyorsun. Kendini kısıtladığın gibi başkalarını da eleştiriyorsun ve onlarında kısıtlanmış olmasını bekliyorsun.

  • İnsan hakettiğini almak ister. İstediğini haketmek için çabalar. Ne için ister onu karıştırmıyorum şimdi. Peki nasıl hakeder. Bir şeyi haketmek nedir? Haketmek, ona ulaşmak için konmuş, toplum tarafından kabul edildiği düşünülerek tarafımızdan kabul edilen görev belli bir derecede yerine getirebilmektir. Bu görevler çok zaman yanlıştır veya değişkendir. Hayal kırıklığının nedeni de budur.

  • Statümüzü oluşturan vasıflarımızı göstermek, ispat etmek; statümüz ile çelişen vasıflarımızı gizlemek gayretimiz var. Ve bu çok yorucu.

  • Trafikte hızlı araba kullanmak, dar yerlere park etmek övünülecek niteliklerdir. Bunu kötü görenler bunu yapmayan yada yapamayanlardır. Bu nitelik neden bir övünme sebebi oluyor? Öncelikle her niteliğin toplumda övünme nedeni olmadığı açık. İnsanların boyları, kiloları, saç renkleri de övünmeye neden olabiliyorlar. Sesli osurabilmek övünülecek bir nitelik değil. Toplumun rekabete girmesi olabilir mi? Diye sorayım şimdilik. Yani rekabet edilen özelliklerin gelişmiş olması övünülecek nitelik oluyor tezini ortaya atıyorum. Bu tezi geliştirerek insanların çocukluktan gelen bir yarışma güdüsüne sahip oluğunu yarışta önde olduğunu gösterme gayretinde olduğunu ve dönem ve mekana bağlı olarak farklı toplumlarda farklı yarışların yapıldığını söyleyeyim. Statümüz bu yarışlardaki pozisyonumuzu gösteriyor olmasın.


  •  Sahip olduğun niteliklerin sıradan olduğunu kabul edebilmek insanı rahatlatabilen ve bir çok sıkıntıya girmekten kurtaran bir nitelik.

  • İnsan onay almak ister. Her düşüncesinin, her hareketinin mümkün olduğunca çok insan tarafından onaylanmasını sağlamaya çalışır. Ki diğerleri ile aynı yolda ilerlediğini ve onlara göre önde mi arkada mı olduğunu bilsin. Sürü ile birlikte misin? Sürü sen arkanı döndüğünde ayrılmış mı? sürekli kolaçan edersin. Eğer sürü hala bu tarafa koşuyorsa tamamdır daha hızlı koşup aynı yönde ilerlemeli önündekileri geçmeli. Ama sürü başka tarafa döndüyse bunu bırakıp o tarafa koşmalı. Trend takip etmek böyle bir şey olsa gerek.